Sorunlu ya da yanlış olduğu düşünülen konularda kimin ne
yapması gerektiğine ilişkin öneriler ise dağınık bir yelpazede
şekillenmektedir. Sağlık profesyonelleri arasında 2 kişiye sorulmayan bu
soruya, 5 kişi cevap vermemiş ya da yorumda bulunmamıştır. 72 kişi ise 208
farklı görüşü dile getirmiştir. Cevap verenlerin üçte birden fazlası; sağlık
editörü ya da danışmanının ve bir özdenetim mekanizmasının var olması gerektiği
şeklinde görüş bildirmiştir (f=28; %38,9). Üçte biri ortak bir denetim
komisyonundan söz etmiştir (f=24; %33,3). Bu komisyonda kimlerin olması
gerektiği konusunda ise farklı görüşler mevcuttur. Denetleyici, destekleyici ya
da düzenleyici olarak tanımlanan kurumlar arasında Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, Sağlık Bakanlığı ile Tabipler Birliğinin isimleri öne çıkmaktadır.
Bunlar dışında meslek örgütlerinin iç denetim mekanizması oluşturması, yasa ve
yönetmelik çıkarılması gibi öneriler de gelmiştir. Ayrıca soruya cevap
verenlerin dörtte birinin ise daha dikkatli bir dil kullanılması yolunda
önerileri olmuştur (f=18; %25).
Tablo
48. Yanlış olduğunu düşündüğünü konularda ne yapılması gerektiği
kanaatindesiniz, kim ne yapmalı? (Sağlık)
|
Frekans
|
%
|
(Kurum içinde) Sağlık editörü, danışmanı olmalı / Özdenetim
yapılmalı
|
28
|
38,9
|
Ortak bir denetim komisyonu olmalı / Ortak bir platform
oluşturulmalı
|
24
|
33,3
|
Daha dikkatli bir dil kullanılmalı, gereksiz umut
uyandırılmamalı, halka yönelik bilgilendirici çalışmalar yapılmalı
|
18
|
25,0
|
RTÜK denetlemeli, bir şeyler yapmalı, destek olmalı
|
16
|
22,2
|
Sağlık Bakanlığı denetlemeli, destek olmalı
|
16
|
22,2
|
Meslek örgütleri, derneklerden vs. destek, yardım, fikir
alınmalı /Meslek kuruluşları denetlemeli, desteklemeli/ Meslek örgütleri iç denetim mekanizması
oluşturmalı
|
13
|
18,1
|
Tabipler Birliği denetlemeli, destek olmalı
|
9
|
12,5
|
Yasa, yönetmelik çıkartılmalı / Eski kanunlarla
denetleniyor, kanunlar güncellenmeli
|
8
|
11,1
|
Üniversiteler ve akademisyenler denetlemeli, destek olmalı
|
8
|
11,1
|
Sivil toplum örgütleri aracılığıyla oluşturulacak bir
komisyon, kurul denetlemeli / Derneklere, uzman görüşlerine başvurulmalı
|
7
|
9,7
|
Men cezası, para
cezası verilebilir / Yaptırımlar uygulanabilir
|
7
|
9,7
|
Bilgiler “check” edilmeli, başka kaynaklardan doğrulatılmalı
|
6
|
8,3
|
Düzeltme metni yayınlanmalı
|
4
|
5,6
|
Gazetecinin vicdanına kalmış bir konu
|
4
|
5,6
|
Muhbirlerin sağlık çalışanları tarafından eğitime alınmalı
|
3
|
4,2
|
Diğer
|
37
|
51,4
|
N
|
72
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
5
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
2
|
|
Görüşülen 50 doktor ve diş hekimi arasından “Sağlık editörü,
danışmanı olmalı” görüşü öne çıkmaktadır (f=16). “Daha dikkatli bir dil
kullanılmalı” ve “Ortak bir denetim komisyonu olmalı” görüşleri ikinci sırada
gelmektedir (f=13). 12 kişi “Sağlık Bakanlığı denetlemeli”, 11 kişi “Meslek
örgütleri iç denetim mekanizması oluşturmalı”, 9 kişi “RTÜK denetmeli”, 7 kişi
“Tabipler Birliği denetlemeli”, 6 kişi “Üniversiteler ve akademisyenler
denetlemeli”, 6 kişi “Sivil toplum örgütleri aracılığıyla bir komisyon
oluşturulmalı”, 5 kişi “Yasa, yönetmelik çıkartılmalı” ve yine 5 kişi “Ceza
verilmeli, yaptırım uygulanmalı” ve 5 kişi de “Bilgiler kontrol edilmeli”, 2
kişi “Düzeltme metni yayınlanmalı”, 2 kişi de “Gazetecinin vicdanına kalmış bir
konu” demektedir. Bu grupta 1 kişiye sorulmamış olan soruya 3 kişi yanıt
vermemiştir. Ayrıca 21 kişi tarafından daha farklı görüşler de dile
getirilmiştir.
Tablo
49. Yanlış olduğunu düşündüğünü konularda ne yapılması gerektiği
kanaatindesiniz, kim ne yapmalı? (Medya)
|
Frekans
|
%
|
Sivil toplum örgütleri aracılığıyla oluşturulacak bir komisyon
denetlemeli
|
18
|
33,3
|
Sağlık editörü, danışmanı olmalı / özdenetim yapılmalı
|
15
|
27,8
|
RTÜK denetlemeli
|
10
|
18,5
|
Daha dikkatli bir dil kullanılmalı
|
8
|
14,8
|
Sağlık Bakanlığı denetlemeli
|
8
|
14,8
|
Men cezası / para cezası / yaptırımlar uygulanabilir
|
6
|
11,1
|
Ortak bir denetim komisyonu olmalı
|
5
|
9,3
|
Yasa, yönetmelik çıkartılmalı
|
3
|
5,6
|
Düzeltme metni yayınlanmalı
|
3
|
5,6
|
Diğer
|
20
|
37,0
|
N
|
54
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
5
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
0
|
|
Medyadaki sağlık konulu yayınlara yönelik yanlış olduğu
düşünülen konularda kimin ne yapması gerektiğine ilişkin medya
profesyonellerinden alınan yanıtlar çoğunlukla “Sivil toplum örgütleri
aracılığıyla oluşturulacak bir komisyon”a işaret ettiklerini ortaya koymaktadır
(f=18; %33,3). Bu komisyonun denetim, danışma ve yardım komisyonu olarak görev
yapmasına ilişkin öneriler bulunmaktadır. 15 kişi (%27,8) ise yayın
organlarının kendi içinde editörleri, danışmanları olması gerektiğini ve
özdenetime işaret etmektedir. 10 kişi (%18,5) de “RTÜK denetlemeli” demektedir.
Görüşülen sağlık profesyonellerinin verdiği belli başlı
yanıtlar arasında öncelikle “Yasal düzenlemeler, yasak getirme ya da
cezalandırma” konusundaki görüşlere bakılabilir. Bu bağlamda öncelikle Sağlık
Bakanlığı’ndan bir yetkilinin görüşlerine yer verilebilir:
- Bizim
temel kanunumuz toplumun sağlığını korumayı, Sağlık Bakanlığı’na görev ve yetki
olarak vermiş. Bunlar gerçekten toplumun sağlığını tehlikeye düşürüyor. (…)
toplumu yanlış olarak yönlendiren yapıyla insanların sağlık hizmetini almalarını
geciktiriyor. Ve o kişinin sağlığını tehlikeye atıyor. Biz bunlar için elbette
müdahale de bulunuyoruz. Ama diğer taraftan “Bu işlediği şu suçtur. Bu suçun da
karşılığı şu cezadır” şeklinde tanımlama olmayınca bir yerden kurtarıyorlar
(Sağlık Bakanlığı’ndan bir yetkili, THM).
- (…)sağlıksız olmasına yol açacak haberlerin,
sağlıksız olmasına neden olacak olayların uyarılması, onların duyurulması
yönündeki haberler diyebilirim ben, hekim olarak. (…) halkı gazeteye
yönlendirecek, televizyon izletecek, reytingi artıracak haberler, ama halkı
yanlış yönlendiren, sağlıksızlığa iten ya da sağlık politikalarını olumsuz
etkileyen haberlerin verilmemesi gerekir.
Hatta bunların yasaklanması gerekir (AYD).
- Ehliyetsiz
kişileri programlarına çıkartanlara kısıtlama ve gerekirse yaptırım konulmalı
(MDR).
- Bunlarında
ağır yaptırımlar olması lâzım, tekzip niye veriyorsun? (…). Tekzip, mekzip de
yetmiyor (MDÇ).
-
Yayınların bir şekilde “denetlenmesi” konusundaki görüşlerden
bazıları ise şunlardır:
- Burada
medyanın denetlenmesini, medya kurumlarının yapması çok zor. Çünkü çok spesifik
konular, geniş bilgi dağarcığı gerektiren konular. Bunların denetlenmesi bana
kalırsa ancak bu konuda yetkin, bu konuda daha fikir sahibi insanlardan oluşan
komisyonlarla yapılabilir. Orada belki oluşturulacak, tabi RTÜK’ü asla burada
ön plana almak doğru değil ama bakanlık nezdindeki komisyonlar, işte sizin de
yaptığınız gibi belki belli dönemlerde medya konularını denetleyip, bu konuda
fikirler sunabilirler (…). (Mİ).
- Eğer
bir tabip odası bir meslektaş hakkında meslekten men cezası önermişse, diyelim
bu hekim öyle bir şey yapmış ki 15 gün meslekten men edilmiş ne kadar ağır bir
ceza, 6 aya kadar meslekten men cezaları verebiliyor, Tabip Odaları hekimlere.
(…) Özellikle İstanbul’dan işte sağlıklı yaşamak için sadece mesela falanca
ilacı kullanmanız gereklidir, kilo vermek için şunları şunları yapmanız
gereklidir diye, bir takım reklamlar gazetelerde televizyonlarda reklamlarda
karşımıza çıkan hekimlerle ilgili para cezaları veriliyor. (…) İsim vermeye gerek
yok ama hepimizin gözümüzün önünde canlanan bir takım medyatik hekimler var ve
onlara cezalar veriliyor. Ama bunu tabii ki kimse bilmiyor, bilmesine gerek var
mı bilmiyorum ama. Tabip odalarının bir denetimi, bir yaptırımı var (BAA).
- Şu
anda bir olumsuzluğa, mağduriyete ya da zarara yönelik şikâyet üzerinden
çalışan bir denetim mekanizması var. Her alanda. Herhangi bir idari tasarrufun
olduğu alanda da bu böyle. Sağlık alanında da böyle, medya ile ilgili de böyle.
Yani “Şu yayından dolayı ben zarar gördüm” derseniz tekzip yolu bir denetim
oluyor. Denetim bu demek değil. Denetim yapılanın olumsuzluklarını azaltmak
veya geliştirmek amacıyla olanı gözlemlemek, izlemek anlamında yapılır (…).
Burada da sağlık hizmetinde alıcının yani hizmetten yararlananın katkısı çok
önemlidir. Onu bu sürecin içine katmadığınız müddetçe standart denetimi
yapamazsınız. Hizmeti veren, hele hele şimdi olduğu gibi ticarileşen süreçlerde
daima meseleye parası açısından harcaması açısından bakacaktır. Veyahut da göreceği zarar açısından hesap
edecektir. Mesela size şöyle bir şey söyleyeyim. Tazminatla ilgili
düzenlemelerde gözetilen ilkeler vardır. Bu ilkeler arasında şöyle düşünülür.
Bir konuda tazminatı belirlemeye çalıştığınız zaman. Tazminat miktarı öyle bir
miktar olsun ki bu olumsuzluğu değiştirmenin maliyetinden az olmasın(…).(Sağlık
alanında bir sivil toplum örgütü başkanı, doktor, yazar, MSD).
- (Ek Gıda Kapsamında olan ürünler Hakkında) Bir
ülkede sağlıkla ilgili olan şeylerin tümünü denetlemekten kim sorumludur?
Sağlık Bakanlığı diyebiliriz belki. Bu bağlamda birçok kez belki hekim
örgütleri ile Sağlık Bakanlığı’nın aslında aynı yere baktığını, iş birliği
yapması gerektiğini de öngörebiliriz. (…) Hani bir dirsek teması olursa bu
denetim daha iyi, daha başarılı, daha yüz güldürücü olabilir diye de
umabiliriz. (…) öyle bir takım malzemeler, ticari ürünler var ki, onların da
denetimini Sağlık Bakanlığı yapmıyor zaten, Tarım Bakanlığı yapıyor. O zaman bu
tarz ürünlerin kullanımı ile ilgili onların denetleyici olması lâzım, bilemiyorum…
Türk Tabipleri Birliği’nin meslek etik ilkeleri vardır. Onların içerisinde dile
getirilenlerden birisi de bir hekimin bilimsel olmayan tedavilere hastaları
yönlendiremeyeceği ve onların savunmasını yapamayacağıdır. Ama burada dediğiniz
örnek hekim olmadığı için açıkta kalıyor. Bir boşluk var. Bunun için belki
hemen bir anda olmayacak, ama uzun vadede olacak şeylerden söz edilebilir. Yani
toplum ne kadar bilinçlenirse, bunlara kıymet vermemeyi de ancak o zaman
öğrenecektir. Eğitimin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan şeyler söylenebilir.
Bu konunun muhatabının olmadığı, açıkta kaldığı ortada (BAA).
- Konuşulacak
konu ve içeriğin halk tarafından nasıl algılanacağı üzerinde önceden
değerlendirme yapılmalı. Bunun için komisyon kurulmalıdır (OS).
- Nasıl
RTÜK var ise bir tane sağlık üst kurulu oluşturulmalı. Bu kurul denetlemeli
(…). İlk başta yayın yapanların vicdani denetimi olmalı. Zaten bunun olması
halinde bütün bu denetimlere gerek kalmaz (FÖ).
- Ben
bu konularda hep yazı yazıyorum. İnternet sitelerinde, yazdığım gazetelerde,
kitaplarımın hepsi bunları eleştirmek için olan şeylerdir. Bir kere kanunlar
getirmek lâzım. Bu işin cezası olan kanunlar getirmek lâzım (…). Hele tıpla
alakası olmayanların çıkıp böyle beyanat verdiği kanalı kapatacaksın. Ben doktorum,
hukuki yolu nedir bilmiyorum. RTÜK mü yapar, Sağlık Bakanlığı mı yapar, bir
denetleme kurulu mu kurulur. Bunların önlenmesi için kesinlikle ciddi kanunlar,
yönetmelikler, cezalar getirmek lâzım (AAK).
- RTÜK
ve Rekabet Kurulu’nun aslında bildiğim kadarıyla bu konuda yazılı mevzuatı var
ve uymaya çalışıyorlar. Özellikle yazılı basında mesela şimdi bir doktorun
herhangi bir yazısında o doktorun bağlı bulunduğu hastanenin adı sadece bir
kere geçiyor, kendisinin adı da öyle. Aynı şekilde TV programlarında da sunucu
birer kere bahsedebiliyor. Bence uyulduğu sürece yaptırımlar yeterli bence.
Ötesine geçilirse de çok yasakçı olur. (…) Yani bir hekim muayenehanesinde
dursa belki müşterisi gelir para kazanır. Programa çıktığı süre içerinde eğer
ismi geçmeyecekse neden çıksın ki. Zaten o beklentiyle programa çıkıyorlar
(BBK).
- Bir
şey gibi olmamalı, RTÜK gibi olmamalı, üniversitede YÖK gibi bir kurum
olmamalı, baskılayıcı olmamalı. Yazılı kurallar olmalı; bu yazılı kuralların
istisnası da olmalı. İstisnai hallere de değinmeli. (…). Ama denetimin de
olması gerektiğini düşünüyorum. Gazetecilik ya da televizyonculuk, onu yapan
insanların vicdanına bırakılmamalı. Çünkü herkes mükemmel bir vicdana sahip
değil. Biz yıllarca bu mesleği öyle yaptık sağlık muhabirleri olarak, sansürü
kendimiz koyduk, gazeteye bırakmadık. Mesela hastaneye bir yaralı geldiyse,
eteği açıldıysa, olmayacak bir görüntü içindeyse, o fotoğrafı çekmemiz
gerekiyorsa, biz ona yer vermedik. (…) Bu anlamda denetim kaçınılmaz; mutlaka
yapılmalı (…). Gazetecilik, sağlık haberciliği ve gazeteciliği çok zor bir iş.
Yani güvenilir kaynak bulmak çok zor iş. Denetimi yapmak ve yaptırmak da bence
bu anlamda zor iş. Hangi güvenilir kaynak bunu yapacak? (…) Bu denetimi kim
yapacak? Koca bir soru işareti. Hâkim mi, savcı mı, hekim mi? Gazetecilerden
-sağlık haberciliğinde haberleri denetleyen editörlük gibi bir kavram çok yeni-
Bir tek Sabah gazetesinde künyeye girmiş sağlık editörü ismi var. Onun dışında
hep muhabirlerin vicdanıyla, muhabirlerin öngörüsüyle, bilgisiyle -aman bir
yanlışlık yapmayalım-, gazetecilerin kişisel titizliğine kalmış bir şey. Dört
dörtlük bir denetim yok. Çok denetim de yok; tamamen vicdana kalmış (BS).
“Başka kim ne yapmalı?”
noktasında ise bazı öneriler şu şekildedir:
- (…)
gazeteciler üzerinde büyük bir zaman ve performans baskısı var. Haberin iki
saat içinde kotarılması ve baskıya yetişmesi lâzım. Haberin üstelik sayfada yer
bulabilmesi için ilginç, farklı, “atlatma haber” olması lâzım. Burada onlara
destek olacak, onların sorularına anlaşılır, doğru yanıtlar verecek güvenilir
kaynak kişilerin olması gerek. Çuvaldızı kendimize batıracağım, ilaç sektörüne,
hekim gruplarına, üniversitelere. Basından soru geldiğinde başımız derde
girmesin diye yanıtlar savsaklanır veya suya sabuna dokunmayan yanıtlarla
yetinilir. Basında yanlış haberler çıkınca da dert yanılır. Karşılıklı bir
güven eksikliği söz konusu. Güveni
sağlayabilirsek herkes birbirini gerçekten doğruya yönlendirmek isterse bunlar
azalır. Şu anda pek çok üniversite eğitim görevlisi, verdiği bilgiyi
çarpıtırlar endişesi ile yanıt vermiyor. Bazıları anlaşılsın diye fazla
basitleştiriyor, veya çarpıcı olsun diye yanlış yorumlanabilecek örnek veriyor.
Fazla basitleşince bilimsel bilgi tehlikeli yorumlara yol açabiliyor (BBN).
- Sağlık
Bakanlığı çok kısa broşürler bastırmalı ve her eve dağıtmalı. Ebeler, hemşireler
evlere giderek broşürlerdeki bilgileri anlatmalı. TV ve radyolarda yapılacak
sağlık programlarını Sağlık Bakanlığı hazırlatmalı, bütün TV’lerde “prime
time”da yayınlanmalı, dizilerin çerisine Sağlık Bakanlığı’nın yönlendirmesiyle bir iki mesaj sıkıştırılmalı
(STK Başkanı, FK).
- Sağlık
yayıncılığı konusunda basın-yayın organlarına, Sağlık Bakanlığına, Tabip
Odalarına, hekimlere görev düşmektedir. Sağlık programı yapacak ve sunacak
kişilerin genel sağlık, terminoloji, etik, toplumbilim gibi konularda eğitilmiş
olması gerekir. Sağlık Bakanlığı denetim görevini etkin biçimde yapmalıdır.
Tabip odaları hekimlere etik ve hedef kitleye göre doğru bilgileri ne kadar,
nasıl, hangi araçlarla sunacakları konusunda yol gösterici olabilir. Hekimler
konuyu iyi bilmeli, iletişim, diksiyon, sınırları belirleme gibi konularda
yeterli olmalıdır. İşitsel ve görsel basın konusunda RTÜK veya benzer bir
denetim organı işi ciddiye almalı (OD).
- RTÜK,
zaten her şey kötü hale geldikten sonra görebilecek. Çalışma şekli dolayısıyla
bu görevi yapamaz diye düşünüyorum. Onun görevi, hatayı gördükten sonra “bunu
yapmayın, devam etmeyin” demek. Hatalı haberlerin önce o biçimde çıkmaması
gerek (…). Ama tabii bunda muhabirleri suçlamak en kolay yol (BBN).
- Ferdi
olarak çözemezsiniz zaten. Bu konuda hükümetin devreye girmesi gerekir belki.
Bulunduğunuz ildeki belediyelerin devreye girmesi gerekiyor (…). (STK Başkanı, AD).
- Biz
sağlık yayıncılığında yasaklamanın, (…) süreçlere müdahil olmanın doğru
olmadığını, bunun yerine diyaloğun, uzlaşmanın ve çok açık bilgilendirmelerin
daha etkili olduğuna inanıyoruz. (…) medyanın sağlık yayıncılığında sağlık
bilinçlendirmesine yardımcı olduğu da bir gerçektir. Bunun dozu arttırılabilir.
Bunun biraz daha hassasiyet noktaları daha net belirlenebilir. (…) Yani bir
okul eğitiminin dışında karşılıklı insani bir diyalog ve eğitimle de bu işler
ben düzelir kanaatindeyim. (…) Ama siz ortaya çıkmazsanız, konuk bulmazsanız,
bilgi vermezseniz, yani rakam saklarsanız, bazı şeyleri saklarsanız onlar da
bulduklarıyla yaparlar. Bulduklarıyla yaptıkları da genellikle olumsuz olur
(TGR).
- Biraz
da halkımızın kültür seviyesinin yükselmesi lâzım bu konuda. Evet gazeteci
yazıyor. Ama mesela diğer konularda
diyelim sağlık konusun haricinde gazetede bir şey okuduğum zaman onun çok
güvenilir olmadığını görüyorum ama cahil bir kesim sağlık konusunda yazdığı
zaman inanıyor. Her konuda öyle zaten.
(…) basın açıklamasında bizim vurgulamak istediğimizi değil de halkı aldatmaya
yönelik veya okumasını sağlayacak daha değişik şeyleri içinden çekiyor, başta
onu yazıyor. Bu da etik açıdan doğru değil. Biz de nasıl bir önlem alıyoruz?
Parayla gazeteye ilan veriyoruz. İstediğimiz metinin tam olarak
yayınlanabilmesi için (Bir ilimizin diş hekimleri odası başkanı, MA).
- Sağlık
Bakanlığı tarafından bununla ilgili bir kanal oluşturulabilir. Daha profesyonel
kişilerin katıldığı bir kanal olabilir. İnsanların canlı yayına katılabildiği
ama karşısında Bakanlığın onayladığı profesyonel kişiler olabilir (…). (STK
Başkanı, AD).
Sağlık Bakanlığı’ndan bir başka yetkili ise bir birimin
kurulması konusunda yürütülen çalışmaları şu şekilde aktarmaktadır:
- Yani
bunları RTÜK’le mi kontrol altına alırsınız, bu doğru mudur, demokratik bir
yaklaşım mıdır bu tartışılır. Ama sağlık (…) daha özenli davranılması gereken
bir alan diye bakıyoruz. Yayıncının da böyle bakması lâzım, editörün de böyle
bakması lâzım, konukların da böyle bakması lâzım (…). Bu programlarla ilgili
bir denetim mekanizması oluşturulabilir mi? Bilmiyorum. Ama şöyle bir çalışma
yapılıyor şu anda bizim Bakanlığımızda. Sağlık İletişim Platformu diye bir
platform kurulmasını istiyor sayın bakanımız. Bu bir denetim platformu
olmayacak. Bu bakanlık yetkililerinin ve medya kuruluşlarının, RTÜK
temsilcilerinin, işte Yayıncılar Derneği’nin, Gazeteciler Cemiyeti’nin ve
benzer gazetecilerin televizyoncuların, İnternet camiasının da temsilcilerinin
olduğu, bakanlık yetkililerinin de olduğu, üniversitelerden hocaların da içinde
olduğu bir platform olacak. Hatta işte iletişimcilerin içinde olduğu bir
platform. Bu platform şunu tartışacak (…). Nasıl bir sağlık yayıncılığı
yapılmalı? Televizyonlar açısından, gazeteler açısından, vatandaş açısından,
kurumlar açısından, bunlar tartışılacak zaman zaman kötü bir yayın yapıldığında
en azından bu platform çıkıp bir açıklama yapacak (…). Ama bu bir denetim
organı ya da işte bir yasaklama organı olmayacak. Bu çerçevede şu anda bu bir
taslak çalışma ve birkaç toplantısı yapıldı bunun. Kendi bürokratlarımız ve hukukçularımız
bunun üzerinde çalışıyorlar. Yani nasıl bir şey oluşturulabilir. Yavaş yavaş
bunu medya temsilcileriyle de konuşmaya başladık. (Platformun alacağı kararlar)
Tamamen tavsiye niteliğinde ve kamuoyunu bilgilendirme niteliğinde olacak. Yani
burada yayıncıların, gazetecilerin de temsilcileri olduğu için kısmen
bağlayıcılık tarafı da olur (…). (TGR).
Türk Tabipleri Birliği yetkilisinin kendi alanlarıyla ilgili
olarak yaptığı değerlendirme de şu yöndedir:
- (…)
bir halk sağlığı sorumluluğuyla bu tür şeylere müdahil olmak, ilgili yayın
kuruluşunu bilgilendirmek, RTÜK’ü bilgilendirmek, eğer suç oluşturan yanları
var ise, o konularda savcılıklara duyurularda bulunmak arzu ettiğimiz bir şey. Ancak olanaklarımız nedeniyle bunu
belli bir sistematik içerisinde yapabilmemiz söz konusu değil. Bunun için çok
sayıda insanın bu işe, bir de eğitilmiş o haberlerle örneğin çok sayıda
meslektaşımız feveran ederek bize bildirimde bulunabiliyorlar. “Şurada birisi
ne biçim konuşuyor” diyor. Ama hukukçularımız baktığımızda ne yazık ki yapacak
bir yok. Ne yazık ki yok (…).(TTB).
Bu noktada bir parantez açarak sağlık konulu yayınların daha
iyi hale getirilmesi için geçmişte yapılan çalışmalara yönelik kimi ifadelere
yer vermek yerinde olacaktır. Bu konuda bir sivil toplam örgütü temsilcisi,
doktor ve yazar MSD şu bilgiyi aktarmaktadır:
- Şimdi
şöyle, bu çalışmalar değişik uygulamalar biçiminde farklı farklı çalışmalar.
Mesela ilk çalışma yine İstanbul Tabip Odası’nda aktif sağlık muhabirliği yapan
kişilerle iletişim fakültelerinin gazetecilik bölümlerinin son sınıfından
öğrencilere yönelik 20 haftalık bir bilgi, deneyim paylaşımı toplantısı dizisi
ile başladı. Onun öncesinde de böyle değişik temaslar; işte 14 Mart sağlık
haftalarında bir araya gelinip bu konunun irdelendiği toplantılar, konuşmalar
olsa da ilk sistemli ve sürekli şey o oldu. Onun arkasından yaklaşık 60’a yakın
insan oradan katılım belgesi aldılar. Bir bilgi tazelemesi söz konusu oldu.
Onun arkasından yaklaşık bir yıl kadar, kâğıt üzerinde düzenli ve periyodik
aralıklarla ama arada aksamaların olduğu buluşmalar tertip ettik sağlık
muhabirleriyle. Bu işle ilgilenen gene hekim sağlık cephesinden arkadaşlar.
Burada bir çeşit irdeleme faaliyeti yapıldı.
Ondan sonra bir proje bağlamında yine TÜBİTAK’ın da içinde yer aldığı bir ilaç
firmasının da desteklediği “Sağlık Bilinci ve Medya” toplantıları yapıldı.
Bunun bileşeni İstanbul Tabip Odası değildi o dönemde ama temsilen ben yine
götürüyordum. Türk Tabipleri Birliği idi (…). (Sağlık Bilinci ve Medya
toplantılarının) 1998’de hazırlıklarına başladık. 1999’un Temmuz’unda ilk
toplantısı oldu. Fakat bu arada yine demin söz ettiğim anlamda buluşmalar zaten
oluyordu. Yani onlar birbirine böyle bir geçiş içinde giden şeyler oldu. Sonra
o yıllık toplantıların dışında; bunlar 3 tane yapıldı. Bunlardan ikisinin
kitabı var yıllık toplantı biçiminde. Ama aralarda da değişik periyotlarda 6
tane oldu toplantı, hatta 7 tane oldu. Yedincisi biraz daha konsepti değişerek
yapılmış bir özel toplantı idi diş hekimliği ile ilgili. Bu toplantılar sürdü.
Öbür taraftan yine bunların olduğu dönemde Mimar Mühendis Odaları ile Türk
Tabipleri Birliği’nin de içinde yer aldığı bir alternatif medya kanalı
oluşturma bakımından gündeme gelen ve sonradan biraz dönüşerek, şimdi Bianet
diye bildiğimiz yapıyı oluşturan süreçte de vardım. Proje yürütme kurulunda
olmak üzere başından beri yer aldım yine orada da sağlık medyası ile ilgili
(…). Bu arada Türk Tabipleri Birliği’nin kuramsal dergisi vardır Toplum ve
Hekim diye. Toplum ve Hekim bu konunun sürekli olmasa bile, bir bilimsel
niteliğinden ödün verilmeyecek şekilde irdelendiği zeminlerden bir tanesi
haline geldi. Yine Türk Tabipleri Birliği’nin halen de devam eden bir Tıp
Dünyası diye gazetesi var (…). Son dönemde ise Bizim Gazete’deki sağlık sayfası
bitti. Yaklaşık bir 6 ay sonra gördüğünüz kitabın çıkmasına neden olan köşe
yazılarına başladım. O hâlâ devam ediyor. Bianet devam ediyor. Diğer yayın
organlarında bu anlamdaki faaliyetlerim devam ediyor. İlaveten son iki yıl
içinde üç dört farklı yerde Antalya’da, Denizli’de, Konya’da, Eskişehir’de
hatta kısmen formel olmamak kaydı ile Manisa’da yerel medyayla sağlıkla ilgili
örgütlenmelerin unsurlarını bir araya getiren, durumu gözden geçirip bir takım
doğruları ortaya koyan çalışma yapıyorum. Bunlar da benim kişisel
faaliyetlerim. Kişisel derken ilgili örgütlerin işbirliği ile ama konuşması ve
uygulanmasındaki şey itibari ile söylüyorum kişisel faaliyeti. Medyaya dair
geçmişim böyle. O iki kitabın editöryal kurulu içindeyim. Demin söz ettiğim
gibi cüzzamla ilgili yayınların başından beri tümünün ya oluşturan, ya yazan,
hatta sayfa düzenini yapma işine varıncaya kadar uğraşan, böyle bir geçmişten
söz edebiliriz. Hatta bu alanda sizin şu çalışma için yaptığınız kılavuza gibi,
ondan bazı farklılıkları olan rehber hazırlamayı, yani o birinci kitabı
bütünleyecek bir şey anlamında başladım ama bu henüz süren bir çalışma (MSD).
Türk Tabipleri Birliği yetkilisi ise “Sağlık Bilinci ve Medya”
toplantılarının neden devam edemediği konusuna değinerek şunları söylemektedir:
- Demin
söyledim aslında bir can sıkıcı nokta olduğumuzu… Doksanların ikinci yarısından
sonra konuya ilgi gösterip orada meseleyi tutalım, olabildiğince sistematik bir
şekilde sizin şimdi gündeminize aldığınız, mümkünse okullara çevirelim. Yılda
beş gün, bu alanda oturmuş, kurumsal bir okula dönsün bu. Herkesin katılmak
istediği, en yetkin isimlerin yer aldığı, tartışmaların yürüdüğü… İşte ne
demişiz “Sağlık Bilinci ve Medya” demişiz. Başka bir adı olabilir. Bir
çerçeveye dönsün dedik. Ama kimi etik gerekçelerle, kimi kurumsal kimliğimizin
yeterli olgunluk seviyesinde olmaması gibi gerekçelerle sürdüremedik. Yoksa
Tabipler Birliği’ne rol kesinlikle çok düşer. Haddini aşan bir rol değil. Çünkü
zaman zaman yaptığımız bir takım şeyler böyle anlaşıldı. Kimi derneklerle ya da
habercilerle bir araya gelip birlikte haberleri değerlendirelim dediğimizde
“siz bize doğru haberi öğretmeye kalkacaksınız” diyen. Nezaketle bunu söyleyen
yaklaşımlar oldu. “Yani bakın işte biz doktoruz, siz de yanlış haberler
yapıyorsunuz, burası olmamış” diyeceğimiz zannedildi. Oysaki ne tarz olarak, ne
de had olarak böyle bir şey düşünmeyiz. Sadece beraber paylaşalım (…). Ama işte
(…) bir süreklilik, bir istikrar göstermesi ve giderek üzerine bir şeyler
konması budur kalıcı kılan (TTB).
Medya kurumu dışından birilerinin denetiminden değil de “yayın
kuruluşu içinde” bir özdenetim mekanizmasından söz eden görüşlerden bazıları
ise şu şekildedir:
- Her
kuruluşun ilk olarak kendi özdenetimini yapması gerekli, sonra da birleşip bir
üst denetimin kurulması gerekli (CK).
- Genelde
mutlaka meslekten bir kişinin yönetiminde olduğu sağlık yayını olması lâzım.
(…) Gelen konuları daha bilinçli birisinin incelemesi lâzım. Yani konu nedir?
Çok katı bakmamak lâzım. Ama bence yayın kurulunun içinde bir tane doktorun mutlaka
olması lâzım (…). Ortak bir şey yapılabilir. Yani bir üniversiteden yardım
istenilmeli (FÖ).
- Yani
bunu işte önce bir ilkesel olarak yayının, o kanalın kendi yayın politikasının
içine yerleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Arkasından da tabii ki bir denetim
mekanizması olacak. Fakat denetim mekanizmasını öyle hoş koymalı ki, ne medya mutsuz olmalı ne de denetleyenler
mutsuz olmalı (…). E mesela televizyona kapatma cezası veriliyor, bakıyorsunuz
başka bir yerden başvurmuş. Mesela şu çocuklarla ilgili bazı istismar
programlarında programın durdurulma kararı oluyor. Danıştay’a başvuruluyor,
geçiyor, ondan sonra bakıyorsunuz Danıştay’dan geçmiş, program tekrar başlamış.
İşte o zaman insanlar ben her şeyi yapabilirim demeye başlıyorlar (…). Yani ilkesel olarak hem yayının hem de
denetim mekanizmasının kurallarının iyi olması gerekiyor. Yani uygulanabilir
olması gerekiyor (HÖ).
- Sağlıkla
ilgili yayın önceliğini belirleyecek yayın politikasının olması lâzım. ”Nasıl
bir sağlık haber politikası üreteceğiz.” sorusunun yanıtlanması gerekli.
Örneğin; Türkiye’deki şu andaki sorun ne? Diyelim ki bebek ölümleri. Bebek
ölümlerini önlemek için basın nasıl bir yol izleyebilir? “Annelerin
bilinçlendirilmesi için nasıl bir etkileşime girebiliriz” diye yaklaşılmalı.
Kısaca anlayışın bu olması gerekir. Açıklayıcı bilgilere yer verilmeli ve
öneriler getirilirken de DSÖ’nün kılavuzlarından faydalanılmalıdır. Klasik tıp
kitaplarıyla çelişmeyen bilgiler olmalı. Bunların hepsinin gazeteciler
tarafından bilinmesi mümkün değil. Ama en azından haberlerin böyle bir
süzgeçten geçirilmesi gerekir (OA).
Bu konuda görüşlerine başvurulan Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı’ndan bir yetkili şunları dile getirmiştir
- Şimdi
denetim mekanizmasının, kesinlikle otokontrol yöntemiyle olması gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü biz belirli mesailerde çalışan insanlarız, devlet her yayını izleyip, her
şeyi süzüp denetleyecek ve gerekli müeyyideyi uygulayacak, ya da gerekli
uyarıları yapacak bir kurum değildir. Önce otokontrol önemlidir ve bu da nasıl
olur; Reklam Özdenetim Kurulu’yla olur, ajansların bilgilendirilmesiyle olur,
kanalların bilgilendirilmesiyle olur (…). (…) En iyi denetim otokontroldür,
bununla ilgili Tarım Bakanlığı olarak biz bir girişimde bulunduk, 29 Haziran
2010’da televizyon kanallarına bir çağrı yaptık, reklam müdürleri ve genel
yayın yönetmenlerini çağırdık. (…) Ve orada dedik ki, biz hazırız bizden bu
konuda bizim mevzuatımız konusunda ne bilgi isterseniz, kime isterseniz
verebiliriz siz bizi çağırın biz gelelim (TBK).
- Kim
ne yapmalı? (…) Bizim yaptığımız işlerden Sağlık Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı,
RTÜK, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve bunun gibi birçok kurum, birçok
kuruluş, birçok bakanlık, bilgi sahibi (…). Şuan da bu saatten sonra olması
gereken bizim bilişimle ilgili TÜBİSAD diye bir dernek var, o dernekle de
bağlantıya geçtik (…). Bizim üstümüze düşen şey, bu kişilerin acil bir biçimde
önce medyayı yöneten kişilerin bilgilendirilmesi, hem İnternet medyasını, hem
radyo, televizyon, gazete medyasının bilgilendirilmesini, daha sonra da halkın
bilgilendirilmesidir (TBK).
Sağlık Bakanlığı’ndan bir yetkili bu konuda şunları
söylemektedir:
- Dışarıdan
getirilecek hiçbir denetim mekanizması yayıncıların kontrol edemez. Yani
dışarıdan tam kontrol edilecek denetim mekanizması, sansüre kayar (…). (Medya
kuruluşları) Eğer kendi kendilerini kontrol etmezler, kendi etik kurallarını
hakkıyla işletmezlerse dışarıdan yapılacak hiçbir kural koyma denetim
mekanizması işlemeyecektir (…) (THM).
“Nasıl bir yayıncılık olmalı” sorusuyla da ilişkilendirilebilecek
kimi görüşler ise şu şekilde sıralanabilir:
- Halka
neyi ne kadar vermek gerektiği iyi düşünülmeli, çok fazla detayına inmeden,
nedir, belirtileri, tedavisi, korunma yolları bunları da genel hatlarıyla, halk
dilini kullanarak yapmaları gerektiğini düşünüyorum (FÇ).
- Bir
kere her yayından önce second opinion almak lâzım. Başka birisine doğruluğu
teyit ettirmek lâzım. Bir tavır değişikliği (MDÇ).
- (…).
Bence esas sorumluluk medyanın. (…) söz sahibi, tecrübe sahibi insanları bu
işlere ön ayak etmek, onların fikirlerine yer vermek bence çok daha faydalı.
Burada bir özel hastane hekimi olmama rağmen, bana kalırsa bu tip yayınların
özel hastanelerden ziyade devlet kurumlarından tercih edilmesinde fayda var.
Özellikle üniversite hocalarının bu konuda biraz daha ön planda tutulması hem
halkın güveni açısından, hem bizim onlara inancımız açısından bence daha olumlu
olur (Mİ).
- Dürüst
olmak durumundalar. Gerçeği yansıtmak durumundalar (…). Televizyon, bilgisayar
ortamında mutlaka kullanılan üslubun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkçenin
gün geçtikçe bozulması da etkili olacağı için Türkçemizin belki biraz daha
korunması, düzeltilmesi açısından da üslubun çok önemli olduğunu düşünüyorum
(STK Başkanı, AD).
- Bence
haberin kaynağına dikkat etmeliler. Verdikleri haberi mutlaka, kesinlikle bir
yetkiliden aldıktan sonra bunu yayınlamalılar (Bir ilimizde sağlık sendikası
başkanı, MÇ).
- (…) sağlık yöneticiliği bölümleri açıldı belki
sağlık haberciliği bölümü de açılabilir (BD).
- Sağlık
haberleri ile ilgili feedback’ten de faydalanılmalı (OA).
Kimin ne yapması gerektiğine yönelik medya profesyonellerinden
gelen görüşler ise şu şekildedir:
- Ben
kendi programlarımda anında müdahale ediyorum yanlış bir şeyler olduğu zaman.
Hatta bazı radikal önlemler de alıyorum. Mesela eğer kişi, bu sağlık
programlarında olmadı ama kadın programlarında oluyor. Kişi kendi reklamına
yönelik yanlış bir davranışı olduğu zaman hemen araya bir bant giriyorum ve
yayından atıyorum kişiyi (SK).
- İstanbul
Tabipler Odası bir kurul kursun. Madem bu kadar eleştiriyorsunuz siz o zaman
bir kurul kurun. (…) dediğim gibi ama 7/24, hangi gazeteci, ne zaman ararsa
doğru bilgiyi versinler. Bu çalışmadı (KY).
- Haber
kaynakları iyi değerlendirilmeli. Kaynaklardan gelen her konu araştırılmadan
gazete sayfalarına taşınmamalı. “Menopoza maydanoz, 3-4 ceviz ye, kolesterolü düşür” türü haberler çok okunsa,
seyredilse de itibar edilmemeli. Yayınlarda söz sahibi olanlar bu safsatalara
sınır koymalı. Bir de dış kaynakları bazı haberlerin daha iyi verilmesinde
yarar var. Örneğin henüz hayvan deneyleri süren ilaç haberleri bazen çok erken
dönemde, büyük vaatlerle kullanılıyor. Bu da yanlış. Bu arada bazı doktorların
da gazetecilerin iyi niyetlerini kullandıkları ve yanılttıklarına şahit oldum.
Dikkatli olmakta yarar var (OMN).
- Ombudsman
sisteminin kurulması gerekiyor. Bir, gazetelerin kendi kendilerini denetlemesi
ombudsman sistemiyle, okur temsilcisi sistemiyle. İkincisi, aslında gazeteci
yanlış yapıyorsa bunun bedelini zaten çok rahat yasa yoluyla ödetebiliyorsunuz.
Tekzip yayınlatabiliyorsunuz (ŞÖK).
- Bu
tür yayınlar engellenemiyor çünkü hali hazırdaki RTÜK kanununda sadece ahlaka
ve aileye yönelik bir takım tehdit edici unsurlar varsa eğer size kınama veya
kapatma cezası geliyor. Altı ay sonra geliyor. Fakat siz çıkıp programda “Ben
bir ilaç buldum. Kanseri iyi ediyorum” dediğiniz zaman hiçbir ceza
almıyorsunuz. Ne televizyon alıyor, ne siz alıyorsunuz. Bunun şekillendirilmesi
ve RTÜK’le ilgili benim yaptığım görüşmelerde yeni bir kanunun hazırlandığını
ve bunun da içinde olduğu söylenmişti (ZZY).
- RTÜK
öyle bir hale geldi ki… RTÜK’le bir şey yapabilmek mümkün değil. Ben RTÜK’ün
yapısını daha çıkmadan eleştiren insanlardan bir tanesiyim, daha yasa çıkmadan
doğabilecek olumsuzlukları söylemiştim. Yani şimdi tamam RTÜK olsun, ama RTÜK’ün
terazisi doğru tartmıyor bence. Mesela sağlık konulu yayınlarda kanallara
yaptırım yok mesela, ama bu konularda çok hassas olunması gerekiyor. Bir sürü
insan çıkıyor, televizyonlarda reklam var ya, o dediğim adam Adana’daki adam
geldi İstanbul’a bir takım jeller hâlâ üretmeye devam ediyor. Anadolu’da pek
çok kanal var ya adam çıkıyor reklamını yapıyor, hiç kimse bir şey söylemiyor
bununla ilgili (KÇK).
- Televizyon
Yayıncıları Derneği var. Burada RTÜK’ün önerileri var. Televizyon Yayıncıları
Derneği’nin Televizyon kanallarına önerileri var. İşte şunları yapın, bunları
yapmayın. (…) Bu iş birliğinin daha çok artması gerekiyor. Bir sinerji
yakalanmaya başladı bu konuda. Hem görsel basında hem de yazılı basında daha da
genişlemesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı, Televizyon Yayıncıları Derneği, işte
sağlık habercileri, işte hepsi bir araya gelip bu ilkeleri net bir şekilde
belirleyip ve uymaları gerekiyor. Kendi içinde bir otokontrol mekanizmasının
olması gerekiyor. Böyle bir mekanizma
tam olarak oto kontrol var ama eksik yapılıyor sinerji ile daha güçlü hale
gelecektir (YME).
- Ben
nasıl bir uzman doktor arıyorsam, doktor da uzman bir sağlık habercisi arama
refleksine sahip olmalı. Bu birincisi. İkincisi, herkes şöhret olmak istiyor.
Yani herkes bir gün şöhret olacak cümlesine uygun olarak. Medya çok cazip.
Doktorlar gazeteciyle konuşurken arkadaşıyla konuşmadığının farkında olmak
zorunda. Bu bir sohbet programı değil. Arkadaşınız değil. Karşılıklı bir kamu
yararının alışveriş olan bir işlem habercilik işi. Birçok doktor çok rahat
davranıp normal konuşma dilindeki kadar sağlığı popüler absürt bir dille ifade
de edebiliyor. Şimdi onun karşısında eğer onu süzecek sağlık habercisi yoksa
yayında çıkacak olandan pek çok kişi etkileniyor (GBL).
- Kurumsal
ilkelerle çözülebilir. Bazı gazetelerin var. Flash şeyler yaratmayıp çarpıcı
şekilde vermeden haber verebilen. Ama hani başlık da haberin vitrinidir derler.
O yüzden önemlidir başlık ama daha sakin olmalı. Aradaki ince çizgi çok önemli
(DB).
- Biz
tıp gazetesiyiz. Bizim gibi birkaç tanesinin daha olması lâzım, yani bizim
rakibimizin olması lâzım. Bu işin biraz daha gelişmesi lâzım, bu işin sivil
toplum altyapısı, bilimsel altyapısı, hukuki altyapısının falan da
geliştirilmesi lâzım (İBR).
- (…)
Sağlık Bakanlığı ile TTB arasında neden paralel bir çalışma yok da sürekli
birbirleriyle çatışma halindeler ya da yetki karmaşası. İşte Sağlık Bakanlığı
ile Tarım Bakanlığı arasında bir yetki karmaşası var (ADA).
Bir iletişim fakültesinde sağlık yayıncılığı konusunda ders
veren bir öğretim elemanı ise yapılması gerekenleri şöyle sıralamaktadır:
- Gazetelerin
ve televizyonların, sponsorlardan bağımsız uzman sağlık editörlüğü, muhabirliği
kurumunu oluşturmaları; diğer muhabirler tarafından yapılacak haberler ile
mesleği tıp doktorluğu olanlara yazdırılacak yazıların, bu uzman
muhabir-editörler tarafından tarafsız bir bakış açısıyla kurum içi kontrolünün
sağlanması; iletişim fakültelerine sağlık haberciliği dersinin konulması ve bu
dersi alanların stajlarının sağlanması; işsiz kalan sağlık muhabirlerinin
mesleklerini sürdürmeleri için dernek tarafından bir yayın çıkarılması ve
gazete ve televizyonlara sağlık ajansı hizmeti sunmaları; kamu ve özel sağlık
kuruluşları, meslek odaları ve tıbbi hizmet sunan şirketlerin, tecrübeli sağlık
muhabirliği yapmış veya iletişim fakültesinde bu konuda eğitim almış kişilerden
oluşan basın ve halkla ilişkiler birimleri kurmaları; sponsorlu programların ve
editöryal yazıların sınırlarının belirlenmesi; sağlık meslek odalarının,
muhabirlerin eğitimine katkıda bulunması; dış haber kaynaklı yayınların, dış
haberler servisinden sağlık editörlerine ulaştırılması… (MUY).