21.KİMİN NE YAPMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLER

Sorunlu ya da yanlış olduğu düşünülen konularda kimin ne yapması gerektiğine ilişkin öneriler ise dağınık bir yelpazede şekillenmektedir. Sağlık profesyonelleri arasında 2 kişiye sorulmayan bu soruya, 5 kişi cevap vermemiş ya da yorumda bulunmamıştır. 72 kişi ise 208 farklı görüşü dile getirmiştir. Cevap verenlerin üçte birden fazlası; sağlık editörü ya da danışmanının ve bir özdenetim mekanizmasının var olması gerektiği şeklinde görüş bildirmiştir (f=28; %38,9). Üçte biri ortak bir denetim komisyonundan söz etmiştir (f=24; %33,3). Bu komisyonda kimlerin olması gerektiği konusunda ise farklı görüşler mevcuttur. Denetleyici, destekleyici ya da düzenleyici olarak tanımlanan kurumlar arasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Sağlık Bakanlığı ile Tabipler Birliğinin isimleri öne çıkmaktadır. Bunlar dışında meslek örgütlerinin iç denetim mekanizması oluşturması, yasa ve yönetmelik çıkarılması gibi öneriler de gelmiştir. Ayrıca soruya cevap verenlerin dörtte birinin ise daha dikkatli bir dil kullanılması yolunda önerileri olmuştur (f=18; %25).

Tablo 48. Yanlış olduğunu düşündüğünü konularda ne yapılması gerektiği kanaatindesiniz, kim ne yapmalı? (Sağlık)

Frekans
%
(Kurum içinde) Sağlık editörü, danışmanı olmalı / Özdenetim yapılmalı
28
38,9
Ortak bir denetim komisyonu olmalı / Ortak bir platform oluşturulmalı
24
33,3
Daha dikkatli bir dil kullanılmalı, gereksiz umut uyandırılmamalı, halka yönelik bilgilendirici çalışmalar yapılmalı
18
25,0
RTÜK denetlemeli, bir şeyler yapmalı, destek olmalı
16
22,2
Sağlık Bakanlığı denetlemeli, destek olmalı
16
22,2
Meslek örgütleri, derneklerden vs. destek, yardım, fikir alınmalı /Meslek kuruluşları denetlemeli, desteklemeli/  Meslek örgütleri iç denetim mekanizması oluşturmalı
13
18,1
Tabipler Birliği denetlemeli, destek olmalı
9
12,5
Yasa, yönetmelik çıkartılmalı / Eski kanunlarla denetleniyor, kanunlar güncellenmeli
8
11,1
Üniversiteler ve akademisyenler denetlemeli, destek olmalı
8
11,1
Sivil toplum örgütleri aracılığıyla oluşturulacak bir komisyon, kurul denetlemeli / Derneklere, uzman görüşlerine başvurulmalı
7
9,7
Men cezası,  para cezası verilebilir / Yaptırımlar uygulanabilir
7
9,7
Bilgiler “check” edilmeli, başka kaynaklardan doğrulatılmalı
6
8,3
Düzeltme metni yayınlanmalı
4
5,6
Gazetecinin vicdanına kalmış bir konu
4
5,6
Muhbirlerin sağlık çalışanları tarafından eğitime alınmalı
3
4,2
Diğer
37
51,4
N
72
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
5
Sorulmayan kişi sayısı
2


Görüşülen 50 doktor ve diş hekimi arasından “Sağlık editörü, danışmanı olmalı” görüşü öne çıkmaktadır (f=16). “Daha dikkatli bir dil kullanılmalı” ve “Ortak bir denetim komisyonu olmalı” görüşleri ikinci sırada gelmektedir (f=13). 12 kişi “Sağlık Bakanlığı denetlemeli”, 11 kişi “Meslek örgütleri iç denetim mekanizması oluşturmalı”, 9 kişi “RTÜK denetmeli”, 7 kişi “Tabipler Birliği denetlemeli”, 6 kişi “Üniversiteler ve akademisyenler denetlemeli”, 6 kişi “Sivil toplum örgütleri aracılığıyla bir komisyon oluşturulmalı”, 5 kişi “Yasa, yönetmelik çıkartılmalı” ve yine 5 kişi “Ceza verilmeli, yaptırım uygulanmalı” ve 5 kişi de “Bilgiler kontrol edilmeli”, 2 kişi “Düzeltme metni yayınlanmalı”, 2 kişi de “Gazetecinin vicdanına kalmış bir konu” demektedir. Bu grupta 1 kişiye sorulmamış olan soruya 3 kişi yanıt vermemiştir. Ayrıca 21 kişi tarafından daha farklı görüşler de dile getirilmiştir.
Tablo 49. Yanlış olduğunu düşündüğünü konularda ne yapılması gerektiği kanaatindesiniz, kim ne yapmalı? (Medya)

Frekans
%
Sivil toplum örgütleri aracılığıyla oluşturulacak bir komisyon denetlemeli
18
33,3
Sağlık editörü, danışmanı olmalı / özdenetim yapılmalı
15
27,8
RTÜK denetlemeli
10
18,5
Daha dikkatli bir dil kullanılmalı
8
14,8
Sağlık Bakanlığı denetlemeli
8
14,8
Men cezası / para cezası / yaptırımlar uygulanabilir
6
11,1
Ortak bir denetim komisyonu olmalı
5
9,3
Yasa, yönetmelik çıkartılmalı
3
5,6
Düzeltme metni yayınlanmalı
3
5,6
Diğer
20
37,0
N
54
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
5
Sorulmayan kişi sayısı
0


Medyadaki sağlık konulu yayınlara yönelik yanlış olduğu düşünülen konularda kimin ne yapması gerektiğine ilişkin medya profesyonellerinden alınan yanıtlar çoğunlukla “Sivil toplum örgütleri aracılığıyla oluşturulacak bir komisyon”a işaret ettiklerini ortaya koymaktadır (f=18; %33,3). Bu komisyonun denetim, danışma ve yardım komisyonu olarak görev yapmasına ilişkin öneriler bulunmaktadır. 15 kişi (%27,8) ise yayın organlarının kendi içinde editörleri, danışmanları olması gerektiğini ve özdenetime işaret etmektedir. 10 kişi (%18,5) de “RTÜK denetlemeli” demektedir.
Görüşülen sağlık profesyonellerinin verdiği belli başlı yanıtlar arasında öncelikle “Yasal düzenlemeler, yasak getirme ya da cezalandırma” konusundaki görüşlere bakılabilir. Bu bağlamda öncelikle Sağlık Bakanlığı’ndan bir yetkilinin görüşlerine yer verilebilir:
-   Bizim temel kanunumuz toplumun sağlığını korumayı, Sağlık Bakanlığı’na görev ve yetki olarak vermiş. Bunlar gerçekten toplumun sağlığını tehlikeye düşürüyor. (…) toplumu yanlış olarak yönlendiren yapıyla insanların sağlık hizmetini almalarını geciktiriyor. Ve o kişinin sağlığını tehlikeye atıyor. Biz bunlar için elbette müdahale de bulunuyoruz. Ama diğer taraftan “Bu işlediği şu suçtur. Bu suçun da karşılığı şu cezadır” şeklinde tanımlama olmayınca bir yerden kurtarıyorlar (Sağlık Bakanlığı’ndan bir yetkili, THM).
-    (…)sağlıksız olmasına yol açacak haberlerin, sağlıksız olmasına neden olacak olayların uyarılması, onların duyurulması yönündeki haberler diyebilirim ben, hekim olarak. (…) halkı gazeteye yönlendirecek, televizyon izletecek, reytingi artıracak haberler, ama halkı yanlış yönlendiren, sağlıksızlığa iten ya da sağlık politikalarını olumsuz etkileyen haberlerin verilmemesi gerekir.  Hatta bunların yasaklanması gerekir (AYD).
-   Ehliyetsiz kişileri programlarına çıkartanlara kısıtlama ve gerekirse yaptırım konulmalı (MDR).
-   Bunlarında ağır yaptırımlar olması lâzım, tekzip niye veriyorsun? (…). Tekzip, mekzip de yetmiyor (MDÇ).
-    
Yayınların bir şekilde “denetlenmesi” konusundaki görüşlerden bazıları ise şunlardır:
-   Burada medyanın denetlenmesini, medya kurumlarının yapması çok zor. Çünkü çok spesifik konular, geniş bilgi dağarcığı gerektiren konular. Bunların denetlenmesi bana kalırsa ancak bu konuda yetkin, bu konuda daha fikir sahibi insanlardan oluşan komisyonlarla yapılabilir. Orada belki oluşturulacak, tabi RTÜK’ü asla burada ön plana almak doğru değil ama bakanlık nezdindeki komisyonlar, işte sizin de yaptığınız gibi belki belli dönemlerde medya konularını denetleyip, bu konuda fikirler sunabilirler (…). (Mİ).
-   Eğer bir tabip odası bir meslektaş hakkında meslekten men cezası önermişse, diyelim bu hekim öyle bir şey yapmış ki 15 gün meslekten men edilmiş ne kadar ağır bir ceza, 6 aya kadar meslekten men cezaları verebiliyor, Tabip Odaları hekimlere. (…) Özellikle İstanbul’dan işte sağlıklı yaşamak için sadece mesela falanca ilacı kullanmanız gereklidir, kilo vermek için şunları şunları yapmanız gereklidir diye, bir takım reklamlar gazetelerde televizyonlarda reklamlarda karşımıza çıkan hekimlerle ilgili para cezaları veriliyor. (…) İsim vermeye gerek yok ama hepimizin gözümüzün önünde canlanan bir takım medyatik hekimler var ve onlara cezalar veriliyor. Ama bunu tabii ki kimse bilmiyor, bilmesine gerek var mı bilmiyorum ama. Tabip odalarının bir denetimi, bir yaptırımı var (BAA).
-   Şu anda bir olumsuzluğa, mağduriyete ya da zarara yönelik şikâyet üzerinden çalışan bir denetim mekanizması var. Her alanda. Herhangi bir idari tasarrufun olduğu alanda da bu böyle. Sağlık alanında da böyle, medya ile ilgili de böyle. Yani “Şu yayından dolayı ben zarar gördüm” derseniz tekzip yolu bir denetim oluyor. Denetim bu demek değil. Denetim yapılanın olumsuzluklarını azaltmak veya geliştirmek amacıyla olanı gözlemlemek, izlemek anlamında yapılır (…). Burada da sağlık hizmetinde alıcının yani hizmetten yararlananın katkısı çok önemlidir. Onu bu sürecin içine katmadığınız müddetçe standart denetimi yapamazsınız. Hizmeti veren, hele hele şimdi olduğu gibi ticarileşen süreçlerde daima meseleye parası açısından harcaması açısından bakacaktır.  Veyahut da göreceği zarar açısından hesap edecektir. Mesela size şöyle bir şey söyleyeyim. Tazminatla ilgili düzenlemelerde gözetilen ilkeler vardır. Bu ilkeler arasında şöyle düşünülür. Bir konuda tazminatı belirlemeye çalıştığınız zaman. Tazminat miktarı öyle bir miktar olsun ki bu olumsuzluğu değiştirmenin maliyetinden az olmasın(…).(Sağlık alanında bir sivil toplum örgütü başkanı, doktor, yazar, MSD).
-    (Ek Gıda Kapsamında olan ürünler Hakkında) Bir ülkede sağlıkla ilgili olan şeylerin tümünü denetlemekten kim sorumludur? Sağlık Bakanlığı diyebiliriz belki. Bu bağlamda birçok kez belki hekim örgütleri ile Sağlık Bakanlığı’nın aslında aynı yere baktığını, iş birliği yapması gerektiğini de öngörebiliriz. (…) Hani bir dirsek teması olursa bu denetim daha iyi, daha başarılı, daha yüz güldürücü olabilir diye de umabiliriz. (…) öyle bir takım malzemeler, ticari ürünler var ki, onların da denetimini Sağlık Bakanlığı yapmıyor zaten, Tarım Bakanlığı yapıyor. O zaman bu tarz ürünlerin kullanımı ile ilgili onların denetleyici olması lâzım, bilemiyorum… Türk Tabipleri Birliği’nin meslek etik ilkeleri vardır. Onların içerisinde dile getirilenlerden birisi de bir hekimin bilimsel olmayan tedavilere hastaları yönlendiremeyeceği ve onların savunmasını yapamayacağıdır. Ama burada dediğiniz örnek hekim olmadığı için açıkta kalıyor. Bir boşluk var. Bunun için belki hemen bir anda olmayacak, ama uzun vadede olacak şeylerden söz edilebilir. Yani toplum ne kadar bilinçlenirse, bunlara kıymet vermemeyi de ancak o zaman öğrenecektir. Eğitimin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan şeyler söylenebilir. Bu konunun muhatabının olmadığı, açıkta kaldığı ortada (BAA).
-   Konuşulacak konu ve içeriğin halk tarafından nasıl algılanacağı üzerinde önceden değerlendirme yapılmalı. Bunun için komisyon kurulmalıdır (OS).
-   Nasıl RTÜK var ise bir tane sağlık üst kurulu oluşturulmalı. Bu kurul denetlemeli (…). İlk başta yayın yapanların vicdani denetimi olmalı. Zaten bunun olması halinde bütün bu denetimlere gerek kalmaz (FÖ).
-   Ben bu konularda hep yazı yazıyorum. İnternet sitelerinde, yazdığım gazetelerde, kitaplarımın hepsi bunları eleştirmek için olan şeylerdir. Bir kere kanunlar getirmek lâzım. Bu işin cezası olan kanunlar getirmek lâzım (…). Hele tıpla alakası olmayanların çıkıp böyle beyanat verdiği kanalı kapatacaksın. Ben doktorum, hukuki yolu nedir bilmiyorum. RTÜK mü yapar, Sağlık Bakanlığı mı yapar, bir denetleme kurulu mu kurulur. Bunların önlenmesi için kesinlikle ciddi kanunlar, yönetmelikler, cezalar getirmek lâzım (AAK).
-   RTÜK ve Rekabet Kurulu’nun aslında bildiğim kadarıyla bu konuda yazılı mevzuatı var ve uymaya çalışıyorlar. Özellikle yazılı basında mesela şimdi bir doktorun herhangi bir yazısında o doktorun bağlı bulunduğu hastanenin adı sadece bir kere geçiyor, kendisinin adı da öyle. Aynı şekilde TV programlarında da sunucu birer kere bahsedebiliyor. Bence uyulduğu sürece yaptırımlar yeterli bence. Ötesine geçilirse de çok yasakçı olur. (…) Yani bir hekim muayenehanesinde dursa belki müşterisi gelir para kazanır. Programa çıktığı süre içerinde eğer ismi geçmeyecekse neden çıksın ki. Zaten o beklentiyle programa çıkıyorlar (BBK).
-   Bir şey gibi olmamalı, RTÜK gibi olmamalı, üniversitede YÖK gibi bir kurum olmamalı, baskılayıcı olmamalı. Yazılı kurallar olmalı; bu yazılı kuralların istisnası da olmalı. İstisnai hallere de değinmeli. (…). Ama denetimin de olması gerektiğini düşünüyorum. Gazetecilik ya da televizyonculuk, onu yapan insanların vicdanına bırakılmamalı. Çünkü herkes mükemmel bir vicdana sahip değil. Biz yıllarca bu mesleği öyle yaptık sağlık muhabirleri olarak, sansürü kendimiz koyduk, gazeteye bırakmadık. Mesela hastaneye bir yaralı geldiyse, eteği açıldıysa, olmayacak bir görüntü içindeyse, o fotoğrafı çekmemiz gerekiyorsa, biz ona yer vermedik. (…) Bu anlamda denetim kaçınılmaz; mutlaka yapılmalı (…). Gazetecilik, sağlık haberciliği ve gazeteciliği çok zor bir iş. Yani güvenilir kaynak bulmak çok zor iş. Denetimi yapmak ve yaptırmak da bence bu anlamda zor iş. Hangi güvenilir kaynak bunu yapacak? (…) Bu denetimi kim yapacak? Koca bir soru işareti. Hâkim mi, savcı mı, hekim mi? Gazetecilerden -sağlık haberciliğinde haberleri denetleyen editörlük gibi bir kavram çok yeni- Bir tek Sabah gazetesinde künyeye girmiş sağlık editörü ismi var. Onun dışında hep muhabirlerin vicdanıyla, muhabirlerin öngörüsüyle, bilgisiyle -aman bir yanlışlık yapmayalım-, gazetecilerin kişisel titizliğine kalmış bir şey. Dört dörtlük bir denetim yok. Çok denetim de yok; tamamen vicdana kalmış (BS).

 “Başka kim ne yapmalı?” noktasında ise bazı öneriler şu şekildedir:
-   (…) gazeteciler üzerinde büyük bir zaman ve performans baskısı var. Haberin iki saat içinde kotarılması ve baskıya yetişmesi lâzım. Haberin üstelik sayfada yer bulabilmesi için ilginç, farklı, “atlatma haber” olması lâzım. Burada onlara destek olacak, onların sorularına anlaşılır, doğru yanıtlar verecek güvenilir kaynak kişilerin olması gerek. Çuvaldızı kendimize batıracağım, ilaç sektörüne, hekim gruplarına, üniversitelere. Basından soru geldiğinde başımız derde girmesin diye yanıtlar savsaklanır veya suya sabuna dokunmayan yanıtlarla yetinilir. Basında yanlış haberler çıkınca da dert yanılır. Karşılıklı bir güven eksikliği söz konusu.  Güveni sağlayabilirsek herkes birbirini gerçekten doğruya yönlendirmek isterse bunlar azalır. Şu anda pek çok üniversite eğitim görevlisi, verdiği bilgiyi çarpıtırlar endişesi ile yanıt vermiyor. Bazıları anlaşılsın diye fazla basitleştiriyor, veya çarpıcı olsun diye yanlış yorumlanabilecek örnek veriyor. Fazla basitleşince bilimsel bilgi tehlikeli yorumlara yol açabiliyor (BBN).
-   Sağlık Bakanlığı çok kısa broşürler bastırmalı ve her eve dağıtmalı. Ebeler, hemşireler evlere giderek broşürlerdeki bilgileri anlatmalı. TV ve radyolarda yapılacak sağlık programlarını Sağlık Bakanlığı hazırlatmalı, bütün TV’lerde “prime time”da yayınlanmalı, dizilerin çerisine Sağlık Bakanlığı’nın  yönlendirmesiyle bir iki mesaj sıkıştırılmalı (STK Başkanı, FK).
-   Sağlık yayıncılığı konusunda basın-yayın organlarına, Sağlık Bakanlığına, Tabip Odalarına, hekimlere görev düşmektedir. Sağlık programı yapacak ve sunacak kişilerin genel sağlık, terminoloji, etik, toplumbilim gibi konularda eğitilmiş olması gerekir. Sağlık Bakanlığı denetim görevini etkin biçimde yapmalıdır. Tabip odaları hekimlere etik ve hedef kitleye göre doğru bilgileri ne kadar, nasıl, hangi araçlarla sunacakları konusunda yol gösterici olabilir. Hekimler konuyu iyi bilmeli, iletişim, diksiyon, sınırları belirleme gibi konularda yeterli olmalıdır. İşitsel ve görsel basın konusunda RTÜK veya benzer bir denetim organı işi ciddiye almalı (OD).
-   RTÜK, zaten her şey kötü hale geldikten sonra görebilecek. Çalışma şekli dolayısıyla bu görevi yapamaz diye düşünüyorum. Onun görevi, hatayı gördükten sonra “bunu yapmayın, devam etmeyin” demek. Hatalı haberlerin önce o biçimde çıkmaması gerek (…). Ama tabii bunda muhabirleri suçlamak en kolay yol (BBN).
-   Ferdi olarak çözemezsiniz zaten. Bu konuda hükümetin devreye girmesi gerekir belki. Bulunduğunuz ildeki belediyelerin devreye girmesi gerekiyor (…).  (STK Başkanı, AD).
-   Biz sağlık yayıncılığında yasaklamanın, (…) süreçlere müdahil olmanın doğru olmadığını, bunun yerine diyaloğun, uzlaşmanın ve çok açık bilgilendirmelerin daha etkili olduğuna inanıyoruz. (…) medyanın sağlık yayıncılığında sağlık bilinçlendirmesine yardımcı olduğu da bir gerçektir. Bunun dozu arttırılabilir. Bunun biraz daha hassasiyet noktaları daha net belirlenebilir. (…) Yani bir okul eğitiminin dışında karşılıklı insani bir diyalog ve eğitimle de bu işler ben düzelir kanaatindeyim. (…) Ama siz ortaya çıkmazsanız, konuk bulmazsanız, bilgi vermezseniz, yani rakam saklarsanız, bazı şeyleri saklarsanız onlar da bulduklarıyla yaparlar. Bulduklarıyla yaptıkları da genellikle olumsuz olur (TGR).
-   Biraz da halkımızın kültür seviyesinin yükselmesi lâzım bu konuda. Evet gazeteci yazıyor.  Ama mesela diğer konularda diyelim sağlık konusun haricinde gazetede bir şey okuduğum zaman onun çok güvenilir olmadığını görüyorum ama cahil bir kesim sağlık konusunda yazdığı zaman inanıyor.  Her konuda öyle zaten. (…) basın açıklamasında bizim vurgulamak istediğimizi değil de halkı aldatmaya yönelik veya okumasını sağlayacak daha değişik şeyleri içinden çekiyor, başta onu yazıyor. Bu da etik açıdan doğru değil. Biz de nasıl bir önlem alıyoruz? Parayla gazeteye ilan veriyoruz. İstediğimiz metinin tam olarak yayınlanabilmesi için (Bir ilimizin diş hekimleri odası başkanı, MA).
-   Sağlık Bakanlığı tarafından bununla ilgili bir kanal oluşturulabilir. Daha profesyonel kişilerin katıldığı bir kanal olabilir. İnsanların canlı yayına katılabildiği ama karşısında Bakanlığın onayladığı profesyonel kişiler olabilir (…). (STK Başkanı, AD).

Sağlık Bakanlığı’ndan bir başka yetkili ise bir birimin kurulması konusunda yürütülen çalışmaları şu şekilde aktarmaktadır:
-   Yani bunları RTÜK’le mi kontrol altına alırsınız, bu doğru mudur, demokratik bir yaklaşım mıdır bu tartışılır. Ama sağlık (…) daha özenli davranılması gereken bir alan diye bakıyoruz. Yayıncının da böyle bakması lâzım, editörün de böyle bakması lâzım, konukların da böyle bakması lâzım (…). Bu programlarla ilgili bir denetim mekanizması oluşturulabilir mi? Bilmiyorum. Ama şöyle bir çalışma yapılıyor şu anda bizim Bakanlığımızda. Sağlık İletişim Platformu diye bir platform kurulmasını istiyor sayın bakanımız. Bu bir denetim platformu olmayacak. Bu bakanlık yetkililerinin ve medya kuruluşlarının, RTÜK temsilcilerinin, işte Yayıncılar Derneği’nin, Gazeteciler Cemiyeti’nin ve benzer gazetecilerin televizyoncuların, İnternet camiasının da temsilcilerinin olduğu, bakanlık yetkililerinin de olduğu, üniversitelerden hocaların da içinde olduğu bir platform olacak. Hatta işte iletişimcilerin içinde olduğu bir platform. Bu platform şunu tartışacak (…). Nasıl bir sağlık yayıncılığı yapılmalı? Televizyonlar açısından, gazeteler açısından, vatandaş açısından, kurumlar açısından, bunlar tartışılacak zaman zaman kötü bir yayın yapıldığında en azından bu platform çıkıp bir açıklama yapacak (…). Ama bu bir denetim organı ya da işte bir yasaklama organı olmayacak. Bu çerçevede şu anda bu bir taslak çalışma ve birkaç toplantısı yapıldı bunun. Kendi bürokratlarımız ve hukukçularımız bunun üzerinde çalışıyorlar. Yani nasıl bir şey oluşturulabilir. Yavaş yavaş bunu medya temsilcileriyle de konuşmaya başladık. (Platformun alacağı kararlar) Tamamen tavsiye niteliğinde ve kamuoyunu bilgilendirme niteliğinde olacak. Yani burada yayıncıların, gazetecilerin de temsilcileri olduğu için kısmen bağlayıcılık tarafı da olur (…). (TGR).

Türk Tabipleri Birliği yetkilisinin kendi alanlarıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirme de şu yöndedir:
-   (…) bir halk sağlığı sorumluluğuyla bu tür şeylere müdahil olmak, ilgili yayın kuruluşunu bilgilendirmek, RTÜK’ü bilgilendirmek, eğer suç oluşturan yanları var ise, o konularda savcılıklara duyurularda bulunmak arzu ettiğimiz bir şey. Ancak olanaklarımız nedeniyle bunu belli bir sistematik içerisinde yapabilmemiz söz konusu değil. Bunun için çok sayıda insanın bu işe, bir de eğitilmiş o haberlerle örneğin çok sayıda meslektaşımız feveran ederek bize bildirimde bulunabiliyorlar. “Şurada birisi ne biçim konuşuyor” diyor. Ama hukukçularımız baktığımızda ne yazık ki yapacak bir yok. Ne yazık ki yok (…).(TTB).

Bu noktada bir parantez açarak sağlık konulu yayınların daha iyi hale getirilmesi için geçmişte yapılan çalışmalara yönelik kimi ifadelere yer vermek yerinde olacaktır. Bu konuda bir sivil toplam örgütü temsilcisi, doktor ve yazar MSD şu bilgiyi aktarmaktadır:
-   Şimdi şöyle, bu çalışmalar değişik uygulamalar biçiminde farklı farklı çalışmalar. Mesela ilk çalışma yine İstanbul Tabip Odası’nda aktif sağlık muhabirliği yapan kişilerle iletişim fakültelerinin gazetecilik bölümlerinin son sınıfından öğrencilere yönelik 20 haftalık bir bilgi, deneyim paylaşımı toplantısı dizisi ile başladı. Onun öncesinde de böyle değişik temaslar; işte 14 Mart sağlık haftalarında bir araya gelinip bu konunun irdelendiği toplantılar, konuşmalar olsa da ilk sistemli ve sürekli şey o oldu. Onun arkasından yaklaşık 60’a yakın insan oradan katılım belgesi aldılar. Bir bilgi tazelemesi söz konusu oldu. Onun arkasından yaklaşık bir yıl kadar, kâğıt üzerinde düzenli ve periyodik aralıklarla ama arada aksamaların olduğu buluşmalar tertip ettik sağlık muhabirleriyle. Bu işle ilgilenen gene hekim sağlık cephesinden arkadaşlar. Burada bir çeşit irdeleme faaliyeti yapıldı. Ondan sonra bir proje bağlamında yine TÜBİTAK’ın da içinde yer aldığı bir ilaç firmasının da desteklediği “Sağlık Bilinci ve Medya” toplantıları yapıldı. Bunun bileşeni İstanbul Tabip Odası değildi o dönemde ama temsilen ben yine götürüyordum. Türk Tabipleri Birliği idi (…). (Sağlık Bilinci ve Medya toplantılarının) 1998’de hazırlıklarına başladık. 1999’un Temmuz’unda ilk toplantısı oldu. Fakat bu arada yine demin söz ettiğim anlamda buluşmalar zaten oluyordu. Yani onlar birbirine böyle bir geçiş içinde giden şeyler oldu. Sonra o yıllık toplantıların dışında; bunlar 3 tane yapıldı. Bunlardan ikisinin kitabı var yıllık toplantı biçiminde. Ama aralarda da değişik periyotlarda 6 tane oldu toplantı, hatta 7 tane oldu. Yedincisi biraz daha konsepti değişerek yapılmış bir özel toplantı idi diş hekimliği ile ilgili. Bu toplantılar sürdü. Öbür taraftan yine bunların olduğu dönemde Mimar Mühendis Odaları ile Türk Tabipleri Birliği’nin de içinde yer aldığı bir alternatif medya kanalı oluşturma bakımından gündeme gelen ve sonradan biraz dönüşerek, şimdi Bianet diye bildiğimiz yapıyı oluşturan süreçte de vardım. Proje yürütme kurulunda olmak üzere başından beri yer aldım yine orada da sağlık medyası ile ilgili (…). Bu arada Türk Tabipleri Birliği’nin kuramsal dergisi vardır Toplum ve Hekim diye. Toplum ve Hekim bu konunun sürekli olmasa bile, bir bilimsel niteliğinden ödün verilmeyecek şekilde irdelendiği zeminlerden bir tanesi haline geldi. Yine Türk Tabipleri Birliği’nin halen de devam eden bir Tıp Dünyası diye gazetesi var (…). Son dönemde ise Bizim Gazete’deki sağlık sayfası bitti. Yaklaşık bir 6 ay sonra gördüğünüz kitabın çıkmasına neden olan köşe yazılarına başladım. O hâlâ devam ediyor. Bianet devam ediyor. Diğer yayın organlarında bu anlamdaki faaliyetlerim devam ediyor. İlaveten son iki yıl içinde üç dört farklı yerde Antalya’da, Denizli’de, Konya’da, Eskişehir’de hatta kısmen formel olmamak kaydı ile Manisa’da yerel medyayla sağlıkla ilgili örgütlenmelerin unsurlarını bir araya getiren, durumu gözden geçirip bir takım doğruları ortaya koyan çalışma yapıyorum. Bunlar da benim kişisel faaliyetlerim. Kişisel derken ilgili örgütlerin işbirliği ile ama konuşması ve uygulanmasındaki şey itibari ile söylüyorum kişisel faaliyeti. Medyaya dair geçmişim böyle. O iki kitabın editöryal kurulu içindeyim. Demin söz ettiğim gibi cüzzamla ilgili yayınların başından beri tümünün ya oluşturan, ya yazan, hatta sayfa düzenini yapma işine varıncaya kadar uğraşan, böyle bir geçmişten söz edebiliriz. Hatta bu alanda sizin şu çalışma için yaptığınız kılavuza gibi, ondan bazı farklılıkları olan rehber hazırlamayı, yani o birinci kitabı bütünleyecek bir şey anlamında başladım ama bu henüz süren bir çalışma (MSD).

Türk Tabipleri Birliği yetkilisi ise “Sağlık Bilinci ve Medya” toplantılarının neden devam edemediği konusuna değinerek şunları söylemektedir:
-   Demin söyledim aslında bir can sıkıcı nokta olduğumuzu… Doksanların ikinci yarısından sonra konuya ilgi gösterip orada meseleyi tutalım, olabildiğince sistematik bir şekilde sizin şimdi gündeminize aldığınız, mümkünse okullara çevirelim. Yılda beş gün, bu alanda oturmuş, kurumsal bir okula dönsün bu. Herkesin katılmak istediği, en yetkin isimlerin yer aldığı, tartışmaların yürüdüğü… İşte ne demişiz “Sağlık Bilinci ve Medya” demişiz. Başka bir adı olabilir. Bir çerçeveye dönsün dedik. Ama kimi etik gerekçelerle, kimi kurumsal kimliğimizin yeterli olgunluk seviyesinde olmaması gibi gerekçelerle sürdüremedik. Yoksa Tabipler Birliği’ne rol kesinlikle çok düşer. Haddini aşan bir rol değil. Çünkü zaman zaman yaptığımız bir takım şeyler böyle anlaşıldı. Kimi derneklerle ya da habercilerle bir araya gelip birlikte haberleri değerlendirelim dediğimizde “siz bize doğru haberi öğretmeye kalkacaksınız” diyen. Nezaketle bunu söyleyen yaklaşımlar oldu. “Yani bakın işte biz doktoruz, siz de yanlış haberler yapıyorsunuz, burası olmamış” diyeceğimiz zannedildi. Oysaki ne tarz olarak, ne de had olarak böyle bir şey düşünmeyiz. Sadece beraber paylaşalım (…). Ama işte (…) bir süreklilik, bir istikrar göstermesi ve giderek üzerine bir şeyler konması budur kalıcı kılan (TTB).

Medya kurumu dışından birilerinin denetiminden değil de “yayın kuruluşu içinde” bir özdenetim mekanizmasından söz eden görüşlerden bazıları ise şu şekildedir:
-   Her kuruluşun ilk olarak kendi özdenetimini yapması gerekli, sonra da birleşip bir üst denetimin kurulması gerekli (CK).
-   Genelde mutlaka meslekten bir kişinin yönetiminde olduğu sağlık yayını olması lâzım. (…) Gelen konuları daha bilinçli birisinin incelemesi lâzım. Yani konu nedir? Çok katı bakmamak lâzım. Ama bence yayın kurulunun içinde bir tane doktorun mutlaka olması lâzım (…). Ortak bir şey yapılabilir. Yani bir üniversiteden yardım istenilmeli (FÖ).
-   Yani bunu işte önce bir ilkesel olarak yayının, o kanalın kendi yayın politikasının içine yerleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Arkasından da tabii ki bir denetim mekanizması olacak. Fakat denetim mekanizmasını öyle hoş koymalı ki,  ne medya mutsuz olmalı ne de denetleyenler mutsuz olmalı (…). E mesela televizyona kapatma cezası veriliyor, bakıyorsunuz başka bir yerden başvurmuş. Mesela şu çocuklarla ilgili bazı istismar programlarında programın durdurulma kararı oluyor. Danıştay’a başvuruluyor, geçiyor, ondan sonra bakıyorsunuz Danıştay’dan geçmiş, program tekrar başlamış. İşte o zaman insanlar ben her şeyi yapabilirim demeye başlıyorlar  (…). Yani ilkesel olarak hem yayının hem de denetim mekanizmasının kurallarının iyi olması gerekiyor. Yani uygulanabilir olması gerekiyor (HÖ).
-   Sağlıkla ilgili yayın önceliğini belirleyecek yayın politikasının olması lâzım. ”Nasıl bir sağlık haber politikası üreteceğiz.” sorusunun yanıtlanması gerekli. Örneğin; Türkiye’deki şu andaki sorun ne? Diyelim ki bebek ölümleri. Bebek ölümlerini önlemek için basın nasıl bir yol izleyebilir? “Annelerin bilinçlendirilmesi için nasıl bir etkileşime girebiliriz” diye yaklaşılmalı. Kısaca anlayışın bu olması gerekir. Açıklayıcı bilgilere yer verilmeli ve öneriler getirilirken de DSÖ’nün kılavuzlarından faydalanılmalıdır. Klasik tıp kitaplarıyla çelişmeyen bilgiler olmalı. Bunların hepsinin gazeteciler tarafından bilinmesi mümkün değil. Ama en azından haberlerin böyle bir süzgeçten geçirilmesi gerekir (OA).

Bu konuda görüşlerine başvurulan Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’ndan bir yetkili şunları dile getirmiştir
-   Şimdi denetim mekanizmasının, kesinlikle otokontrol yöntemiyle olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü biz belirli mesailerde çalışan insanlarız, devlet her yayını izleyip, her şeyi süzüp denetleyecek ve gerekli müeyyideyi uygulayacak, ya da gerekli uyarıları yapacak bir kurum değildir. Önce otokontrol önemlidir ve bu da nasıl olur; Reklam Özdenetim Kurulu’yla olur, ajansların bilgilendirilmesiyle olur, kanalların bilgilendirilmesiyle olur (…). (…) En iyi denetim otokontroldür, bununla ilgili Tarım Bakanlığı olarak biz bir girişimde bulunduk, 29 Haziran 2010’da televizyon kanallarına bir çağrı yaptık, reklam müdürleri ve genel yayın yönetmenlerini çağırdık. (…) Ve orada dedik ki, biz hazırız bizden bu konuda bizim mevzuatımız konusunda ne bilgi isterseniz, kime isterseniz verebiliriz siz bizi çağırın biz gelelim (TBK).
-   Kim ne yapmalı? (…) Bizim yaptığımız işlerden Sağlık Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, RTÜK, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve bunun gibi birçok kurum, birçok kuruluş, birçok bakanlık, bilgi sahibi (…). Şuan da bu saatten sonra olması gereken bizim bilişimle ilgili TÜBİSAD diye bir dernek var, o dernekle de bağlantıya geçtik (…). Bizim üstümüze düşen şey, bu kişilerin acil bir biçimde önce medyayı yöneten kişilerin bilgilendirilmesi, hem İnternet medyasını, hem radyo, televizyon, gazete medyasının bilgilendirilmesini, daha sonra da halkın bilgilendirilmesidir (TBK).

Sağlık Bakanlığı’ndan bir yetkili bu konuda şunları söylemektedir:
-   Dışarıdan getirilecek hiçbir denetim mekanizması yayıncıların kontrol edemez. Yani dışarıdan tam kontrol edilecek denetim mekanizması, sansüre kayar (…). (Medya kuruluşları) Eğer kendi kendilerini kontrol etmezler, kendi etik kurallarını hakkıyla işletmezlerse dışarıdan yapılacak hiçbir kural koyma denetim mekanizması işlemeyecektir (…) (THM).

“Nasıl bir yayıncılık olmalı” sorusuyla da ilişkilendirilebilecek kimi görüşler ise şu şekilde sıralanabilir:
-   Halka neyi ne kadar vermek gerektiği iyi düşünülmeli, çok fazla detayına inmeden, nedir, belirtileri, tedavisi, korunma yolları bunları da genel hatlarıyla, halk dilini kullanarak yapmaları gerektiğini düşünüyorum (FÇ).
-   Bir kere her yayından önce second opinion almak lâzım. Başka birisine doğruluğu teyit ettirmek lâzım. Bir tavır değişikliği (MDÇ).
-   (…). Bence esas sorumluluk medyanın. (…) söz sahibi, tecrübe sahibi insanları bu işlere ön ayak etmek, onların fikirlerine yer vermek bence çok daha faydalı. Burada bir özel hastane hekimi olmama rağmen, bana kalırsa bu tip yayınların özel hastanelerden ziyade devlet kurumlarından tercih edilmesinde fayda var. Özellikle üniversite hocalarının bu konuda biraz daha ön planda tutulması hem halkın güveni açısından, hem bizim onlara inancımız açısından bence daha olumlu olur (Mİ).
-   Dürüst olmak durumundalar. Gerçeği yansıtmak durumundalar (…). Televizyon, bilgisayar ortamında mutlaka kullanılan üslubun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkçenin gün geçtikçe bozulması da etkili olacağı için Türkçemizin belki biraz daha korunması, düzeltilmesi açısından da üslubun çok önemli olduğunu düşünüyorum (STK Başkanı, AD).
-   Bence haberin kaynağına dikkat etmeliler. Verdikleri haberi mutlaka, kesinlikle bir yetkiliden aldıktan sonra bunu yayınlamalılar (Bir ilimizde sağlık sendikası başkanı, MÇ).
-   (…)  sağlık yöneticiliği bölümleri açıldı belki sağlık haberciliği bölümü de açılabilir (BD).
-   Sağlık haberleri ile ilgili feedback’ten de faydalanılmalı (OA).

Kimin ne yapması gerektiğine yönelik medya profesyonellerinden gelen görüşler ise şu şekildedir:
-   Ben kendi programlarımda anında müdahale ediyorum yanlış bir şeyler olduğu zaman. Hatta bazı radikal önlemler de alıyorum. Mesela eğer kişi, bu sağlık programlarında olmadı ama kadın programlarında oluyor. Kişi kendi reklamına yönelik yanlış bir davranışı olduğu zaman hemen araya bir bant giriyorum ve yayından atıyorum kişiyi (SK).
-   İstanbul Tabipler Odası bir kurul kursun. Madem bu kadar eleştiriyorsunuz siz o zaman bir kurul kurun. (…) dediğim gibi ama 7/24, hangi gazeteci, ne zaman ararsa doğru bilgiyi versinler. Bu çalışmadı (KY).
-   Haber kaynakları iyi değerlendirilmeli. Kaynaklardan gelen her konu araştırılmadan gazete sayfalarına taşınmamalı. “Menopoza maydanoz, 3-4 ceviz ye,  kolesterolü düşür” türü haberler çok okunsa, seyredilse de itibar edilmemeli. Yayınlarda söz sahibi olanlar bu safsatalara sınır koymalı. Bir de dış kaynakları bazı haberlerin daha iyi verilmesinde yarar var. Örneğin henüz hayvan deneyleri süren ilaç haberleri bazen çok erken dönemde, büyük vaatlerle kullanılıyor. Bu da yanlış. Bu arada bazı doktorların da gazetecilerin iyi niyetlerini kullandıkları ve yanılttıklarına şahit oldum. Dikkatli olmakta yarar var (OMN).
-   Ombudsman sisteminin kurulması gerekiyor. Bir, gazetelerin kendi kendilerini denetlemesi ombudsman sistemiyle, okur temsilcisi sistemiyle. İkincisi, aslında gazeteci yanlış yapıyorsa bunun bedelini zaten çok rahat yasa yoluyla ödetebiliyorsunuz. Tekzip yayınlatabiliyorsunuz (ŞÖK).
-   Bu tür yayınlar engellenemiyor çünkü hali hazırdaki RTÜK kanununda sadece ahlaka ve aileye yönelik bir takım tehdit edici unsurlar varsa eğer size kınama veya kapatma cezası geliyor. Altı ay sonra geliyor. Fakat siz çıkıp programda “Ben bir ilaç buldum. Kanseri iyi ediyorum” dediğiniz zaman hiçbir ceza almıyorsunuz. Ne televizyon alıyor, ne siz alıyorsunuz. Bunun şekillendirilmesi ve RTÜK’le ilgili benim yaptığım görüşmelerde yeni bir kanunun hazırlandığını ve bunun da içinde olduğu söylenmişti (ZZY).
-   RTÜK öyle bir hale geldi ki… RTÜK’le bir şey yapabilmek mümkün değil. Ben RTÜK’ün yapısını daha çıkmadan eleştiren insanlardan bir tanesiyim, daha yasa çıkmadan doğabilecek olumsuzlukları söylemiştim. Yani şimdi tamam RTÜK olsun, ama RTÜK’ün terazisi doğru tartmıyor bence. Mesela sağlık konulu yayınlarda kanallara yaptırım yok mesela, ama bu konularda çok hassas olunması gerekiyor. Bir sürü insan çıkıyor, televizyonlarda reklam var ya, o dediğim adam Adana’daki adam geldi İstanbul’a bir takım jeller hâlâ üretmeye devam ediyor. Anadolu’da pek çok kanal var ya adam çıkıyor reklamını yapıyor, hiç kimse bir şey söylemiyor bununla ilgili (KÇK).
-   Televizyon Yayıncıları Derneği var. Burada RTÜK’ün önerileri var. Televizyon Yayıncıları Derneği’nin Televizyon kanallarına önerileri var. İşte şunları yapın, bunları yapmayın. (…) Bu iş birliğinin daha çok artması gerekiyor. Bir sinerji yakalanmaya başladı bu konuda. Hem görsel basında hem de yazılı basında daha da genişlemesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı, Televizyon Yayıncıları Derneği, işte sağlık habercileri, işte hepsi bir araya gelip bu ilkeleri net bir şekilde belirleyip ve uymaları gerekiyor. Kendi içinde bir otokontrol mekanizmasının olması gerekiyor.  Böyle bir mekanizma tam olarak oto kontrol var ama eksik yapılıyor sinerji ile daha güçlü hale gelecektir (YME).
-   Ben nasıl bir uzman doktor arıyorsam, doktor da uzman bir sağlık habercisi arama refleksine sahip olmalı. Bu birincisi. İkincisi, herkes şöhret olmak istiyor. Yani herkes bir gün şöhret olacak cümlesine uygun olarak. Medya çok cazip. Doktorlar gazeteciyle konuşurken arkadaşıyla konuşmadığının farkında olmak zorunda. Bu bir sohbet programı değil. Arkadaşınız değil. Karşılıklı bir kamu yararının alışveriş olan bir işlem habercilik işi. Birçok doktor çok rahat davranıp normal konuşma dilindeki kadar sağlığı popüler absürt bir dille ifade de edebiliyor. Şimdi onun karşısında eğer onu süzecek sağlık habercisi yoksa yayında çıkacak olandan pek çok kişi etkileniyor (GBL).
-   Kurumsal ilkelerle çözülebilir. Bazı gazetelerin var. Flash şeyler yaratmayıp çarpıcı şekilde vermeden haber verebilen. Ama hani başlık da haberin vitrinidir derler. O yüzden önemlidir başlık ama daha sakin olmalı. Aradaki ince çizgi çok önemli (DB).
-   Biz tıp gazetesiyiz. Bizim gibi birkaç tanesinin daha olması lâzım, yani bizim rakibimizin olması lâzım. Bu işin biraz daha gelişmesi lâzım, bu işin sivil toplum altyapısı, bilimsel altyapısı, hukuki altyapısının falan da geliştirilmesi lâzım (İBR).
-   (…) Sağlık Bakanlığı ile TTB arasında neden paralel bir çalışma yok da sürekli birbirleriyle çatışma halindeler ya da yetki karmaşası. İşte Sağlık Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı arasında bir yetki karmaşası var (ADA).

Bir iletişim fakültesinde sağlık yayıncılığı konusunda ders veren bir öğretim elemanı ise yapılması gerekenleri şöyle sıralamaktadır:
-   Gazetelerin ve televizyonların, sponsorlardan bağımsız uzman sağlık editörlüğü, muhabirliği kurumunu oluşturmaları; diğer muhabirler tarafından yapılacak haberler ile mesleği tıp doktorluğu olanlara yazdırılacak yazıların, bu uzman muhabir-editörler tarafından tarafsız bir bakış açısıyla kurum içi kontrolünün sağlanması; iletişim fakültelerine sağlık haberciliği dersinin konulması ve bu dersi alanların stajlarının sağlanması; işsiz kalan sağlık muhabirlerinin mesleklerini sürdürmeleri için dernek tarafından bir yayın çıkarılması ve gazete ve televizyonlara sağlık ajansı hizmeti sunmaları; kamu ve özel sağlık kuruluşları, meslek odaları ve tıbbi hizmet sunan şirketlerin, tecrübeli sağlık muhabirliği yapmış veya iletişim fakültesinde bu konuda eğitim almış kişilerden oluşan basın ve halkla ilişkiler birimleri kurmaları; sponsorlu programların ve editöryal yazıların sınırlarının belirlenmesi; sağlık meslek odalarının, muhabirlerin eğitimine katkıda bulunması; dış haber kaynaklı yayınların, dış haberler servisinden sağlık editörlerine ulaştırılması… (MUY).