Görüşmelerin sonunda görüşülen kişilerin genel görüşleri ya da
izlenimleri dışında, bizzat kendilerinin yaşadığı konularda doğrudan sorular
yöneltilmiştir. Bu bağlamda medya profesyonellerine kendi yazdıkları yazılar ya
da yaptıkları programlara ilişkin konu ve konuk seçimleri, görsel malzeme
seçimleri, yayın dili, editöryal süreç ve denetim gibi kimi konularda özel
sorular yöneltilmiştir.
26.1.
Kişisel Konu Seçimi
Görüşülen medya profesyonellerine kendi programı, köşesi ya da
haberlerinde konu seçimini nasıl yaptıkları sorulmuştur. Yanıtlar çoğunlukla
konuların “Gündemdeki konulara göre” (f=24, %57,1) seçildiğini ve “İzleyiciye /
okura göre” (f=10, %23,8) değiştiğini ortaya koymaktadır.
Frekans
|
%
|
|
Gündemdeki konulara göre seçerim
|
24
|
57,1
|
İzleyiciye / okura göre seçerim
|
10
|
23,8
|
Konunun halkı bilgilendirici nitelikte olmasına bakarım
|
9
|
21,4
|
Biz, editörler seçeriz
|
9
|
21,4
|
Konunun ilginçliğine, haber değerine göre seçerim
|
6
|
14,3
|
Bilimsel konuları tercih ederim
|
6
|
14,3
|
Kendi ilgi alanımıza göre seçeriz
|
3
|
7,1
|
Konuyu konuklar, haber kaynakları belirler
|
3
|
7,1
|
Diğer
|
10
|
23,8
|
N
|
42
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
2
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
15
|
Bu konuda öne çıkan kimi görüşler şu şekildedir:
- Ya
bir şekilde bize ulaşmış oluyor ya telefonla ya mektupla ya da medyaya
yansımış; yani gazeteye yansımış haberleri alıp onu daha ileri boyutlara
taşıyarak onun araştırmasını yapıp ekrana getiriyoruz. Onun ötesinde başka özel
bir kaynağımız yok ama mesela kanser konusu Türkiye’de çok konuşulan konu ve
insanların da çok arayış içinde olduğu bir konu. O konuyla ilgili biz çok
program yaptık orda da bizim rehberimiz Prof. Dr. Erkan Topuz hoca oldu. Çapa
Onkoloji Enstitüsünün müdürü, Türkiye’de çok önemli sadece Türkiye’de değil
dünyada da çok önemli bir onkolog kendisi (KÇK)
- Haber
olduğuna kanaat geçirmişsem doğruluğunu araştırırım. Kaynak net değilse, en
doğru kaynaktan bilgi almaya çalışırım (OMN).
- Sağlık
Bakanlığı’nın basın danışmanlığını yürütüyor bizim bir arkadaşımız (…). Onunla
oturuyor toplantı yapıyoruz genelde haftada bir kere. Ne yapılacak, ne
yapılması gerekiyor? Hem bakanlığın hassasiyeti nedir? Bu sadece bakanlığın her
yaptığına iyi demek değil, pek çok kez eleştirdik. Kendileri de söyledi. Bu çok güzel.
Sağlık Bakanlığı’nın normalde bu zamana kadar hep eleştirdik onları, ama
kendi içlerinde bile yaptıklarını eleştirebilme şeyleri var duyarlılıkları
var. O çok hoşumuza gidiyor. O yüzden de
güvenirlikleri bizim açımızdan çok fazla. O toplantılarda oturuyoruz,
konuşuyoruz “ne vardır, ne yoktur neyi
konuşabiliriz?” diye. İşte yaz mevsimi
geldi mesela, yazın ortasındayız çok ciddi problem dermatolojik olarak, bazı
cilt problemleri artar, havuzla ilgili problemler artar (TG).
- Ben
de alternatif tıbbı yakından takip etmeye çalışıyorum. Konunun uzmanı değilim
ama takip etmeye çalışıyorum. Alternatif tıbbı ben önemseyenlerden biriyim (…).
(YE).
- Ben
daha çok özel haberler yapmayı tercih ediyordum. Bir konuyla ilgili olarak
araştırma yapıp, birkaç uzmandan, işin ehlinden ya da sivil toplum örgütünden
görüşler alıp dosya haber yapmayı daha çok tercih ediyordum. Konu seçimi
genellikle gündemle ilgiliydi yine. Örneğin kuş gribi ile ilgili bir salgın
varsa onunla ilgili bir dosya haber, domuz gribi ile ilgili bir haber ya da
ishalle ilgili bir salgın varsa ishalle ilgili bir haber, eğer gündemde
sağlıkla ilgili bir şey yoksa biz sağlık gündemi yaratmaya çalışıyorduk. Bir
konu seçerek o konu üzerinde tartışma başlatmayı tercih ediyordum ben. Onun
dışında benim en çok ilgilendiğim sağlık konularından biri de halk arasında
ismi çok bilinmeyen çok özel hastalıklar vardır. Bu hastalığı yaşayanların
sayısı çok azdır. Daha çok bu insanları bulup, hem onların öykülerini, hem de
onların aracılığıyla o hastalıkla ilgili bir farkındalık yaratmak, bir bilinç
oluşturmak için daha çok bu tür haberler yapıyordum. Bu da çok ilgi görüyordu
(…). (YE).
- Bizim
meslek ilkelerimiz belirli. Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk İlkeleri var.
Basının kendi basın ahlak ilkeleri var (…). Bunun içerisine hasta hekim
hakkının korunması, ihlal edilmemesi, mucize diye asla halkı yanıltacak tarzda
haberlerin yapılmaması, içine mutlaka bilimsel kanıt, bilimsel görüş varsa karşı
görüş, mutlaka verilmesi. Bunlar zaten işin olmazsa olmazı. Hele izin almadan
fotoğraf. En kaba halinden söz ediyorum. Biz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
olarak BBC ve British Council ile yürüttüğümüz online gazetecilik eğitim
programı var. On bir uzmanlık dalında bu işi yapıyoruz. Bunlardan birisi
sağlık. BBC’nin kendi alt yapısını Türkiye’ye güncelledik. Sağlıkla ilgili
bölümde de katkıda bulunan benim. Evrensel değerler var ama İngiltere’nin bakış
açısıyla Türkiye’deki bakış açısının farklı olduğu noktalar da var (GBL).
- Gazeteciliğin
temel ilkleri var biliyorsunuz. Aynı ilkeler sağlık için de geçerlidir (…) Bu
noktada muhabirlere ve editörlere çok görev düşüyor. Bazen mesela biz Anadolu
Ajansı’nda çok çarpıcı, iddialı başlıklar kullanmamaya özen gösteririz; ama
bizim yaptığımız bir haber başka basın yayın kuruluşunda yeter ki hani dikkat
çeksin adı altında çok değişik başlıklar kullanılabiliyor. Oysa ki bu kendi
vatandaşımıza zarar veriyor. Çünkü bizim vatandaşımız maddi gücü çok yüksek
olan, sürekli her alana ilişkin kendi özel doktoru olan bir kitleye sahip
değiliz biz (YSK).
- Ekstra
konabilecek bir şey, sağlık alanında uzmanlaşma. Kişinin kendisini
uzmanlaştırmak amacıyla yapacağı faaliyetler (…). Yani ek olarak sağlık
muhabirinin uzmanlaşma yolunda hiçbir zaman kesintiye uğramadan ilerlemesi
gerektiğini de ekleyebiliriz normal habercilik ilkelerine (ZZY).
- Biraz
düşünülmesi gereken bir soru... Mesela Doğan Yayın Grubu ilkeleri vardır, orada
yazar, maddi menfaatler gözetilmemelidir bence sağlık konusunda çünkü açık bir
alan buna. Geziler düzenliyorlar vs. o konularda hassas davranılması gerekiyor.
Dediğim gibi hasta hakkı gözetilmelidir (DB).
26.2.Kişisel
Kaynak/ Konuk Seçimi
Kaynak kişi ya da konuk seçerken nelere dikkat ettiklerine
ilişkin soruya alınan yanıtlar “Uzman-bilgili, alanında en iyi olmalı” görüşünü
öne çıkarmaktadır (f=24, %60). Bunun dışında “Akademisyen olması (f=8; %20)” ve
“Güvenilir olması (f=7; %17,5)” haber kaynakları ya da konukların seçiminde
dikkate değer bulunmaktadır.
Frekans
|
%
|
|
Uzman, bilgili olmalı / Alanında en iyi olmalı
|
24
|
60,0
|
Akademisyen olmalı
|
8
|
20,0
|
Güvenilir olmalı / şaibeli olmamalı
|
7
|
17,5
|
Kolay ulaşılabilir olmalı
|
3
|
7,5
|
Diğer
|
8
|
20,0
|
N
|
40
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
2
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
17
|
Bu konuda öne çıkan bazı görüşler şöyle sıralanabilir:
- Bu
tabii hassas bir konu… (…) Yani sırf haberi tamamlamak, haberin içerisinde bir
zenginlik katmak için alakasız biriyle haber yapıp, görüşlerini verirseniz
sıkıntı doğurur. Dolayısıyla ben ve bütün arkadaşlarım ona da dikkat ediyoruz.
Konuya vakıf mı, bu konuyla ilgili bir birikimi var mı, bu konuyla ilgili
bilimsel bir çalışma yapmış mı, ya da bu konuya yoğunlaşmış bir örgütün,
teşkilatın yönetiminde mi daha çok ona bakılır (YE).
- Tanıdığım
tabii ki kişiler arasından ve onlara da sorarak yapıyorum. Yani sürekli kontrol
halinde olduğum bir şey var kitlem var. Onlardan yola çıkarak başkalarına da
gidebiliyorum (FSA).
- Hepimiz
insanız ve bence burada da duygular devreye giriyor. Bir muhabir diyaloğu iyi
olan, iyi ulaşabileceği, “Ne zaman geleyim?” dediği zaman “Gel” diyen hocayı
tercih ediyor. Aktarabilmeyi bilen. Mesela çok bilgili bir hoca iyi
aktaramıyorsa onu aramıyor. Kolay ulaşamayacağı hocayı çok iyi aktarabilse bile
aramıyor (…). Gazetecilik de insan ilişkilerine dayanan bir şey. Evet.
Haklısınız. Küçük bir grup. Ne bileyim, saysam 40 tane hocanın etrafında
dönüyor sağlık haberleri (KY).
- Hastaneler,
Tabipler Birliği en çok haber yaptığımız, tabip odaları, sendikalar (DB).
- Konuklarımızı
şöyle seçiyoruz: (…) sponsor olduğu için onlardan seçiyoruz. Sınırlı sayıda
doktor var orada, o yüzden birazcık şöyle oluyor: Ahmet dört gün önce gelmiş
diyelim, “Ahmet’i beş gün sonra alayım” falan yapıyorum mesela. Maalesef, aynı
doktorları almak zorunda olduğum için böyle bir sıkıntım var. Evet, maalesef.
Dışarıdan kimseyi alamıyoruz. Onlar programımızı parayla satın alıyorlar, biz
de onların hekimlerini almak zorunda olduğumuz için, maalesef, sevsek de
sevmesek de onların hekimlerini alıyoruz (SEL).
- Kendimizce
değil. Bizim belirli konularda danıştığımız adamlar zaten Türkiye’nin en
iyileri. O zaman uzmanlaşmanın bir esprisi olmaz. Ahmet efendi, Mehmet efendi,
Ayşe’nin komşusu filan değil bu doktorlar. Bilimsel kongrelerde en fazla yayını
olan, genellikle bunlar dernek başkanları, derneklerin belirli bilimsel
kurullarında olan adamlar. Yani var medya maydanozları. Psikiyatristler var,
bunlar nöbetçi doktor, bunlarla bizim işimiz olmaz. Ben çalıştığım dönemde
bunların hiçbirini yayına bile çıkartmadım. Birçok alanda böyledir ama sağlıkta
siz test ederek geliyorsunuz. Bir adam çok nitelikli olabilir. Danışma
niteliğine sahip. Ama belirli bir noktada öyle bir etik hata yapar ki, ilaç
firmasıyla başka bir kol kola ilişkiye girer. O adam küme düşer. Ya da daha çok
ticari kaygı ön plana çıkar, bu adam benim haber kaynağım olarak gündem dışı
kalır. Sağlık habercisinin kendi sağduyusu bunu yakalamaya müsait. Bir de şöyle
bir durum söz konusu. Hekimler de bunu anlamakta zorluk çekiyorlar. Neredeyse
yetmişe yakın uzmanlık dalı var sağlıkta. Benim işin o doktorun belki yılda bir
kere gittiği yüz toplantıya gitmek. Ben işi en iyi anlatanlardan dinliyorum.
Ulusal ve uluslararası kongrelerde (…). Kendi aralarındaki görüş farklılıkları
da ortaya çıkıyor. Haberci olarak işte o kamu yararını ortaya koyup, iyidir
kötüdür diyenlerin de görüşünü alıp, bir süzgece getirip sonra kendi yolumu
bularak devam ediyorum. Bu adamlar sabit adamlar değil. Bunlar çok dinamik bir
şekilde devam ediyorlar. Kim mesela? TTB Uzmanlık Dernekleri’nin bize önerdiği
isimler var. Çünkü uzmanlık derneklerinde politika biraz etkili olsa da
bilimsel değeri yüksek olmayan birinin bir uzmanlık derneğinin yönetiminde ya
da bilimsel kurulunda olma ihtimali zayıf. Çok düşük. Yani ben tıbbın kendi
içinde eriyerek ürettiği bir yapının içerisinden kendi en nitelikli
bulduklarımı seçiyorum. Çok da eleştirdiğim, çok da mesafe koyduğum bir sürü de
bu anlamda hekim var. Biz en çok bilgilenen meslek gruplarından biriyiz
uzmanlık alanında çünkü benim gittiğim her toplantıda bilimsel çalışmaların en
üst düzeyi konuşuluyor. Herhangi bir medya kuruluşunda bir sağlık muhabirine
danışmanlık yapacak nitelikte bir tıp doktoru olması mümkün değil. Bunu
anlatmaya çalışıyorum. Bu hep benim önüme gelir. Biri olsa da, yok öyle biri.
Öyle biri yok. Neden yok? Çünkü ben zaten hematoloji ile ilgili herhangi bir
danışman iç hastalıkları uzmanı olsun en iyisine sahibim. En iyisinin bildiğini
o doktor bilmiyor ki. Öyle bir süperman doktor yok. Yetmiş uzmanlık alanında en
ucu ve en nitelikliyi bilen hiçbir yerde doktor yok. Bu beş yılda biraz daha
zordur. On yılda biraz daha kolaydır. Yirmi beş yılda çok çok kolaydır. Tabii
ki bu yolu ısrarlı olanlar devam ettiriyor. Geldiğimiz noktada biz öğrendik
asla demiyoruz. Çünkü tıbbın da bilimin de kendi bağnazlığı var. Öğrendim
dediğiniz noktada, bu böyledir dediğiniz noktada hata yapmaya başlıyorsunuz.
Örneğin benim gitmediğim kongreye başka bir meslektaşım gittiği zaman o kadar
çok şey biliyorsunuz ki kongrede bize farklı olarak söylenebilecek bazen bir
paragraf çıkıyor. Hani bazıları böyle çok yukarıdan bakıp ‘A napılıyor’ filan
der, değil. Yani işi iyi bilenler gerçekten çok iyi biliyor. Bu alana emek
verenler. Çok da zahmetli bir alan. Yani öyle kolay da bir alan değil. İşi
atlatma telaşı diğer alanlardan çok daha farklı ama kamu yararı diğer
alanlardan çok daha yüksek (GBL).
- Tabii
ki çok daha kolay ulaşılan insanlar haber kaynağınız oluyor. Çok doğal olarak.
Ama bunu çeşitlendirmeniz gerekiyor. Bu biraz sizin elinizde (…). Çünkü içinde
göğüs hastalıkları konusunda (…). Her şekilde ulaşırsınız, görüş verir, asla
yanlış bir şey çıkmaz o cevaptan. Çok güvendiğim bir hocadır. Doğru yazdığınız
sürece verilen mesajları hiçbir problem çıkmaz ama bu demek değildir ki hep
(…)’dan görüş alacaksınız (…). Hiçbir zaman aynı branştan tek hocayla
yapmazsınız. Kadın doğumcu mesela kırk tane vardır (…). Atık zaten Çapa,
Cerrahpaşa’daki hocalarımızın yanına bir sürü özel hastane de eklendi. Çok daha
güzel, birine ulaşamazsanız, birine ulaşıyorsunuz. Hangisinden daha hızlı ve
daha kolay alacaksanız. Hep aynı kişiye bağlı kalmak, o biraz yapan kişinin
kolaycılığına kaçar. Sağlık konusunda zaten herkes çok sorumlu diye düşünüyorum
ben. Yeni yetişenler de bence sorumludur. Şu anda Milliyet’teki (…), Sabah’taki
(…). Onlara da bakıyorum ve takip ediyorum. Ha şu oluyor, (… Hastanesi) şu anda
mesela haber yağdırıyor size. E ne yapıyorsunuz? Tabii ki fazla gelen haber
fazla yayınlanır. Böyle bir gerçek var. (Oradan) 50 tane haber geliyorsa ve siz
20 tanesini beğeniyorsanız kullanıyorsunuz. (Bir başka hastaneden) 10 tane
geliyorsa beşini kullanıyorsunuz. O zaman ne oluyor? (…) çok daha fazla çıkmış
oluyor. Ha çıkacak bu böyle çünkü siz bir şekilde bu gazeteyi besliyorsunuz.
Oturan editör ya da sağlık muhabirinin biraz daha dengeli biçimde haber
yelpazesinde kullanmalı (…). (ME).
- Dönem
dönem gündemler oluyor yani bir tanesi bu. O gündeme göre. Mesela ben bugün
gazeteye Alzheimer ile ilgili bir haber hazırladım çünkü dün Alzheimer günüydü.
Bununla ilgili bir toplantıya katıldım. Orada röportajlar yaptım. Bir proje var
onunla ilgili biraz daha derinleştirdim. Bugün onu hazırlayıp verdik mesela.
Toplantı var, çağrıldım, gittim böyle bir şey yaptım. Bu bir alan işte gündem
var çünkü. Orada pek seçme şansınız yok. O haberi yapıp yapmama şansınız var,
tercih etme şansınız var. Özel bir vaka çalışması olup olmadığıyla ilgili,
hastanelerin sizinle iletişime geçip yaptığınız haberler oluyor. İyileşme
vakası ya da yeni bulunan bir ilaç vakası gibi. Orada da bir iletişim söz
konusu oluyor haberdar oluyorsunuz. Burada da yine tercih şansı var. Şimdi
doktorlar PR’ı çok sevdi. Onların bir PR çalışmaları var. Oradan seçiyoruz işte
o haber kaynağımızı (TYR).
26.3.Kişisel
Yayın Dili
Yayın dilinin nasıl olması gerektiğine ilişkin soruya verilen
yanıtların yaklaşık dörtte üçünde “Açık,
net ve yalın olmalı” görüşü öne çıkmıştır (f=33, %73,3).
Frekans
|
%
|
|
Açık, net ve yalın olmalı
|
33
|
73,3
|
Doğru Türkçe kullanmalı
|
3
|
6,7
|
Gereksiz umut vermemeli
|
3
|
6,7
|
Sansasyonel olmamalı
|
3
|
6,7
|
Diğer
|
3
|
6,7
|
N
|
45
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
2
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
12
|
Bu konuda öne çıkan bazı görüşler şöyle sıralanabilir:
- Ben
yaptığım bütün haberlerde, haber metninde olabildiğince tıbbi terimlerden
kaçınmaya onun yerine halkın anlayabileceği bir ifade kullanmayı tercih ettim.
Bu da tabii kolay değil çünkü sağlıkla ilgili terimlerin hemen hemen hepsi
tıbbi ifadeler, Latince, Türkçe çok az, bunun Türkçe karşılığını bulmak en az
haberi hazırlamak, haber yazmak kadar zor. Bir de bir hastalık var adı Türkçe
değil ama adı o, adı Zatürre. Ee, bunun Türkçe karşılığı yok, Zatürre. Gribal
enfeksiyon. Enfeksiyonu bazen halkın anlayabileceği şekilde yerine başka bir
kelime bulunabiliyordu ama bu çok zor bir konu aslında. Bir de karşınızdaki
haber kaynağının da size bu bilgileri verirken o süzgeçten geçirmesi gerekiyor.
Neticede siz anlattığı bütün tıbbi kelimeleri anlamayabilirsiniz. Neticede diz
doktor değilsiniz. O anlamda da sıkıntı yaşıyoruz. Çoğu zaman ben hatırlarım,
yazdığım bir haberde çok tıbbi kelime var, arıyorum haber kaynağını teyit için
bunu Türkçe nasıl verebiliriz, o bile bilmiyordu. Başka kişilere soruyordum
(YE).
- Benim
muhabir alırken söylediğim, yani muhabir mülakatları yaparken hep şey derim:
“Acilde, acil servisinde ölen, daha çok değişik bir şekilde ölen bir hasta
bizim için haber değildir.” Onlar hekimlerin her zaman gördüğü bir şeydir. Bir
sen muhabir sağlık haberciliğine göre hekimlere yönelik haber yapıyorsun,
hekimlerin okuyacağı haber yapıyorsun, dilde halkın dilini kullanamazsın.
Mesela bizim gazeteyi okuyan adamlar mesela hiç sedef hastalığı diye bir şey
okumazlar, yüksek tansiyon diye bir şey okumazlar. Hiper tansiyondur, psoriasistir.
Yani orada hekimlerin diliyle konuşuruz biz. Onu da zaten ben ve birkaç çalışan
doktor arkadaşlar var, onlar gazete dilinde ayarlarlar. Umut verici şey zaten
yapamazsınız gülerler size. Yani “şöyle bir şey oldu kansere çare bulundu”
desen zaten Medi-Magazin’i kimse okumaz. Umut verici şey zaten yoktur. Çok
bilimsel bir şey de okumazsınız ama çok havadan bir şey de okumazsınız.
Ortasını bulan biraz daha entelektüel bir gazete gibi bir şey okursunuz (İBR).
- Programın
ya da derginin niteliğine göre konuşabilir. Hekim de öyle konuşur, karşıdaki
sunucu ya da muhabir de onu yapar. Bu profesyonel bir medikal dergiyse, medikal
dergide kanseri tanımlarken kanser demek çok fazla gerekmez. CA diye bahsedebilirsiniz.
Çünkü onların hitap ettiği kişiler hekimlerdir zaten. Onlar okuyacaklardır. Siz
bunu vatandaşa bir kamu hizmeti, vatandaşa ulaştırıyorsanız, bu bir gazete ise
ya da bir televizyon programı ise burada meme CA diye bahsedilemez, meme
kanseri diye bahsedilir. O yüzden dediğim gibi programın, haberin niteliğine
göre, hitap ettikleri kişiye göre üslup değişecektir. (…) hekimler böyle bir
programa katıldığında hitap ettikleri kitlenin kim olduğunu görerek, zaten
televizyona aşina olan insanlar oluyorlar. Ya da haber diline aşina oluyorlar.
O noktada muhabir de müdahale ediyor. Bunu biraz daha anlaşılabilir kılabilir
miyiz diye. Ben en azından öyle yapıyorum. O zaman hekimler olabilen koşullarda
Türkçeye en iyi çevrilmiş şekliyle anlatabiliyorlar, bunda bir sorun olduğunu
düşünmüyorum. Asıl sorun programcı, yapımcı ya da muhabirin alana ilişkin
bilgili olmayan kişiler olmasından kaynaklanıyor. Karşısındaki bilim insanını
hiç ilgilendirmeyen, çok abuk subuk sorular sorabiliyor. Çünkü kendisi alana hâkim
değil, kendisinin bu konuda hiçbir bilgisi yok. Karşıdaki insan, daha önce
örnek vermiştim, bilimsel bir şey anlatırken size, örneğin antidepresan
kullananların arttığını, stresin boşanma oranlarını arttırdığını ve bunların
bilimsel metotlar kullanılarak ortaya çıkmış tespitler olarak sunarken bilim
insanı, karşıdaki sunucu “ah bu erkekler başımıza neler getiriyorlar, ne
geliyorsa onlar yüzünden geliyor” gibi komik bir tarz bir sağlık programına
yakışmıyor. Bu ancak bir kahve falı programı falan olabilir yani (YSK).
26.4.Kişisel
Görsel Malzeme Seçimi
Kullanılan görsel malzemelerin nasıl olması gerektiğine
ilişkin görüşleri arasında “Metne uygun olmalı (f=9; 36)” ve “Rahatsız edici
olmamalı (f=6; %24)” kriterleri ön plana çıkmıştır.
Frekans
|
%
|
|
Metne uygun olmalı
|
9
|
36,0
|
Rahatsız edici olmamalı
|
6
|
24,0
|
Biz değil sayfa editörleri seçiyor
|
3
|
12,0
|
Animasyon kullanıyoruz
|
2
|
8,0
|
Arşiv görüntüsü olmamalı
|
2
|
8,0
|
Diğer
|
9
|
36,0
|
N
|
25
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
6
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
28
|
Görsel malzemelere ilişkin olarak öne çıkan bazı görüşler
şöyle sıralanabilir:
- (…)
Arşive dayalı bir habercilik yapmadım. Kendi meslek hayatım boyunca. Gittim
çektim çekebildiğim ölçüde. Tabii ki sıkıntıya girdiğim zamanlarda arşiv
kullandım. Çünkü arşiv bunun için var zaten. Ama iyi bir televizyoncu iyi bir
televizyoncu olmanın başlıca kuralı zaten görseli bilmektir. Görselden
anlamaktır. Dil, anlatım, kurgu… Bununla çok önemli. Dolayısıyla görüntün
olmazsa haber de olmaz (BÇ).
- Görsel malzeme dediğimizde fotoğraf...
Fotoğrafı da habere göre seçersiniz (…). Siz görseli, fotoğrafı getirirsiniz,
yazı işleri de hangisini beğenirse, sayfaya göre hangisini isterse onu kullanır
(ŞÖK).
- Görsel
malzeme... Genellikle özgün araştırma sonuçları olduğu için kendimiz çiziyoruz
grafikleri vesaireyi. Bazen görsel malzeme kullandığımız olur. Onu da, (…)
hanım daha ziyade ilgileniyor, eğer bir yerlerden, İnternetten vesaire,
alıyorsak, telif ücretini ödeyerek kullanılabilir göstermeyi tercih ediyoruz
(ŞOY).
- Mümkün
olduğunca (görselleri) ben bulmaya çalışıyorum. Onda da hem yazı işlerini
memnun edecek hem de haberi karşılayacak şeyleri bulmaya çalışıyorum. Onda da
aslında sıkıntı var. Medikal fotoğrafçılık çok farklıdır. Mesela siz oraya
kanlı bıçaklı ameliyat fotoğrafı koyamazsınız. Hakikaten ben bunu savunmuyorum
da, konmamalı da… Ama daha görseller çalışan siteler çok yok. Görsel malzeme
bulmakta çok zorlanıyorum. Sadece bir doktor fotoğrafı da koyamazsın çünkü o
sayfayı hareketlendirmen gerekiyor. Dolayısıyla konuyu en iyi anlatan fotoğrafı
bulman lâzım. Yani atıyorum yeni bir ilaç araştırmasından bahsediyorsan eğer
tabii ki orada ne kullanacağım ben? İşte laboratuvarda araştırma yapan bilim
adamları içerikli bir fotoğraf bulmaya çalışacağım. Ama yeri geliyor, ben bu
fotoğrafı bile bulamıyorum (ÖY).
- Mesela
gerektiğinde güzel bir kızı sen de kullanırsın; çünkü orada senin yaptığın,
yani okuldayken böyle şeylere çok bakıyorsun ama piyasaya girdikten sonra
bunlara çok bakamıyorsun. Teoriyle pratik hiçbir zaman örtüşemez. Yoksa sen
barınamazsın. Yani tutup da ne bileyim, böyle sürekli doktor fotoğrafı koyarsan
sıkacak. O seninle de çok alakalı bir şey değil. Ben onu gönderdiğim zaman,
İstanbul o habere baktığı zaman bunun montajını tekrar değiştirin diyor.
Anlatabiliyor muyum; yani zaten seninle de çok alakalı bir şey değil. Çünkü
neden, orada reyting düşecek, reyting düştüğü zaman bir süre sonra genel yayın
yönetmeni gidecek yani. Doğal olarak da montajını değiştireceksin, vurucu
şeyler koyacaksın işte, daha animasyona dönük şeyler izleniyor mesela sağlık
haberlerinde. Sürekli bir doktor koy,
sürekli bir ameliyat koy, bunlar çok şey olmuyor. Tabi bunları da aralara
serpiştiriyorsun ama işte ne bileyim bir tüp bebek haberinde diyelim, çok fazla
bebek kullanabilirsin yani çok şirindir, şeydir. Bunları kullanırsın. Yine
animasyona dayalı tüpler falan oluyor ya, onları kullanırsın. O yüzden biraz da
şeye dikkat ediyorsun, o “dikkat çekicilik” vardı ya hani biraz önce, nasıl
fotoğraf dikkat çekiyorsa, onda da biraz neyin dikkat çekeceğine bakarak
kullanmak gerekiyor ve tabi ki senin üstünün senden ne istediğine bakarak
kullanmak gerekiyor (DG).
- Görsel
malzemeden kasıt şu. Bazen trijenerasyon gösteriler oluyor, bunu da
doktorlardan temin ediyoruz. İkincisi İnterneti kullanıyoruz. İnternette bazı
vaka görüntüleri var. Ağırlıklı olarak doktorların çektiği görüntüler var. Bir
de bizim katıldığımız ameliyatlar var. Biz hemen hemen pek çok ameliyatlara
katıldık. Yani pek çok derken, yapılan bütün operasyonlara katıldık. Bir de
ayrıca bizim programımız canlı ameliyat bağlantıları yaptı. Canlı yayında
baypas ameliyatı yapıldı. Damarlar değişti, kalp açıldı. Canlı yayında kist
ameliyatına girdik bunların hepsi de laparoskopik ameliyatlar ve birçoğu da,
mesela açık kalp ameliyatları gibi. Şimdi seyirci böyle bir şeye alışık değil
Türkiye’de ama görüyor ki, televizyonculuk öyle bir şey ki siz gerektiğinde bir
ameliyat masasının üzerindeki ışıkların ortasındaki küçük kameradan o
ameliyatın bütün gerçekliğini insanlara yansıtabiliyorsunuz (SK).
- Bu
konuda da çok uzmanlaşılmadı. Yani sağlık fotoğrafçılığı diye bir alan
var. Avrupa’da var. Bu konuyla ilgili
fotoğraf görüntü çeken birçok bilim insanı var. Benim de özel ilgi alanlarımdan
biridir. Yani boş kaldığımda alırım makinemi elime, bazıları garipser ama
giderim bir ameliyat görüntüsü çekerim. Hastaneye giderim hastanenin içerisinin
görüntülerini çekerim. Bu da bir hobi. Ama bunu profesyonelleştirmek lâzım.
Materyal sıkıntısı yaşanıyor, ben editörleri de çok eleştirmek istemiyorum ama
arşivlerinde ne varsa onu kullanıyorlar haber fotoğrafı olarak (YE).
- Hastanın
tabiî ki kendisiyle pozitif bir bağlantı kurması gerekiyor, özdeşleştirmesi
gerekiyor. Kendisini bu bayanla özdeşleştirmek istiyorsa hani doğru adres,
doğru yerdesiniz şeklindeki bir mesajı vermek istedik. Baktığınızda tabi daha
güzel, daha alımlı hemşireler, daha temiz görünümlü, bakımlı işte mesela çocuk
bölümünde daha sevimli bebekler, plastik cerrahide, dermatolojide daha hoş
bayanlar, bu her sektörde olduğu gibi bizim gibi sağlık hizmeti sektöründe de
güzel görüntüler önemli. Sağlığıma kavuştuğumda ben de böyle olacağım, bunlar
gibi olacağım. Özdeşleştirme (DER).
26.5.Kişisel
Olarak Editöryal Süreç/ Denetim
Deneyimi
Sağlık konulu yayınlara ilişkin editöryal bir sürecin ya da
denetimin olup olmadığı konusunda görüşleri sorulan 28 medya profesyonelinin
15’i (%93,8) “Evet, var” demiştir. Katılımcıların 12’si bu soruya yanıt vermek
istememiş ya da bir yorumda bulunmamıştır. Böyle bir denetimin net bir şekilde
olmadığını söyleyen ise 1 kişi çıkmıştır. Ancak bu sorunun sorulmadığı ya da
cevap vermeyen kişi sayısının çokluğuna dikkat çekmek gerekir.
Frekans
|
%
|
|
Evet
|
15
|
93,8
|
Hayır
|
1
|
6,3
|
N
|
16
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
12
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
31
|
26.6.
Kişisel Olarak Geri Dönüş
Deneyimi
Sağlık konulu yayınların ardından kamuoyundan geri dönüş olup
olmadığı sorusuna, medya profesyonelleri çoğunlukla “Evet, oluyor” yanıtını
vermişlerdir (f=36, %83,7). Görüşülen kişilerin yaklaşık üçte biri “İsim,
adres, telefon ve iletişim bilgisi istendiğini” söylemişlerdir (f=14, %32,6).
“Hayır, olmuyor” diyen yalnızca 1 kişi bulunmaktadır.
Frekans
|
%
|
|
Evet, oluyor
|
36
|
83,7
|
Evet, isim, adres, telefon, iletişim bilgisi istiyorlar
|
14
|
32,6
|
Evet, bilginin doğruluğunu soruyorlar
|
3
|
7,0
|
Hayır, olmuyor
|
1
|
2,3
|
Diğer
|
2
|
4,7
|
N
|
43
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
2
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
14
|
Bu konuda öne çıkan bazı görüşler şu şekildedir:
- Tabi
oluyor. Olumlu dönen de oluyor, teşekkür ediyorlar falan ama olumsuz dönen de
oluyor. Bir şeyi yanlış yapmış olabiliyorsun. Oluyor bunlar. Hocalardan dönüş
olabiliyor, “bak böyle böyle demişsin ama bu aslında böyle değil” gibi… Yani
öyle arada kaynıyor gibi bir şey yok, mutlaka oluyor (DG).
- Oluyor,
olması da gerekiyor. Ben hep bunu savunuyorum, çünkü dediğim gibi biz çok
önemli bir rol üstleniyoruz. Medyanın sağlıktaki gücü çok önemli. Hayat
kurtarılmasına yardımcı oluyoruz. Çok ciddi söylüyorum bunu. (…) bir haber
yapıyorsunuz, örneğin ben sigarayı bırakma merkezleriyle ilgili haber
yapmıştım. Oralardan gidip ücretsiz yararlanın, yeter ki sigarayı bırakın
hastaneler hizmetinizde diye. Bunu yaptıktan sonra hastaneden bana dönüşler
oldu. Çok sayıda kişinin ücretsiz olduğunu bildikleri için hastanenin önüne
gelip tedavi alıp sigarayı bırakmak istiyoruz dediklerini söylediler. Bunun
için çok teşekkür ettiler mesela. Ki bunlar para almayan üniversite hastaneleri
idi. Böyle dönüşler oluyor. Bunun yanı sıra bizlere güzel ödüller olarak da
dönüyor (YSK).
- (Adres, telefon…) İstiyorlar tabi. İstiyorlar
o doğrudan doktora danışılacak bir şey. Vermemizi istiyorsa tamam, ama
vermemizi istemiyorsa “kusursa bakmayın” diyoruz “verilmesini istemiyor”
diyoruz insanlar da anlayışla karşılıyor (TG).
- Evet,
genellikle doktorlara nasıl ulaşırız diye arayanlar oluyor. Dış kaynaklı
haberlerde Türkiye’de uygulanıyor mu diye arayanlar oluyor. Teşekkür için
arayanlar da var. İstediği konular işlensin diye arayanlar da oluyor (DİD).
- Haber,
kimseyi memnun etmek için değildir. Habere tepkiler olabilir. Hatta haber hiç
kimseye hizmet etmiyorsa tepkisi daha çok olur. Ama tepkiyi de belki sınıflara
ayırmak gerekiyor, tepkinin niçin geldiğine bakmak gerekiyor. Haberiniz yanlış
olduğu için tepki geliyor ise... Bu güne kadar haberin yanlıştır tepkisini hiç
görmedim. Ben habercilikte çok titiz davranan, gazetecilik camiasında da
haberinde titizliğiyle bilinenlerden birisiyim ama ona rağmen yaptığım bir
haberde, bir doktor hatasından kaynaklı adliyeye yansımış bir vaka idi.
Hastanın adliyeye sunduğu bütün belgeleri, tetkikleri, bir daha çocuğu
olmayacağı, aslında yumurtanın yanlışlıkla alındığını... Çünkü hastanede değil,
hastaya doktorun muayenehanesinde müdahale edildiği... Zaten yanlış oradan
kaynaklanıyor. O yanlışın peşine düşerek... Muayenehanede operasyon yapılamamış
olsa zaten orada bitireceksiniz, bu tartışılır diyeceksiniz ama asla
yapılmaması gereken bir yer burası. Muayenehanede operasyon yapılmış ve hasta
enfeksiyon kapmış, daha sonra "apandistin alındı" denilmiş ama
yumurtalıkları alınmış. Ben bu konudaki bütün uzmanlaşmış bilim adamlarına,
öğretim üyelerine hatta vakıf yönetimine, bir sürü yere gönderdim, bütün
belgeleri faksladım. İncelediler ve hastanın bir daha çocuğu olmaz dediler. Çok
enteresan, yıllar sonra öğrendim ki mucize mi dersiniz çocuğu olmuş. Yani ben
hâlâ bunun nasıl olduğunu bilmiyorum. Davanın nasıl sonuçlandığını da
bilmiyorum. Ama sonrasında acaba haksızlık mı ettik diye düşünüyorsunuz.
Benimkinde doktor bundan ceza aldı. Orada ceza değil, size söylenenler önemli.
Aradan yıllar geçmesine rağmen unutamıyorsunuz. Zaman zaman gazeteciler de hata
yapabiliyor ama ben kendim hata yapmamak için çok irdelerim. Yönetimin
baskısını da çok dikkate almam. Haberin yetişmesi lâzım, çünkü yönetim haberin
yetişmesini, zamanında sayfaya girmesini ister. Zamanla da yarışıyorsunuz.
Muhabir ise doğruyu bulmak için gayret sarf eder. Bazen rutin olduğunda, özel
değilse, çok araştıracak vaktiniz yok. Hata, zaman zaman oradan da
kaynaklanıyor. Ertesi gün o hatayı düzeltiyorsunuz ama o hatayı düzeltiyor
olmak o doktora ve ya o kişiye verdiğiniz zararı telafi etmekte biraz zor
oluyor. Mahkemede aklanabiliyor ama kamuoyuna bir kere yanlış aksedildiği için
onu üzerinden atmak zor oluyor. Onun için dikkatli davrandığım noktadır bu (ŞÖK).
26.7.Kişisel
Olarak Mahkemelik / Davalık Olma Durumu
Medya profesyonellerine kendilerine ait yayınla ilgili olarak
herhangi bir dava sürecinin yaşanıp yaşanmadığı da sorulmuştur. Bu sorunun
yönetildiği 34 kişi arasından 10’u (%30,3) “Evet” yanıtı vermiştir.
Tablo 73. Kendi yaptığınız program ya da yazdığınız yazıyla ilgili
bugüne kadar herhangi bir dava açıldı mı?
Frekans
|
%
|
|
Evet
|
10
|
30,3
|
Hayır
|
23
|
69,7
|
N
|
33
|
|
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
|
1
|
|
Sorulmayan kişi sayısı
|
25
|
Bu konuda öne çıkan bazı ifadeler şu şekildedir:
- Birisi
bu kök hücre şeyi yapan, aldatmacası yapan (…) tarafından bir tanesi de
akupunktur aldatmacası yapan zat tarafından (ZCR).
- Sağlıkta
değil, başka bir konuda dava açıldı. Ağır cezada "devleti küçük
düşürmekten” yargılandım. İlk celsede berat ettim. Savunmamı kendim yaptım üç
avukatım olmasına rağmen. Çünkü eskiden gazetecileri susturmak için ayağından
vururlardı ya da öldürürlerdi. Şimdi başka bir yol var. Belki daha iyi bir
yoldur bizim için. Dava açma ve susturma yoluna gidiliyor (ŞÖK).
26.8.Son Olarak Eklenen Görüşler
Görüşülen medya profesyonellerinin “son olarak eklemek
istedikleri” bazı görüşleri ise şöyledir:
- Şimdi
sağlık yayıncılığında birkaç temel sorun var. Bunlardan bir tanesi aslında
yayının, şimdi siz bir konuyu işliyorsunuz, onu bir gazetede ya da herhangi bir
mecrada dağıtıyorsunuz. Sonra o, onu okuyacak olan insanla kontrol edemediğiniz
bir yerde buluşuyor. Şimdi dijital ve mobil yayın mecraları güzel aslında.
Belli konuları bizzat o konuyla ilgili olan insanla buluşturma şansı tanıyor.
Sağlık yayıncılığında bu çok önemli avantajın göz önünde bulundurulması lâzım.
Yayıncılık yapanların da, ya da sağlık bilgisini aktarmayı misyon edinen işte
bakanlıklar, vakıflar gibi, mutlaka dikkate alması gerektiğini düşünüyorum ben.
Dünyadaki deneyim bu konuda çok başarılı değil. Özellikle telekomünikasyon
şirketlerinin, (…) gibi, yapmaya çalıştığı ya da teknoloji tarafında duran (…)
gibi şirketlerin sürüklemeye çalıştığı projeler var. Çok iyi gitmiyor bu
projeler. Ama yine de orda bir gelecek var. Bunun üzerinde ayrıca çalışılması,
durulması lâzım. Son sözlerim bunlardır efendim (GI).
- Sanırım,
akademisyenlerin de parmak atması gerekiyor bu durumlara. Özellikle İnternet’e.
Çünkü çok farklı yerlere gidiyor. Mesela, bir kanser hastası, İnternet’ten okuduğu
bir şeyle kaplumbağa kanı içebiliyor. Bu kadar ciddi durumlarla karşılaşıyoruz.
Biraz daha profesyonellere bırakmak gerekiyor bu işi herhalde. Ben de
profesyonel değilim; ama kendi içimde farkında olduğum bir durum var, o yüzden
kendime güveniyorum (…). Bizim biraz farkında olmamız gerekiyor, halkın da
biraz uyanık olması gerekiyor. Bu programlarla kendimize teşhis koymayacağız;
bu programlarla sadece kulağımızı dolduracağız, farkında olacağız. Halka bu
mesajı vermek gerektiğini düşünüyorum (ÖZG).
- Üstüne
basarak söyleyeyim. Evet, ben sağlık konusunda duyarlı bir gazeteciyim ama bu
söyleşiyi yapana kadar olayın bu ciddiyette olduğunu fark etmemiştim. Sağlık
haberciliği konusunda Türkiye’de bir başıboşluk var, bu başıboşluğun nasıl
giderileceğini şu anda ben bilmiyorum. Biz gazetelerde bu haberleri yaparken
yaptığımız haberlerin farkında olmasak bile insanların sağlığıyla oynadığımızı,
bu yönde haberler yaptığımızı biliyorum. Toplum ve hekim sayfasını yaptık,
düzenliydi. Bunu devam ettirmek gerekir en azından bu Eskişehir’de, Türkiye’de
bile ilk bir kitle örgütüyle gazetenin birlikte yaptığı. Sağlık haberciliği
konusunda bir başıboşluk olduğunu yeni fark ettim (AB).
- Yani
buradaki günahkârların en önemlilerinden bir tanesi medya mensupları. Biz bir
takım insanları toplumla buluşturuyoruz, biz bir takım konuları insanların önü
ne koyuyoruz eğer biz doğru şeyler yapmazsak o işin en büyük günahı bizim
boynumuzadır. Sağlık programları, sağlık programcılığı, gazeteciliği,
muhabirliği çok konuşulan bir konu da değil ama bu proje sanırım çok başarılı
olur. Hem gazetecilere hem hekimlere hem de halka çok önemli bilgileri sonuç
bölümünde mutlaka ulaştıracaktır. Ben merakla bekliyorum (KÇK).
- Ben
bundan sonra daha çok insanın sağlık muhabiri olmasını isterim. Üniversitelerden
teklif gelirse seve seve gelip yaptığımız haberciliği, yapamadığımız kısımları,
deneyimlerimizi, öne çıkan şeyleri anlatmak isterim. Sosyal sorumluluk
projelerinde daha çok gazetecinin yer alması gerektiğini düşünüyorum.
Yaptığımız röportajlarda çok fazla hasta insanla ve hasta yakınıyla
görüşüyoruz. Aslında belki de konuşamadığımız bir kısımda o. O insanların
haberlerimize bakış açısı. Kendilerini okumaları, kendileri gibi olan
insanlardan etkilenmeleri çok önemli. Bazen bir kitap okutamıyorsunuz insanlara
ama kendileri gibi olan insanlarla hayata tutunuyorlar (TYR).
Sonuç olarak bu bölümde sağlık konulu yayıncılığın kaynak
kişileri konumundaki medya ve sağlık profesyonellerinin görüş ve önerileri
tanımlanmıştır. Bundan sonraki bölümde ise bu bölümdeki bulguların da
tartışıldığı ilgili kişilere yönelik ilk çalıştaya yer verilmektedir.