25.SAĞLIK PROFESYONELLERİNİN KİŞİSEL DENEYİMLERİNE İLİŞKİN GÖRÜŞLER

Görüşmelerin sonunda görüşülen kişilerin genel görüşleri ya da izlenimleri dışında, bizzat kendilerinin yaşadığı konularda doğrudan sorular yöneltilmiştir. Bu sorular özellikle sona bırakılmıştır; çünkü daha önce sorulan genel izlenimlerine ilişkin görüşlerinin bu bölümde sorulacak kişisel deneyimlere ilişkin görüşlerin önüne geçmesi ya da onları gölgelemesi istenmemiştir.


25.1. Kişisel Medya Deneyimi


Görüşülen kişilerin bugüne dek herhangi bir televizyon programına konuk olarak katılıp katılmadıkları ya da medyada herhangi bir şekilde katılımcı olup olmadıkları sorulmuştur. 11 kişiye sorulmayan bu soruya 3 kişi yanıt yok demiş ya da yorum getirmemiştir. Dile getirilen görüşler arasında 13 kişi herhangi bir programa katılmadığını söylemiştir (%20). Görüşülen 5 kişi televizyonda programcı ya da sunucudur. 4’ünün İnternet sitesi vardır ya da bir sitede yazmaktadır. 6 kişi gazetede yazılar yazmaktadır.
Tablo 61.Herhangi bir programa konuk olarak katıldınız mı? (Sağlık)

Frekans
%
Evet, bir ya da birkaç kez
27
41,5
Beşten fazla
22
33,8
Hayır, katılmadım
13
20,0
Gazetede yazıyorum
6
9,2
TV’de programın yapımcısı, sunucusuyum
5
7,7
Web sitem var, İnternette yazıyorum
4
6,2
Diğer
5
7,7
N
65
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
3
Sorulmayan kişi sayısı
11


Görüşülen 50 doktor ve diş hekimi arasından “Herhangi bir programa konuk olarak katıldınız mı?” sorusuna alınan yanıtlar arasında 20 kişi bir ya da birkaç kez katıldığı yanıtını vermiştir. 16 kişi de bu sayının beşten fazla olduğunu dile getirmiştir. “Hayır, hiç katılmadım” diyenlerin sayısı 8’dir. 4 kişi bir gazetede yazdığını, 3 kişi bir televizyon kanalında bir programın yapımcısı ya da sunucusu olduğunu, 3 kişi de kendi web sitesinin olduğunu ya da bir web sitesinde yazılar yazdığını söylemiştir.

25.2. Kişisel Olarak Programa Konuk Olma Yöntemi


Katıldıkları programlara nasıl konuk olduklarına ilişkin soruya alınan yanıtlar, çoğunlukla “Beni çağırdılar, bana ulaştılar, beni tanıyorlar (f=32, %68,1)” şeklindedir. Bağlı bulunduğu kurum aracılığıyla ulaşılan kişilerin sayısı 11’dir (%23,4).
Tablo 62. Size nasıl ulaştılar? (Sağlık)

Frekans
%
Beni çağırdılar, ulaştılar / Beni tanıyorlar
32
68,1
 Bağlı bulunduğum kurum aracılığıyla katıldım
11
23,4
 Mesleki etkinlik, kutlama nedeniyle çağrıldık
2
4,3
Diğer
5
10,6
N
47
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
7
Sorulmayan kişi sayısı
25


25.3. Kişisel Olarak Konunun Belirlenmesi Deneyimi


Katıldıkları programların konularının nasıl belirlediğine ilişkin soruya 44 kişinin yaklaşık dörtte üçü konunun önceden belli olduğunu söylemiştir (f=31; %70,5). 15 kişi ise konunun kendileri tarafından belirlendiğini dile getirmiştir. 2 kişi daha farklı görüş belirtmiştir.

25.4.Kişisel Olarak Maddi Teklifte Bulunulma Durumu


Katıldıkları programlar nedeniyle herhangi bir maddi teklifle karşılaşıp karşılaşmadıkları sorusuna alınan yanıtların %92,2’si “Hayır” şeklindedir (f=47). Ancak 2 kişi maddi bir teklifte bulunulduğunu söylerken, 2 kişi de yayın kanalından para istenildiğini söylemiştir. 10 kişi ise daha farklı açıklamalarda bulunmuştur. Görüşülen 50 doktor ve diş hekimi için de durum benzer şekildedir.
Tablo 63. Size maddi bir teklifte bulundular mı? (Sağlık)

Frekans
%
Hayır
47
92,2
Evet
2
3,9
Biz üste para verdik / Onlar bizden para istedi
2
3,9
Diğer
10
19,6
N
51
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
5
Sorulmayan kişi sayısı
23


Bu konuda önemli bulunabilecek bazı görüşler şu şekilde aktarılabilir:
-    Maddi teklifte de talepte de bulunan oldu.  Ne yapmamı bekliyorsun? Bugün maddi yönünü belirlemeden yapabileceğiniz ne iş kaldı? Güzel gözleriniz uğruna ancak size aşk teklifinde bulunurlar. Ama size sayfa vermez. Adamın ekmeği oradan dönüyor. Gazeteler yerlerde sürünüyor. Dünyada küçük gazeteler 1 milyon adet satarken 700 bin 800 bin satarken bir Hürriyet 400 bin satıyor. Hiç beklemediğiniz bir zaman gazetesi 1 milyona yaklaşıyor. Yani bütün bunlara baktığınız zaman mutlaka karşılığını buluyorsunuz (MM).
-   Bende maddi talepleri olmadığı gibi benim de onlardan maddi taleplerim olmadı. Hiçbir televizyondan bana bir kuruş girmedi; fakat maddi talepleri olan değil de televizyona maddi talep götürenler var. Bunun da adamları var, piyasası var, komisyoncuları var. Aracı var, siz o televizyonda insanları tanıyorsunuz. Böyle bir aracı şeyi var. Diyorsunuz ki falanca kurumun falanca kişiyi hastaneyi; ben bunların ismini vermiyorum, falanca teşkilat, örgüt neyse buradan söz ederseniz bu konuşmanın bedeli karşılığı şudur diye bir piyasası var ya da falanca doktora gidiyorsunuz bir estetikçidir adam söz gelimi ben bunu onlardan duyduklarım; yani bizzat doktordan duyduğumdur, bana gelmiştir ama ben kabul etmedim. O para olsaydı ben kabul ederdim diyenler var; diyorlar ki senin adını vereceğiz geçeceksin bir programa katılacaksın ama bunun için şu bedeli ödeyeceksin. Bunlar oluyormuş (HD).
-   Şöyle söyleyeyim: Başlangıçta, zaten işin içinde parasal bir şey varsa, katiyen katılmam, prensip olarak katılmam ( TK).
-   Hayır ben hiçbir programa çıkmak için para vermem ama teklif tabiî ki geliyor ve ben de kabul ediyorum onu; etmiyor değilim ama bunu Türk Eğitim Derneği veya dışarıda görmüşsünüzdür asılı Lösemi vb. araştırma kurumlarına bağışlatıyorum. Programa katılımım karşılığı buralara bağış yapılmasını istiyorum ve bunun için de bana teşekkür belgesi geliyor.  Oraya verin parayı diyorum (İSU).
-   Hayır. Ama bizim kurumumuza maddi bir götürüsü oldu. Medya bu işleri genellikle para ile yapıyor (BD).

25.5.Kişisel Olarak Programdan Sonra Geri Dönüş Durumu


Katıldıkları programdan sonra herhangi bir geri dönüş yaşayıp yaşamadıkları sorusuna yanıt veren 44 kişi arasından 17’si (%38,6) “Az çok olduğunu” ve yine aynı sayıda kişi “Çokça olduğunu” söylemiştir. Bu doğrultuda görüşülen kişilerin yarıdan fazlasının bir şekilde geri dönüş olduğunu beyan ettiği belirtilebilir. Geri dönüş olmadı diyen kişi sayısı 6’dır. Doktor ve diş hekimleri için de yanıtlar benzer şekilde sıralanmaktadır.
Tablo 64. Programdan sonra size geri dönüş (övgü, şikâyet, hasta, müşteri vs.) oldu mu? (Sağlık)

Frekans
%
Az çok oldu
17
38,6
Çok, çokça oldu
17
38,6
Hayır
6
13,6
Arkadaşlarım, eş dost aradı
4
9,1
Diğer
8
18,2
N
44
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
6
Sorulmayan kişi sayısı
29


Bu konuda önemli bulunabilecek kimi yanıtlar ise şu şekilde sıralanmaktadır:
-   İnanamayacağınız kadar çok. Ben utanmadan çekinmeden programlarda telefon numaralarımı da veriyorum. Kişi birebir bana muhatap olsun diye. İnternette de benim cep telefonum var. Kartvizitlerimde de var. Gece yarısı bile açıp bana derdini anlatabiliyor müşterim. Kaldı ki TV programından sonra bize buraya en az 200-250 telefon geliyor. Bazı çok önemli konuları açıkladığımda… Bakın bu çalan ziller hep dünkü programın neticesi. 400’ü aştık. Benim rekorum 1200. Onun için bu eczanenin dokuz telefon hattı var, dört tane de cep hattı var. 13 telefonla burada mücadele ediyoruz (MM).
-   Günde 100, ortalama 110 tanesine cevap verebiliyoruz. Günde 100 ise, senede 36 bin mektup falan geliyor (HD).
-   Sosyal ağlarda bulunduğum için, onları hep önceden duyuruyorum hastalarıma. Oraya gelen övgüler oldu. Çok şükür, yergi hiç olmadı şu ana kadar. Ama zaten medyanın danışanlarımı etkilediğine inanmıyorum. Bir insanın sadece tanınırlığını etkiler medya (TK).
-   Hasta ya da müşteri anlamında geri dönüş olup olmadığını bilmiyorum; çünkü programları bu amaçla yapmadım. Ama kendi programımdan sonra hastalarımdan “dünkü programınızdaki konuğunuz, konuyu çok güzel anlattı, nerede çalışıyor, nasıl ulaşabiliriz” tarzı sorular geldi. Bu yüzden sorunuza, kısmen etkisi oluyor diyebiliriz (ŞT).
-   Şikâyet olmadı. Arayanlar genellikle eski hastalarımızdı ama hiçbir sosyal güvencesi olmayan hastaları da merkezimize çağırıp ücretsiz tedavi ettik. Neticede katıldığımız sağlık programı,  hastanemizin halka tanıtımını amaçlayan bir  projeydi (BD).




25.6.Medya İçeriğinden Etkilenerek Gelen Hasta Durumu


Sağlık profesyonellerine, medya içeriklerinden etkilenerek kendilerine başvuran hasta olup olmadığı da sorulmuştur. Cevap verenlerin üçte ikiden fazlası “Elbette var” demiştir (f=37, %69,8). “Yok” diyen kişi sayısı yalnızca 6’dır. Görüşülen 50 doktor ve diş hekimi için de durum benzer şekildedir.
Tablo 65. Medya içeriğinden etkilenerek gelen hastalar var mı? (Sağlık)

Frekans
%
Evet, elbette var
37
69,8
 Var ama sayısı çok değil
6
11,3
 Yok
6
11,3
 Bana yok ama başkalarına gelenler olduğunu duyuyorum
3
5,7
Diğer
9
17,0
N
53
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
6
Sorulmayan kişi sayısı
20


Konuyla ilgili önemli olarak görülen yanıtlar şu şekildedir:
-   Bazen doğru bilgi ancak yanlış yorumlarla gelebiliyorlar. Bu durum medya içeriğinden çok kişiyle ilgili bir şey (NT).
-   Evet, fakat salt medya içeriğinden değil. İnternette araştırırken yahut bir komşusundan öğrenerek gelir. Dolayısıyla sırf o programı seyrettiği için gelmezler (FÖ).
-   Bu tür şeyler çok olur. Mesela çinko eksikliğini duyuyor ve geliyor. Ben halsizim yorgunum bende çinko eksikliği olabilir diye gelen hastalar olabiliyor. Tiroit ile ilgili yanlış algılar oluyor. O konuda başvuran hastalar oluyor. Diyabetin tiplerini, aşamalarını karıştırıp gelen hastalar oluyor. Özellikle bu statinlerle ilgili çok yanlış algılarla gelen insanlar oluyor (NTM).
-   Her geldiklerinde farklı bir şey söylüyorlar. Medyadan çok etkileniyorlar ama  “medyada şöyle bir şey okuduk, bize bunu uygula” diyen hasta yok….“Trabzon’da bir doktor varmış, aşı yapıyormuş, kansere çare bulmuş, Trabzon’a gidelim mi?”, “Erzurum’da bir farmakolog varmış mide kanserini çözmüş, Erzurum’a gideyim mi?”, “Kütahya’da bizim orada bir ısırgancı çıktı da, yeni çıktı bu ondan alayım mı?” gibi pek çok (MDÇ).

Bir ilimizin diş hekimleri odası başkanı da şöyle demektedir:
-   Hastalarım bana soruyor hangi diş macununu kullanıyorsunuz? Şimdi bakın hastaların çoğu (…) kullanıyor. Ben (…) kullanmıyorum. Hastaların çoğu (…) kullanıyor. O reklamlarda çünkü onun iyi olduğunu düşünüyorlar. Ama aynı zamanda hastalar macunun iyileştireceğini düşünüyorlar. Hâlbuki önemli olan iyi fırçalamak. Mesela evet. Macunun etkisini birinci plana alıyorlar. Hâlbuki birinci planda olan iyi fırçalamadır. Siz kötü fırçalıyorsanız sizin kullandığınız diş macunu işe yaramaz. İcabında diş macunu kullanmayın ama iyi fırçalayın yani (MDO).
-    Tabi. Mesela mikrosfer tedavisi var, şu akıllı küre bilmeme ne? Onlarla ilgili hakikaten, “işte bana uygun mu?” diye gelenler çok oldu. Hakikaten uygun olup gönderdiklerimiz de oldu. Bir de şöyle bir şey var, basın bence burada çok ince bir noktadır o, siz Sağlık Bakanlığı’nın onay vermediği bir ya da çok daha kullanıma sokmadığı bir şeyi hastaya önermemeniz gerekiyor. Bizim yasal çerçevede. Ama hasta bunu kendi öğrenip, talep ederse bunu anlatabilirsiniz. Çok küçük bir trick var orada. “Ben gidip şunu yaptır” diyemem, hasta benden bilgi isterse, verebilirim diye bir şey var.  Basından bilgi alıp, evet olabilir şu çalışmaya katılabilirsiniz deyip, gönderebilirsiniz de. Yurtdışına giden hastalarımız da olmuştu. Bu … ilk çıktığında İnternetten takip edip Amerika’ya gidip çalışmaya katılan birkaç tane hasta tanıyorum ben (MDÇ).
-    (Televizyon programları) Yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebiliyor. Yani (…)’ün programlarından sonra buraya gelen hastalara bakıyorum. Açık konuşayım bunun biz örneklemesini de yaşadık, kalp ameliyatı yapıp da işte, “ben ilaç kullanmıyorum, çünkü Mehmet Bey’in programında şunları tavsiye etti, biz bunları yaparak ilaçsız yaşayacağımıza inanıyoruz” şeklinde bize geri dönüşler oldu. Sizin verdiğinizle halkımızın aldığı arasında bence ciddi bir takip olması gerekiyor. Siz verdiğinizde her zaman halk sizin vermek istediğiniz şekilde alamayabiliyor. Burada bu tip programlarda alternatif tedavileri sunarken halka, opsiyon olarak gösterirken mutlaka işin gerçeğinden uzaklaşmamak gerekiyor. Bence ipin koptuğu nokta orası oluyor (Mİ).
-   Ameliyattan sonra kumtorbası kullanılması nedeniyle anjiyo olmaktan korkan hastalar. TV’deki radyal arter “ameliyatın bilekteki bir damardan girilerek yapılması” haberlerinden sonra anjiyo kararı verebiliyor ya da medyada kalp krizi geçiren genç insan haberleri çıktığında, sağlık kontrolüne gelen hasta sayısında artış olabiliyor (BD).
-   Bir damar ameliyatı yapmıştım. İşte orada kullandığım kelime şuydu; yani televizyonlar da geldi, değişik bir ameliyattı. Kasığından topuğuna kadar kendi damarını kullanmıştım. Çok uzun bir segment. Kendi damarıyla bypass yapmıştım. Hastanın da durumu hakikaten çok kötüydü. Yani müdahale edilmese belki bir hafta on gün içinde ayak kangrene dönebilecek bir hastaydı. Ayağı kurtulmuştu. Onunla ilgili işte çok uzun bir segment, yaklaşık 60-70 veya 80 cm’lik bir damar koyduğumuz için. Onu öyle bir gazete haberi gibi yapmıştık o zaman. Hastaneyi de tanıtım açısından. Ondan sonra tabii ben daha önceden böyle hani metin yazıp vermiyorduk ilk hastaneye gittiğimizde. Yani SSK hastanesiydi o zaman. Anlatıyorduk, o anladıklarını yazıyordu arkadaşlar. Örneğin birisi gazeteye şey başlığı atmış, bir de ulusal basına vermiş, ‘kangren olmak üzere olan ayak kurtuldu’ gibi. Hani öyle bir ifademiz var. Kangrenli bacağı kurtardı diye. Ve onun altına yazmış haberi. Ama tabii önce başlık okunduğu için. İnanın beni, nereden şeyden hatta şöyle bir örnek var. Denizli’de Denizli Devlet Hastanesi’nin baş hemşiresi dedesini getirdi. O zaman muayenehanem vardı. Muayenehaneye çıkarken şeyde anladım yani merdivenlerde kokudan anladım. Eyvah dedim bir kangrenli biri gelmiş. Dedim garanti o haber. Hatta o haberi yapan arkadaşa dedim, böyle yapılır mı dedim. Türkiye gazetesinde, işte bilmem Akşam gazetesinde böyle şeylerde yayınlandı yani çoğu yerlerde. Günaydın’da falan. O zaman Günaydın falan vardı. Ondan sonra yazık getirmiş. Dedim ya hemşire hanım böyle gelinir mi kangren ama orada öyle yazıyordu. Dedim ya yanlış haber işte. Yani ondan sonra dedim buraya keşke telefon etseydin falan. Onun gibi İstanbul’dan, Kırklareli’nden yani yurdun değişik yerlerinden telefon edenler oldu. Mesela ayağın kesilecek demişler, adam onu okuyor umutlanıyor. Hocam ne istiyorsan. Dedim ya bu yanlış haber. Ölü dirilir mi? Yani ölünün dirilmesi gibi bir şey diye telefonda kaç kişiyi geri çevirdim ama o hemşire hanım yazık başhemşire, bir de almış gelmiş…. İşte ben oradan hareketle çünkü birçok kişi bir umut tacirliği olmuş oldu. Yani birçok kişi mesela hastaneden çıkmış benimle temas kurmaya çalışıyor. Buraya gelmeye çalışıyor. Mevcut tedavisini erteliyor. Ben diyor kabul etmiyorum ameliyat diyor. Belki hemen kesilmesi lâzım ayağının. Çünkü artık hayatını tehdit ediyor kangrenli bacak örneğin. Adam hastaneden kendini taburcu ettiriyor, telefonla ulaşıyor buluyor, yalvarıyor telefonda. Örneğin o haberi yapan arkadaşa dedim ben böyle dedim bu haber olmaz. Ondan sonra önlem olarak da o günden sonra kulağıma küpe oldu, bu tür haberlerde hep yazılı. Ya kendim yazdım veya bire bir yazdırdım ve yazdıklarımı da okudum. Hani yanlış da yazabilir. Virgülü yanlış yere de koyabilir (MŞL).

25.7.Hastaların Doğru Bilgiyle Gelip Gelmediğine İlişkin Görüşler


Medya içeriklerinden etkilenerek sağlık profesyonellerine gelen hastaların doğru bilgiyle gelip gelmediklerine ilişkin görüşler çoğunlukla “Kısmen” yanıtıyla ilişkilendirilebilmektedir (f=17; %44,7). Hastaların “Doğru bilgiyle gelmediğine (f=11, %28,9)” ilişkin görüş ise “Evet, doğru bilgiyle geliyorlar (f=4, %10,5)” görüşünün iki katı kadardır. Görüşülen 50 doktor ve diş hekimi için de benzer sıralama söz konusudur.
Tablo 66. Medya içeriğinden etkilenerek gelen hastalar doğru bilgiyle geliyorlar mı? (Sağlık)

Frekans
%
Kısmen, oluyor da olmuyor da
17
44,7
Hayır, doğru bilgiyle gelmiyorlar
11
28,9
Evet, doğru bilgiyle geliyorlar
4
10,5
Dinledikleri, okudukları kişiye, uzmana bağlı olarak değişiyor
3
7,9
Hastanın kültür, eğitim seviyesine göre değişiyor
2
5,3
Diğer
4
10,5
N
38
Cevap yok, yorum yok, kesin bilgim yok
13
Sorulmayan kişi sayısı
28


-   Şimdi hastalar çok geliştirdi… Google’dan çıktılarla geliyorlar. İşte bilmem ne hastalığı. Adam toplamış oradan buradan şurası şöyle mi burası böyle mi falan filan diye geliyor. Tabii bilgi sahibi olmak iyi de siz esas temel olayı bilmiyorsanız, böyle bir şeyi okuyarak bir hastalığı öğrenmeniz olacak şey değil. Biz 30 seneden beri okuyoruz. Belirli bir konuyla uğraşıyorum üstelik. Buna rağmen bilmediğim, karar veremediğim yüzlerce binlerce soru var, konu var yani. Şimdi sen yazıp bir hastalığın ismini okumayla o hastalık hakkında nasıl bilgi sahibi olacaksın. Mümkün değil (AAK).
-   Günlük yaşamdan örnek verirsek, yoruma açık hastalıklar var, bunlardan bir tanesi, benim de uzmanlık alanım olan Multipl Skleroz. Bitkilerle tedavi edilen hastalıklarla ilgili programları izleyen hastalar bize gelip “Dün şu kanalda çıkan bir prof bu hastalık için, kantaron otu, önerdi siz ne dersiniz?”  ya da “İnternette okudum bu hastalığa şunlar iyi geliyormuş, doğru mu?” diye soruyorlar. Bilgi sığlığından değil, vurgulayarak söylüyorum bu konudaki “bilimsel” çalışmalar bunu inceleyip böyle bir yararını dökümante etmiş değil. Dolayısıyla biz bilime inanan ve bu çerçevede iş yapan insanlar olarak, buna “Evet, yararlıdır” ya da “Hayır, yararlı değildir” demek durumunda değiliz. Ama hasta da bunu izlemiş ve hastalığından dolayı her bilgiye açık. Yoruma açık hastalıklar dememin nedeni o, tıbbın şu andaki yorumuyla belli yarar sağlayabildiği, bunun dışında sorunlarıyla boğuşmak zorunda kaldığı hastalıklar. Bu nedenle bu yayınların faydalı olduğunu düşünmüyorum (ŞT).
-   Şimdi şöyle o manyetik bel korseleri falan varmış. Hatta bunu böyle tanıdığımız doktor ağabeylerimizin, kardeşlerimizin anneleri babaları falan da kullanıyor. Bir arkadaşım anlattı, benim annem bunu televizyonda gördü ve bunu kendisine aldı, kullanıyor biraz da fayda gördü diyor. Bir şey de diyemiyoruz. Ama tabi öncelikle yeni baştan, sıfırdan bir değerlendirme, tahlillerini tekrar yapma, ondan sonra daha bilimsel yaklaşımla tedavisini yeniden düzenlemeye çalışıyoruz ama o korseyi orada görmüş ve kendisi yazmış reçetesini onu da elinden alamıyoruz (VA).
-   Bundan üç yıl önce bir haber programı buraya geldi ve çekim yaptı. Haber olarak yayınlandıktan sonra çok fazla hasta geldi. Ama bizim konuşmalarımız haber içinde kırpılmış ve tamamen reklamvari olmuş. O kadar yoğun talep geldi ki… Bir tane hastamızla konuşmuşlar. Siz ne kadar kilo verdiniz? 14 kilo. Bir tane daha hastamızla konuşmuşlar o da 14 kilo vermiş. Ayda 14 kilo verdiren diyet, tedavi yöntemi diye bir reklam yapmışlar. Ana haber bülteninde verilen bir reklam olmuş yani.  Sorduğumda doğru söyledik dediler. Tamam, ama ben her şeyi söylediniz mi, söylemediniz dedim. Açıklar var. Birincisi de ikincisi de 14 kilo vermiş ama öbürü bir ayda değil beş ayda vermiş ve siz bunu söylemeyi atladınız. Bu da yanlış yayıncılık oluyor. Ufacık bir şeyi atlıyorsunuz. Bu da çok önemli bir şey bizim için. Çünkü o dönemde gelen hastalarımızla biz çok mücadele ettik. Veremeyen “A ben veremedim, bende bir problem var herhalde, bu tedavi bana uygun değil” dedi. Hâlbuki belki dört- beş ayda verecekti. O yayın bunu engelledi. Bu yüzden biz artık bizim denetimimizden geçmeden bir şey yayınlanmasın diyoruz. İnsanlar yanlış bilgilendiği için 50 kilo da olsa 34- 36 kiloya ineceğim diye buraya geliyor. Olmaz ki. Mümkün değil böyle bir şey  (FÖ).
-    “Hocam şu ilaç çıkmış artık. Bu hastalar ameliyat olmayacaklarmış” diye gelen hastalar oluyor. Nereden duydunuz diye sorduğumda ise “gazetede okudum” diyor. O zaman bizde hastayla birlikte gazeteyi açıp bakıyoruz. Ve konuyla ilgisiz ama çok iddialı bir haber çıktığını görüyoruz. Bu haberler hastaları yanlış yönlendiriyor (OA).

Bir ilimizin diş hekimleri odası başkanı da şu görüşleri dile getirmektedir:
-   Son zamanlarda popüler olan implant. Yani diş izi olan kısımda çene kemiğine monte edilen bir vida diyelim kabaca. 60-70% de bu konuyu televizyondan izleyip geliyorlar ama diğer konularda da var tabii ki (…) Mesela eski kullandığımız dolguların zararlı olduğunu bu konuda ne dediğimizi soran var veya ben gazetede okudum beyaz dolgular zararlıymış, kanser yapıyormuş, bana bunu yapmayın gibi birtakım şeyler. Ama bu yanlış bir şey tabii ki; beyaz dolgunun kanser yaptığı yanlış bilgilendirme. Böyle bir şey söz konusu değil. Böyle olsa, bu kadar sene kullanılmaz. Zaten Sağlık Bakanlığı buna izin vermezdi (MA).

25.8.Son olarak eklenen görüşler


Görüşülen sağlık profesyonellerinin “son olarak eklemek istedikleri” bazı görüşleri ise şöyledir:
-   Türkiye’de ve dünyada bir ”sağlık kaosu” söz konusu. Sağlık sektörü, petrol, silah ve bir sektör daha vardı, hatırlayamadım şimdi. Bu dört sektör dünyanın en büyük para babaları. Böyle olunca da bu konuda yaşanan kargaşa devam edecektir. Bu ise iç denetim ve vatandaşın bilinçlenmesiyle çözülebilir anca. Vatandaşların bilinçlenmesi ise en az temel eğitimini almış kişilerin, sunulan doğru bilgileri doğru bir şekilde alması ile mümkündür (CK).
-   Bizdeki sorun şu, bizim hastalarımız, bilimsel yöntemlere çok fazla güvenmiyor. Yani Türk insanının hayatı içine bilim çok fazla girmedi. Biz bilimi hep üretmedik, hep hazır aldık. Teknolojiyi asla üretmiyoruz, hep bir yerlerden ithal ediyoruz. Ve teknoloji bizim hayatımıza çok geç geliyor (…). Dolayısıyla siz teknolojiyi kendi hayatınız içinde görüp, buradaki gelişmeleri ne kadar hızlı size katkı sağlayacağını hissetmeyince, ondan daha uzak, daha geleneksel yöntemlere de gitmeye çalışıyorsunuz. (…). Eğer siz komplikasyon, doktor hatası olarak algılatıyorsanız insanlara bence o zaman, olaya da müdahale etmek lâzım. Bu da bilimsel değil. Yani bence bunun bilimselliği… denetlemektir. Yani” acil servise gitti bir iğne yapıldı, öldü”. Ölüm hakikaten iğneden kaynaklı mıydı, orada bir ihmal mi vardı? Bunlar belli olana kadar suçlamamak lâzım.  Bunlarında ağır yaptırımlar olması lâzım, tekzip niye veriyorsun? Şu anki sistemde tekzip çalışmıyor. Size bakın çok basit bir şey söyleyeyim, ben Eskişehir’den gidecektim, yani o dönemde bırakıyordum. 2006 buraya yeni başladım. Günde 70-90 hasta görüyorum. Bir gün hasta muayenesi, meme muayenesi yapıyorum. Yanında bir adam şöyle elleri cebinde, kadıncağızda oturuyor. İşte bakıyorum, adetlerini sorguluyorum falan ondan sonra bir adama döndüm, bir şey sordum. “Bilmiyorum” dedi. “Niye sen eşi değil misin?” “yok” dedi. “Ne işin var burada senin?” dedim. “Benim babam hasta, dışarda bekliyor, çabuk alın diye geldim içeri” dedi. “Çıksana kardeşim sen ne biçim adamsın falan”. Bu (…) telefon ediyor, (…)? “İşte ben gittim, beni kovdu, babama bakmadı”. Hemen haber, şimdi bu haber midir? (MDÇ).