Geleneksel ya da klasik sağlık anlayışında “sağlık” kavramı,
“hastalığın olmayışı” şeklinde tanımlanmaktaysa da bu tanımın zaman içinde
hastalığın topluma ve kişiye göre değişiklik kazandığının anlaşılmasıyla
yeterliliğini yitirmiştir (Doğan, 2009:352). Yine geleneksel anlayışta
hastalıkların teşhis ve tedavisi ön planda iken çağdaş anlayışta hastalıkların
önlenmesi daha öncelikli hale gelmiştir. Artık doktorların ilk görevi
“hastalıkların önlenmesi” diye tanımlanmaktadır (Mazgit, 1998: 25-26; Kocatepe,
T.y.).
Birçok hastalığın kişilerin yaşam tarzıyla ilişkili
olduğunun anlaşılması, sosyal, ekonomik, kültürel, çevresel, davranışsal ve
biyolojik faktörlerin sağlığı olumlu yönde etkileyebileceği gibi zararlı da
olabileceğinin kavranması ve diğer unsurlarla birlikte 1980’lerden sonra
“sağlığın geliştirilmesi” kavramı öne çıkmıştır (Özvarış, 2011:30). Çağdaş
sağlık anlayışı sağlığın korunup geliştirilmesi, herkese sürekli ve geniş
boyutlu hizmet, ekip anlayışı, sektörler arası işbirliği ve toplum katılımını
gerekli kılmaktadır. Çağdaş anlayışın temel amacı, bireyleri hastalıklardan
uzak tutmaktır. İşte bu noktada devreye doğrudan bireye ve çevreye yönelik
olmak üzere koruyucu sağlık hizmetleri girmektedir (Soyluoğlu, T.y.). Bu
anlamda koruyucu sağlık hizmetleri; gelecekteki muhtemel hastalık ve sakatlık
riskini, ciddiyetini ve süresini en aza indirecek veya engelleyecek; hastalık
belirtileri ortaya çıkmadan önce tespit edilerek erken tedaviyi mümkün kılan hastalık
öncesi sağlık hizmetlerini kapsamaktadır (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.).
Kişinin ve toplumun sağlığının korunup geliştirilmesi için kişiye ve çevreye
yönelik olarak alınacak tedbirlerin tümü, koruyucu sağlık hizmetleri bağlamında
değerlendirilmektedir. Aşılama, içme suyunun ve yiyeceklerin denetlenmesi,
ana-çocuk sağlığı, hastalık tarama programları, hıfzıssıhha tedbirleri,
atıkların denetimi, hayvan hastalıklarının denetimi, hava ve su kirliliği vb.
hastalık riski taşıyan çevre şartlarının kontrolü ve bunun gibi faaliyetler bu
kapsamda görülmektedir. Hatta bu kapsam daha da genişletilerek sağlıklı su
rezervlerinin temini, halk sağlığını koruma tedbirleri, beslenme, aile
planlaması, kronik hastalıkların erken
teşhisi ve önlenmesini de içermektedir (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.).
Aslında en temel insan haklarından biri “sağlık hakkı”dır ve
insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli ve vazgeçilmez bir haktır.
Bu hakkın tamamlayıcısı olarak “hasta hakları” kavramı da 1980’lerden sonra
gündeme gelmiş, ülkemizde de 1990’larda yansımasını bulmuştur. Sağlık hakkı,
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin
Uluslararası Sözleşme, Filedelfiya (Philedelphia) Bildirgesi, Avrupa Sosyal
Şartı, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ve Alma Ata Bildirgesi ile
uluslararası düzeyde güvence altına alınmıştır. Avrupa Birliği Hukukunda da
sağlık hakkı düzenlenerek güvence altına alınmakta ve hukuk belgelerinde yer
almaktadır. Türkiye, taraf olduğu bu sözleşmelerin gereği olarak vatandaşlarına
erişebilecekleri en üst düzeyde sağlık hakkını sağlama yükümlülüğü altındadır.
Tüm vatandaşların, hak özneleri olarak sağlık hizmetine erişimi, tıbbi tedavi
ve sağlık yardımından yararlanma hakları vardır (Doğan, 2009:342-343). Bu hak,
Avrupa Sosyal Şartı’nda ifade edildiği şekilde, “sağlığı geliştirmek ve sağlık
konularında kişisel sorumluluğu arttırmak üzere eğitim ve danışma kolaylıkları
sağlamak” hükmünü de içermektedir[1].
Avrupa Sosyal Şartı’nda ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal
Şartı’nda sağlık hakkı, “Herkes ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden
yararlanmasını mümkün kılan her türlü önlemlerden faydalanma hakkına sahiptir”
ve “Yeterli kaynaklardan yoksun herkes, sosyal ve sağlık yardımı hakkına
sahiptir” şeklindeki birinci bölümdeki 11. ve 13. Maddelerle düzenlenmiştir.
İkinci bölümde ise hakkın içeriği ve taraf devletlerin yükümlülükleri daha
ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Bu doğrultuda “Sağlığın bozulmasına yol açan
nedenleri olabildiğince ortadan kaldırma yükümlülüğü”, “Sağlığı geliştirmek ve
sağlık konularında bireysel sorumluluk duygusunun geliştirilmesi ile ilgili
olarak danışma ve eğitim hizmetleri sunma yükümlülüğü”, “Salgın, yerleşik ve
başka hastalıkları olabildiğince önleme yükümlülüğü”, “Yeterli olanağı bulunmayan
ve kendi çabasıyla veya başka kaynaklardan, özellikle bir sosyal güvenlik
sisteminden yararlanarak böyle bir olanak sağlayamayan herkese yeterli yardımı
sağlamayı ve hastalık halinde bunun gerektirdiği bakımı sunma yükümlüğü”,
“Böyle bir yardım görenlerin, bu nedenle siyasal ve sosyal haklarının
kısıtlanmasını önleme yükümlülüğü”, “Herkesin kişisel veya ailevi mahrumiyet
halini önlemek, gidermek ya da hafifletmek için gerekebilecek öneri ve kişisel
yardımları uygun kamusal ya da özel hizmetler eliyle alabilmesini sağlama
yükümlülüğü” gibi yükümlülüklere dikkat çekilmiştir (Doğan, 2009:363-366).
Ayrıca Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Örgütü’nün
(WHO) görevleri arasında sıralanan hükümler de paralel niteliktedir[2]:
“Sağlık alanında her türlü bilgi sağlamak, tavsiyelerde bulunmak ve yardımlar
yapmak”, “sağlık bakımından aydınlatılmış bir kamuoyu oluşumuna yardım etmek.”
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 1947 yılında yaptığı tanımlama
“sağlığın anayasası” şeklindedir. Örgüt sağlığı; “Yalnızca hastalık ya da
sakatlığın bulunmaması değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden
tam bir iyilik hali” olarak tanımlamıştır (Bulduklu, 2010a:56; Bulun, Demirbaş
ve Kapıcıoğlu, T.y.). “Tam bir iyilik hali” ifadesi ise en geniş yorumuyla
insan hayatının duygusal, zihinsel, mesleki, bedensel, sosyal ve manevi yönden
iyilik haline karşılık gelmektedir (Bulduklu, 2010a:58).
Bir başka çerçevede ise sağlığın tanımına “iyilik hali”
kavramının eklenmesi ve bu yaklaşımın çok geniş kabul görmesi sağlığın artık
–tıbbın esas bilim kalması kaydıyla- multipisipliner bir alan haline gelmesini;
davranış bilimleri, sosyoloji, psikoloji, hukuk, ekonomi ve iletişim gibi
disiplinlerin de sağlığa katkılarının önünü açmıştır (Bilgili ve Özpınar,
2010).
Kişinin iyilik halinin devamı ya da bir hastalık durumunun
saptanmasına ilişkin unsurlar kendi kişisel tercihlerinin bir sonucu ya da
yaşadığı toplumsal ve ekonomik bir kompozisyonu şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Bu unsurlar bireyin genetik özellikleri, hava, toprak, su kirliliği ve bulaşıcı
hastalıklar gibi çevresel faktörler, yeme alışkanlığı, alkol sigara kullanımı
ve cinsel davranışları gibi yaşam biçiminden kaynaklanan unsurlar, gelir, iş ve
eğitim durumu gibi sosyal ve ekonomik unsurlar ve sağlık hizmetlerinin sunum
kalitesi başlıklarında toplanmaktadır (Akt.: Bulduklu, 2010a:59).
Yalnızca bir örnek vermek gerekirse, 2002 tarihli Dünya
Sağlık Raporu’na göre günümüzde 20 temel risk faktörü dünyada her yıl meydana
gelen ölümlerin yaklaşık yarısından sorumlu bulunmaktadır. Bu faktörlerden ilk
10’u dünyadaki ölümlerin 1/3’ünden sorumludur. Bu faktörler ise daha çok düşük
ve orta gelirli ülkelerde görülmektedir. Rapora göre riskin %25 azaltılması,
dünyadaki hastalık yükünün de büyük oranda azalmasını sağlayacaktır. Örneğin
2020 yılında dünyada tütüne bağlı 9 milyon ve Obezite bağlı 5 milyon ölüm
olacağı tahmin edilmektedir (Akt.: Özvarış, 2011:30-31).
Bu noktada bir parantez açarak “Halkların Sağlık Hareketi”nden
ve “Sağlık için Halkların Fermanı”ndan söz edilebilir. Söz konusu “fermanda”
1978’deki Alma Ata Konferansı’nda 134 üye ülkenin bakanlarıyla birlikte DSÖ ve
UNICEF’in “Herkes için Sağlık” hedefinin gerçekleşemediği, üçüncü dünya
halklarının sağlık durumunun bazı hallerde daha da kötüleştiği, sağlığın
küresel bir krize dönüştüğü, yeni tehditlerin ortaya çıktığı, özellikle
yoksulların sağlığını gözetecek kaynakların adil dağılımını engelleyen
küreselleşmenin olumsuz etkilerine işaret edilmektedir[3].
4-8 Aralık 2000 tarihlerinde Bangladeş’te toplanan Halkların Sağlık Meclisi
tarafından ilan edilen “ferman”, “dünya vatandaşları hareketinin Alma Ata
rüyasını gerçekleştirmek için ortak bir araç” şeklinde tanımlanmıştır.
Ferman’da “ Sağlık toplumsal, ekonomik ve politik bir konudur ve hepsinden de
öte temel bir insan hakkıdır. Yoksul ve dışlanmış insanların ölümlerinin ve
hastalıklarının kökünde eşitsizlik, yoksulluk, sömürü, şiddet ve adaletsizlik
bulunmaktadır. ‘Herkes için sağlık’ güçlü çıkarlara karşı mücadele etmeyi,
küreselleşmeye karşı çıkmayı, politik ve ekonomik önceliklerin büyük ölçüde
değiştirilmesini gerektirir.” denilmektedir[4].
Bu bağlamda da “İnsanların ödeme gücüne değil, ihtiyaçlarına göre nitelikli
sağlık bakımı, eğitim ve diğer sosyal hizmetlere ulaşmasının temini
hükümetlerin temel bir sorumluğu” olarak tanımlanmakta, “Tüm sağlık ve sosyal
politika ve programların oluşturulması, uygulanması ve değerlendirilmesinde
halkın ve halk örgütlerinin katılımı zorunludur” denilerek “küresel sağlık kriziyle
mücadele için eyleme geçilmesi” çağrısında bulunulmaktadır. Bu bağlamda ortaya
çıkan “küreselleşmeye yönelik eleştiriler” daha sonra “sağlığın ticarileşmesi”
konusuyla da birlikte ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.
Literatürde sağlık davranışını etkileyen unsurlara
bakıldığında bunların genel olarak dört kategoride toplandığı görülmektedir
(Bulduklu, 2010a:73):
1) Bireyin
koruyucu ya da zararlı şekilde değerlendirmesi, besinlerdeki yüksek yağ oranı,
tütün kullanımı gibi sağlık sonuçlarının değerlendirilmesini içeren “sağlık
sonuçlarının içerdiği risk kapasitesi”;
2) Kentleşme,
komşuluk ilişkileri gibi sağlık davranışını etkileyen unsurların durumunu
içeren “sağlıklı yaşam imkânlarını azaltıcı fiziksel mekânların artışı”;
3) Küçük
yaştakilere alkol ve sigara satışının yasaklanması gibi bazı davranışların
yasalarla ve politikalarla engellenmesi durumunu içeren “toplumsal yapı ve
politikalar”;
4) Son
olarak da kültürel unsurlar ve iletilerin insanların tüketim biçimlerini
etkilemek suretiyle davranışlarını şekillendirdiği öngörüsüne dayanan “kitle
iletişim araçlarından gönderilen iletiler ve kültürel unsurlar.”
Literatürde ayrıca insan davranışlarını anlayabilmek ve
bireylerin davranışlarını geliştirmek amacıyla bazı yaklaşımlar da
geliştirilmiştir. Bunlar “sağlık inancı modeli”, “nedenli eylem/ planlanmış
davranış modeli”, “sosyal biliş teorisi”, “korunma motivasyonu teorisi”,
“transteoretik model” ve “yeniliklerin yayılması modeli” gibi isimler altında
açıklanmaktadır (Bulduklu, 2010a:74-89). Özellikle psikolojik davranış
modellerinden uyarlanmış olan bu yaklaşımlar sağlığı geliştirme ve sağlık
sorunlarına karşı önlem alma amacıyla yürütülen bireysel ve toplumsal
kampanyalara da yol gösterici nitelikte bulunmaktadır.
Bu noktada bir başka kavram olarak “sağlığı geliştirme”
üzerinde durulabilir. Halk sağlığı ve koruyucu hekimliğin önemli bir parçası
olan sağlığı geliştirme, kişilerin kendi sağlıkları üzerinde kontrollerini
artırmayı ve geliştirmeyi olanaklı kılan bir süreç olarak tanımlanmıştır.
Kavram, risk altındaki bireylerin ya da grupların sağlıklı davranışlarının
kontrol edilmesinin temelinde yatan ana sorunlara yaklaşırken, sağlık eğitimini
de içine alacak şekilde örgütsel, çevresel ve ekonomik destekleri içermektedir
(Özvarış, 2011:31). Böylece uzun dönemde hastalıkların azaltılması, yaşamın
uzaması, yaşam kalitesinin artması ve sonuçta daha sağlıklı bir toplum
hedeflenmektedir (Özvarış, 2011:32).
Yapılan araştırmalar sadece sağlık geliştirme faaliyetlerine
yeterli ilginin gösterilmesiyle ülke ekonomilerinde ciddi bir gider kaleminin
en az yarıya indirilebileceğini göstermektedir. Toplumun bilinçlendirilmesi
yoluyla sağlığının pozitif etkilenmesi sağlık geliştirme faaliyetleriyle mümkün
görülmektedir. Böylece küçük önlemlerle insanların daha sağlıklı ve daha uzun
yaşayabileceklerini vurgulayarak olumsuz sağlık davranışları önlenebilecektir.
Bu noktada ABD’de 2000 yılında sağlık giderlerinin 1 trilyon ABD dolarının
üzerinde olduğu ve her yıl ölen insanların neredeyse yarısının madde kullanımı,
aşırı yemek yeme, alkol ve sigaranın neden olduğu hastalıklardan hayatını
kaybettiği vurgulanarak sağlığı geliştirme faaliyetlerinin önemine işaret
edilmektedir (Bulduklu, 2010a:90).
Türkiye’de de büyük ölçüde dışa bağımlı hale gelen ve ulusal
gelirin %7’sine ulaşan oranı ile sağlık harcamalarının “bu şekilde kullanımının
sürdürülebilir olmadığının” ifade edildiği 12.Ulusal Halk Sağlığı Kongresinde
“koruyucu hizmetlere daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği” vurgulanmıştır[5].
İlave bir hayat kurtarmanın maliyeti koruyucu hekimlikte ortalama olarak 250
ABD doları iken, bu rakam tedavi edici hekimlikte 5000 dolara ye kadar
çıkmaktadır (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.). Koruyucu hekimlik uygulaması
ile sadece sağlık giderleri azalmamakta; aynı zamanda ülkedeki insanların
sağlıklı yaşam kalitesi de artmakta, halk sağlığı korunmakta ve ülke
kalkınmasına katkıda bulunacak daha sağlıklı nesiller yetişmektedir (Kabil,
T.y.). Koruyucu sağlık hizmetleri çoğu zaman kişisel fayda hedeflemediği ve tüm
toplumun yararı söz konusu olduğu için gelir dağılımındaki dengesizlikleri
azaltıcı bir rol de oynamaktadır (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.).
Türkiye’de de koruyucu sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı
tarafından yürütülmektedir. Bu bağlamda, 1987 tarihli, 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu ile 2004 yılında kabul edilen 5258 sayılı Aile
Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun’da da koruyucu sağlık hizmetlerine
değinilmekte ve bunlara öncelik verildiği ifade edilmektedir. Ülke genelinde
koruyucu sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı’na bağlı, en küçük birim sağlık evi
olmak üzere; sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri
ve verem savaş dispanserleri yoluyla verilmektedir (Bulun, Demirbaş ve
Kapıcıoğlu, T.y.).
Sağlığın geliştirilmesine yönelik çalışmalar yalnızca
devletin ya da sağlık profesyonellerinin sorumluluğunda da görülmez. Bu
uygulamalar devletin ya da toplumsal yarar amacı güden devlet dışı kuruluşların
da ilgi ve sorumluluk alanı içinde tanımlanır. Bu anlamda 1997 yılında Dünya
Sağlık Örgütü (DSÖ-WHO) tarafından Jakarta’da gerçekleştirilen 4. Uluslararası
Sağlığı Geliştirme Konferansı’nda sağlığa ilişkin sosyal sorumluluğun
geliştirilmesi, sağlığı geliştirici yatırımları ve girişimleri arttırma,
sağlığa ilişkin ortaklıkları ve birleşmeleri yaygınlaştırma, sağlık sorunlarına
ilişkin bireyleri güçlendirme ve sağlığı geliştirme için sağlam bir altyapı
oluşturma gibi konularda ele alınarak tartışılmıştır (Bulduklu, 2010a:91;
Karagöz, 2012:26).
Sağlığın geliştirilmesine yönelik uygulamalar temel olarak
üç başlıkta toplanmaktadır: Sağlık eğitimi, sağlığın korunması ve hastalıkların
önlenmesi (Bulduklu, 2010a:94-101). Sağlık eğitimi, bir sağlığı geliştirme
aracı olarak eğitsel uygulamalar yanında sosyal konulara ilişkin davranışların
geliştirilmesi, bir sorun hakkında yaygın olan davranış, tutum ve var olan
bilginin değiştirilmesi ya da yeni bilgilerin öğretilmesi gibi sosyal konuları
da içine alan bir yöntem olarak tanımlanır. Bu eğitim topluluklara yönelik
eğitim, okulda eğitim ve sağlık mesleği profesyonellerince verilen (hastaya
yönelik) eğitim şeklinde sınıflandırılmaktadır. Sağlığın korunması; sağlığın
geliştirilmesine yönelik mali politikalar ve yasal düzenlemelerde yapılacak
iyileştirmeler anlamına gelmektedir. Kötü sağlığın önlenmesi ve pozitif sağlığın
geliştirilmesi süreçlerinden oluşan uygulamalara bireylerin gönüllü katılımının
sağlanması da esas görülmektedir. Bu çerçevede sağlığın korunması sadece
hükümetlerin inisiyatifleri doğrultusunda yürütülen uygulamaları kapsamaz;
toplumsal alanda faaliyet yürüten tüm kuruluşların ilgilenmek zorunda
kaldıkları bir uygulama alanı olarak tanımlanır. Hastalıkların önlenmesi;
rahatsızlık, sakatlık, engelli olma gibi istenmeyen olay ya da durumların
oluşma riskinin azaltılmasını kapsamaktadır. Hastalık risklerinin en aza
indirilmesi, hastalık ya da rahatsızlığa neden olan unsurların önlenmesine
odaklanarak sağlığın geliştirilmesi anlamına gelmektedir.
Sağlığın geliştirilmesi yaklaşımıyla birlikte tanımlanan bir
başka kavram da sağlık iletişimidir. İçeriği sağlık olan her türlü insan
iletişimi, en genel anlamda, sağlık iletişimi olarak tanımlanabilir (İşak,
2008:27). Ancak bunun ötesinde sağlık iletişimi; sağlık ve sağlığı ilgilendiren
konularda bireylerin, kurumların, toplumların bilinçlendirilmesi, farkındalık yaratılması;
bilgi ihtiyacının giderilmesi; doğru bilgilerin verilmesi; sağlık bilincinin
oluşturulması; sağlık okuryazarlığının oluşturulması/yükseltilmesi; hasta ya da
birey olarak sağlık hakkının tanınması ve bu konuda bilinç oluşturulması ve
sağlıklı çevrede yaşam hakkının korunması için iletişim strateji ve
yöntemlerinin kullanılması şeklinde açıklanabilir (Sezgin, 2011a:27). Sağlık
iletişimini bireyler arası, gruplar, kurumlar ve kitle iletişim araçları
aracılığıyla olmak üzere farklı boyutlarda tanımlamak da mümkündür. Sağlık
iletişiminin farklı boyutlarını ortaya koymak adına şu sınıflandırmaya dikkat
çekilebilir (Çınarlı, 2008:43-44):
1) Sağlık
personeli ile sağlık personeli arasındaki, sağlık personeliyle hasta arasındaki
iletişim,
2) Bireylerin
sağlığa ilişkin gerekli bilgiyi aramaları ve elde ettikleri bilgiyi
kullanmaları,
3) Kişilerin
klinik tavsiyeleri yerine getirmeleri,
4) Toplumsal
sağlığa yönelik iletilerin oluşturulması (yaşam biçiminin değiştirilmesi ya da
geliştirilmesine yönelik kampanyalar, sağlığın korunmasına ve hastalıkların
önlenmesini konu alan bilgilendirici kampanyalar),
5) Bireysel
ve toplumsal sağlık riskine ilişkin bilginin yayılması,
6) Medya
aracılığıyla verilen sağlık iletileri,
7) Sağlık
hizmeti tüketicilerinin ve sağlık hizmetini sunanların toplumsal sağlığın
korunmasına yönelik eğitimi,
8) Sağlık
bilgi sistemleri: İletişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler, gelişmiş
ülkelerde sağlık iletişimi alanında kullanılan teknik ve yenilikler,
tele-sağlık, etkileşimli sağlık iletişimi gibi bilgi-işlem sistemlerinin sağlık
bakım hizmetlerinde kullanılması.
Bulduklu (2010a:132-140) da sağlık iletişiminin 1990’lardan
sonra tanımlanmaya başlamış olan, sosyal psikolojinin davranış modellerinden ve
iletişimin bazı yaklaşımlarının sağlık alanına uyarlanmasıyla oluşmuş farklı
yaklaşımların olduğunu ifade etmektedir. Bu farklı yaklaşımları ise retorik
model, semiyotik model, fenomonolojik model, sibernetik model, sosyo-psikolojik
model, sosyo-kültürel model ve eleştirel yaklaşım adı altında yedi başlıkta
açıklamaktadır. Tabak (1999), Okay (2009) ve Sezgin (2011a) de çalışmalarında
daha farklı yaklaşımlarla sağlık iletişim kuram ve model yaklaşımlarını
kapsamlı bir şekilde sınıflandırmış ve açıklamışlardır.
Kitle iletişimi düzeyindeki sağlık iletişimi ise ulusal ve
evrensel sağlık programları, sağlığı geliştirme kampanyaları ve halk sağlığı
planlarında tanımlanmaktadır. Bu düzeyde sağlık iletişimi, sağlıkla ilgili
kitlesel mesajların yayımlanması ve yorumlanmasını kapsar. Daha çok sosyal
pazarlama ve yeniliklerin yayılması kuramlarıyla açıklanır. Bu anlamda da
sağlık iletişimi, sağlığın geliştirilmesi amacıyla bireyler arasında sağlıkla
ilgili oluşan etkileşim ve işlemlere iletişim kavram ve kuramlarının uygulaması
şeklinde tanımlanır (Tabak, 1999:29). Özellikle sağlık sorunlarının kamuoyuna
duyurulması, istenen sağlık davranışının geniş kitlelere benimsetilmesi, sağlık
kampanyalarının yürütülmesi kitle iletişimiyle mümkündür.
Türkiye’de özellikle “sağlık iletişimi” konusunda çalışan
akademisyenlerin ve eserlerinin sayısının diğer konu başlıklarına göre daha
fazla olduğu söylenebilir. Bu alanda iletişim fakültelerinde ve özellikle
halkla ilişkiler çatısı altında verilen derslerde de okutulan bazı kitaplar
mevcuttur. Örneğin Tabak (1999) ve Okay’ın (2009) çalışmaları bu yöndedir.
Sağlık iletişimi üzerine yazılmış makalelerde de sağlık iletişiminin farklı
yönlerine işaret edilerek strateji, kampanya, eğitim, etik, halkla ilişkiler,
iletişim becerileri, sorunlar ve farkındalık yaratılmasına ilişkin görüş ve
değerlendirmeler sunulmuştur (Bilgili ve Özpınar, 2010; Çağırcı ve Yeğenoğlu,
2007; Koch ve Turgut 2004; Öztürk, 2009).
Bir başka önemli alan “sağlık (tıp/medikal) sosyolojisi”
olarak tanımlanabilir. Bu konuda Cirhinlioğlu’nun (2010) kitabında özetle
hastalık olgusu, toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal ilişkiler,
hasta-hekim-hastane ilişkileri, insan bedeni, post-modernizm ve sağlık
konularına yer verilerek Türkiye özelinde değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
Cirhinlioğlu’nun (2010:123-126) Türkiye’de hekim-hasta ilişkileri bağlamında
özetle şu tespitlerinin altı çizilebilir:
1.
Tıp mesleği
orta ve alt sınıftan gelen bireylerce irca edilmekte ve bu bireyler
örgütleşmelerini tam olarak profesyonel ilkeler doğrultusunda başaramamış bir
meslek yapısı içerisinde çalışmaktadırlar.
2.
Özellikle
devlet hastanelerine giden hastalar toplumsal/ekonomik bakımdan düşük gelir
grubuna dâhildirler. (Bazıları) beslenmenin dahi sorun olduğu gelir
gruplarından gelmektedirler.
3.
Hekimler icra
ettikleri meslekten fazlaca memnun değillerdir. Bu mesleği başta aileleri,
sonra diğer faktörlerden dolayı seçmişlerdir.
4.
Hemen hemen
hiçbir hekim günlük hayatta muhatap oldukları ilişkilerden memnun değildir.
Hekim-hasta-hastane ilişkilerinin yasal yoldan yeniden düzenlenmesi gerektiğine
inanmaktadırlar; bunun nasıl olacağına ilişkin bir fikir birliği içinde
değildirler.
5.
İhtiyacı olan
kimselerin tıptan yeterli bir şekilde yararlanabildikleri söylenemez.
6.
Hekimlerin
hastalarında aradıkları özelliklerden bazıları sırasıyla; soru sormaları, şehir
kökenli olmaları, kendileri ile benzer dünya görüşünü paylaşıyor olmalarıdır.
Hekimlerin çoğuna göre hasta sayısı ve yardımcı personel azlığı en önemli
sorunlardır. Sağlık personeli hasta psikolojisi hakkında bilgili değildir. Bu
da ilişkileri olumsuz etkilemektedir. İyi ve çağdaş muamele görmeyen hastaların
da kendilerine olan güvenleri azalmaktadır.
7.
Hekimler ve
hastalar, halkın hastaneden kaçış eğiliminin çok ciddi boyutlara eriştiğini
düşünmektedirler. Maddi yetersizlikle de bağlantılı olarak halkın geleneksel
tedavi yollarına gidişin artması ilginçtir.
8.
Genel olarak
hastaların hekimlere ilişkin inanç ve düşüncelerinin hâlâ olumlu yanlarının
olmasına rağmen bunların hızla yıkıldığı ve güvenin yerini umursamazlığın
aldığı söylenebilmektedir. (...) Örneğin hastalar, hastanedeki kuyruklarda hem
fiziksel hem de ruhsal olarak daha fazla hasta olmaktadırlar. (...) Hastanın
gözünde hekim, çok çalışmadan para kazanan; ancak hastasıyla iyi diyalog
kurmaya ihtiyaç duymayacak kadar toplumsal statüsünden emin olan kimselerdir.
9.
Hastalara
göre iyi bir hekimin taşıması gereken en önemli özellik hastalara ilgi
göstermeleri ve güler yüzlü olmalarıdır. (...) Kendine güvenli olmaları ve
bilgi verici olmalarıdır. (...) Hekim tercihlerinde tecrübeli ve iyi ün yapmış
olmalarıdır.
10.
Hastalar sağlıklarını
tehdit edecek derecede maddi zorluklar içindedirler. Bu nedenle hekimler
tarafından daha kolay maniple edilebilmektedirler.
Cirhinlioğlu (2010:126) “hekimlerin çizdikleri hasta profili
ile hastaların hekimden beklentileri uyuşmamaktadır” demektedir: “Hekimler
hastaların daha eğitimli olmasını beklerken, hastalar hekimlerden daha bilgili,
güler yüzlü, kendilerine güven beklemektedirler”.
Dolayısıyla sorunun “sağlık konulu yayıncılık” alanı dışında
ama bu alanla da yakından ilişkili başka boyutlarının olduğu da sağlık
sosyolojisi çalışmalarıyla ortaya konulmaktadır.
“Sağlık iletişimi”
konusunda ülkemizde yapılan lisansüstü araştırmalara bakıldığında öncelikle
“Sağlık Kurumlarında İletişim Sorunları” başlıklı Kolankaya’nın (2002) doktora
tezine ulaşılmaktadır. Çalışmada öncelikle Dr. Lütfi Kırdar Araştırma ve Eğitim Hastanesinde doktorla hastalar
arasındaki iletişim sorunlarına bakmak üzere bir alan çalışması yapılmıştır.
Ancak araştırmadan elde edilen bulgular kişilerarasında olan iletişim sorunlarının
aslında yönetimden kaynaklandığı ve onun yansımaları olduğu kanaatine
varılmıştır. Bundan sonraki adımda stratejist yönetim, yöneticiler ve rolleri
üzerinde durulmuş, geliştirilmiş modeller tanıtılmıştır.
Çınarlı (2004) da doktora tezinde “Sağlığın
Geliştirilmesinde Sağlık İletişimi Yöntemleri Olarak Sosyal Pazarlama, Medyada
Savunuculuk ve Halkla İlişkiler Etkisi” üzerinde durmuştur.
Tekin’in (2007) “Sağlık-Hastalık ve Toplumsal Kökenleri”
başlıklı doktora tezinde ise Burdur il
merkezinde yaşayan bireylerin sağlık-hastalık olgusuna ilişkin bilgi, tutum ve
davranışları ile toplumsal faktörlerin bu bilgi, tutum ve davranışları ne
şekilde etkilediği araştırılmıştır. Tekin (2007:10-15), Burdur il
merkezinde basit rastsal örneklem yöntemiyle seçtiği 382 haneden birer kişi ile
görüşerek 132 sorudan oluşan anket formuyla 15.11.2006-15.02-2007 tarihleri
arasında veri toplamıştır. Bulgular arasında dikkat çekici noktalar olarak
“sağlık çalışanlarıyla rahat diyalog kurabilme” konusunda, ankete katılanların
%83,8’i “evet”, %16,2’si “hayır” yanıtını vermektedir (Tekin, 2007:264).
Görüşülenlerin %61,3’ü hekimlerin verdiği bilgileri yeterli gördüğünü, %38,7’si
yeterli görmediğini; görüşülenlerin %67,3’ü hekimlerin yaptığı açıklamaları
anlayabildiğini, %32,7’si anlayamadığını; görüşülenlerin %52,6’sı hemşirelerin
kendilerine verdikleri bilgileri yeterli gördüğünü, %47,4’ü yeterli görmediğini
ifade etmiştir (Tekin, 2007:265-267). Özetle çalışmada toplumsal faktörler başlığı altında ele alınan bazı somut
değişkenlerin Burdur'da yaşayan bireylerin sağlık ve hastalığı açıklama,
rahatsızlığı algılama ve yardım arama, geleneksel iyileştiriciler gitme, ilaç
kullanma, tedaviye uyum ve sağlık hizmetlerini kullanım durumları üzerinde
etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu arada belirli kilometre taşlarını sıralamak adına Sağlık
Bakanlığındaki kimi çalışmalara da değinilebilir. Sağlık Bakanlığın 2010-2014
Stratejik Planı çerçevesinde “Sağlığa yönelik risklerden toplumu korumak”
stratejik amacı doğrultusunda, birey sağlığının korunması ve sağlık düzeyinin
yükseltilmesi için, vatandaşların kendi sağlıkları üzerinde kontrol
yeteneklerini artırmak ve sağlıklarını etkileyebilecek konularda karar
süreçlerine aktif katılımlarını sağlamak alt hedefleri belirlenmiştir. Bu amaca
yönelik olarak da Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak
Sağlığın Teşviki ve geliştirilmesi Daire Başkanlığı kurulmuştur. Bu alanda
çalışanlara yönelik önemli bir başvuru kaynağı olarak da Dünya Sağlık
Örgütü’nün “Milestones in Health Promotion (2009)” kitabı, 2011 yılında
Türkçe’ye çevrilerek yayımlanmıştır. Kitapta Kanada’nın Ottowa, Avustralya’nın
Adelaide, İsveç’in Sundsvall, Endonezya’nın Jakarta, Meksika’nın Mexico City,
Tayland’ın Bangkok şehirlerinde yapılan uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi
Konferansları hakkında bilgi verilmektedir[6].
Öte yandan Sağlık Bakanlığı tarafından 11-13 Nisan 2011
tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen “Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi
ve İletişimi Sempozyumu” önemli toplantılardan biri sayılabilir. Toplantıda
dünyanın farklı ülkelerinde uygulanan sağlığı geliştirme programları, sağlık
sektöründe sosyal pazarlama, hasta iletişimi, küreselleşme, sağlık
okuryazarlığı, medyada savunuculuk ve medyada sağlığın sunumu gibi konularda
yerli ve yabancı akademisyenler tarafından sunuşlar yapılmıştır[7].
Aslında her ne kadar “sağlığın geliştirilmesi” kavramı
içerisinde değerlendirilebilecek uygulamaları Sağlık Bakanlığının kurulduğu
dönemden başlayarak örneklendirmek mümkünse de kavramın günümüzdeki
karşılığının da bir yansıması ve kurumsal bir kimlik kazandırılması için 2
Kasım 2011’deki Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 663 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’yi beklemek gerekmiştir.
Bakan Recep Akdağ döneminde gerçekleştirilen Sağlık Bakanlığında yeniden
yapılanma çalışmaları doğrultusunda, söz konusu kararname ile bakanlık ve bağlı
kuruluşlarının teşkilat, görev yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenerek
“Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü” kurulmuştur. Kararnamede genel
müdürlüğün görevleri 10. Maddede şöyle sıralanmıştır[8]:
- a)
Toplumun ve bireyin sağlığı ile ilgili bilgi, farkındalık ve kontrol
yeteneklerini artırmak ve bu konuda sorumluluk almalarını ve karar süreçlerine
katılımlarını teşvik etmek.
- b)
Sağlığı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörlerin ve sosyal
belirleyicilerin iyileştirilmesine yardım edecek düzenlemeler yaparak birey
sağlığının korunması ve sağlık düzeyinin yükseltilmesine yönelik davranış
değişikliği oluşturmak ve sürdürmek.
- c)
Sağlığın teşviki ve geliştirilmesine yönelik bilimsel çalışmalar yapmak veya
yaptırmak, eğitim kurumları ve basın yayın organları aracılığı ile toplumu
bilgilendirmek, kampanyalar yapmak veya yaptırmak.
- ç)
Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması,
önlenmesi ve teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin daha
verimli kullanılabilmesi için uyarıcı, bilgilendirici ve eğitici mahiyette
programlar hazırlamak veya hazırlatmak.
- d) Bakanlığın basın ve halkla ilişkilerini ve
bilgi edinme hizmetlerini yürütmek.
Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü çatısı altında
Sağlık İletişimi Dairesi, Sağlığın Teşviki Dairesi, Halkla İlişkiler Dairesi ve
Yönetim Destek Hizmetleri Dairesi oluşturulmuştur[9].
- (Sağlık
İletişimi Dairesi) Bireylerde ve toplumda sağlığın geliştirilmesi, sağlıkla
ilgili davranış değişikliği oluşturmak için tüm sağlık iletişimi uygulama ve
faaliyetlerini planlama, yürütme ve koordinasyonunun sağlanmasından sorumludur.
Bu amaç doğrultusunda kamuoyunun ve medyanın doğru bilgilendirilmesi için bilgi
akışının yönlendirilmesi, kişisel, kurumsal ve kitlesel iletişimde kullanılacak
her tür materyalin üretilmesi ve dağıtılması, ulusal ve uluslararası tüm kurum
ve kuruluşlarla işbirliği yapılması, kongre, sempozyum ve toplantılar
düzenlenmesi, kâtibinin yapılması ve bir ağ oluşturarak uluslararası ağlarla
bağlantı kurulması faaliyetlerinin yönetilmesinden sorumludur[10].
- (Sağlığın
Teşviki Dairesi) Toplumun ve bireylerin sağlığının geliştirilmesi, sağlığı ile
ilgili farkındalık, bilgi ve kontrol yeteneklerinin arttırılması ve doğru
sağlık bilgisine ulaşımının sağlanması amacıyla sağlık okuryazarlığı düzeyinin
geliştirilmesi için eğitim, araştırma faaliyetleri ve bilimsel çalışmaların
yönetilmesi; sağlıklı davranışları teşvik edecek ulusal, bölgesel, yerel ve uluslararası
düzeylerde politikalar geliştirilmesinin, uygulanmasının ve önlemler
alınmasının savunulması ve desteklenmesi faaliyetlerinin yürütülmesinden
sorumludur[11].
- (Halkla
İlişkiler Dairesi) Sağlık Bakanlığı ile vatandaş ve sağlık çalışanları
arasındaki kurumsal iletişim sürecinin yönetilmesinden sorumludur. Bu amaçla
hizmet veren birimler (…) şunlardır[12]:
Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM[13]),
Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), [Sağlık
Bakanlığı ile sağlık çalışanları arasındaki iletişimi güçlendirmeyi amaçlayan
interaktif bir web portalı olan]
Sağlıkta Buluşma Noktası (SBN[14]),
Bilgi Edinme, Soru Önergeleri.
- (Yönetim
Destek Hizmetleri Dairesi) Genel Müdürlüğün insan kaynaklarının planlanması,
performans sisteminin kurulması, kurum bütçesinin yapılması, kurum
hizmetlerinin gerektirdiği satın alma, kiralama, bakım ve onarım hizmetlerinin
yürütülmesi, bilgi sistemleri alt yapısının kurulması ve yönetilmesi, iç
kontrol ve denetim, hukuki işlemlerin yürütülmesi, evrak-dokümantasyon ve
arşiv uygulamalarının yönetilmesinden sorumludur[15].
Genel Müdürlüğün yürüttüğü en önemli faaliyetlerden biri;
bireylerde ve toplumda sağlığın geliştirilmesi, sağlıkla ilgili davranış
değişikliğinin oluşturulması için düzenlenen sağlık iletişimi kampanyalarıdır.
Bu amaçla başlatılan “Tütün ve Sigarayla Mücadele Kampanyası”, “Obezite
Mücadele Hareketi Kampanyası”, “Kene spotları”, “Aşıyla Hastalıkları Aşıyoruz”,
“Sevgi En İyi İlaçtır”, “Okul Sütü Kampanyası” ve “Alo 182” başlıklı sağlık
iletişimi kampanyaları da halen devam etmektedir[16].
Ayrıca genel müdürlüğün İnternet sitesine bakıldığında “Aşı Kampanyası”, “El
Yıkama Kampanyası”, “H1N1 Pandemi Bilgilendirme Kampanyası”, “Aile Hekimliği
Tanıtım Kampanyası” ve “Evde Sağlık Hizmetleri Tanıtım Kampanyası” tamamlanan
kampanyalar arasında gösterilmektedir[17].
Öte yandan yukarıda kimi boyutlarıyla ifade edilmeye
çalışılan sağlık sistemi yönelik düzenlemelerin farklı biçimlerde
eleştirildiğinin de altı çizilmelidir. Kimi noktalarda küresel sağlık
politikalarına dönük eleştirilerle ve hükümet politikalarına yönelik
eleştirilerle de birleşen bu yorumlar, genel olarak “sağlığın ticarileşmesi”,
“piyasalaşma”, “sağlık emek sürecindeki dönüşüm”, “sağlık bilinci”, “sağlık
hakkı”, “sağlık hareketi” gibi konu başlıkları çerçevesinde dikkati çekmektedir
(Belek, 2012; Ulutaş, 2011; Sönmez, 2011; Sütlaş, 2011a).
[1]
“Sağlık Hakkı Nedir?“ (T.y.). 18 Ağustos 2009 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglikkutuphanesi.com/Hasta_Haklar%C4%B1/Sa%C4%9Fl%C4%B1k_Hakk%C4%B1_Nedir_s__(Uluslararas%C4%B1_Belgelerde_Sa%C4%9Fl%C4%B1k_Hakk%C4%B1)_i1485.htm
; Ayrıca bkz. Bulduklu, 2010a:60-63.
[2]
“Dünya Sağlık Örgütü” (T.y.). 18 Ağustos 2009 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Sa%C4%9Fl%C4%B1k_%C3%96rg%C3%BCt%C3%BC
[3]
“Halkların Sağlık Hareketi, Sağlık için Halkların Fermanı”, (T.y.). 27 Mart
2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir:
http://www.phmovement.org/sites/www.phmovement.org/files/phm-pch-turkish.pdf
[4]
“Halkların Sağlık Hareketi, Sağlık için Halkların Fermanı”, (T.y.). 27 Mart
2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.phmovement.org/sites/www.phmovement.org/files/phm-pch-turkish.pdf.
Ayrıca dünyadaki “sağlık krizine” işaret edilen “ferman”da, dünyada yaşanan
ekonomik değişimlere dikkat çekilerek, yoksulluk ve açlığın büyüdüğüne,
dünyanın doğal kaynaklarının alarm derecesinde tüketildiğine değinilmekte ve
dünya kaynaklarının “kendi kişisel çıkarlarını maksimize etmek isteyen bir avuz
insanın elinde yoğunlaştığı” belirtilerek “Neoliberal siyasi ve ekonomik
politikalar küçük bir grup güçlü hükümet ve Dünya Bankası, Uluslararası Para
Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlar tarafından üretiliyor.
Bu politikaların ulus üstü şirketlerin kuralsız faalitleriyle birlikte, hem
Kuzey hem de Güney’deki halkların yaşamları, geçimleri, sağlıkları ve refahı
üzerinde yıkıcı etkileri yaşanmaktadır” denilmekte; kumu hizmetlerinin
insanların ihtiyaçlarını karşılamadığı ve özelleştirmenin sağlık hizmetinin
ulaşılabilirliğinin altını oyduğu ve eşitliğin zorunlu ilkelerini tasfiye
ettiği vurgulanmaktadır. İlkeler arasında yer alan şu ifade de önemlidir:
“Sağlık temel olarak politik, ekonomik, toplumsal ve fiziksel çevre tarafından
belirlenir ve eşitlik ve sürdürülebilirlik kalkınmayla birlikte yerel, ulusal
ve uluslararası politika üretiminin temel önceliklerinden biri olmalıdır”.
[5]
“12.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi Sonuç Bildirgesi” (2008). 18 Ağustos 2009 tarihinde
şu adreste erişilmiştir: http://www.hasuder.org/basinacimlama/12.kongre_sonuc_bild.pdf
[6]
“Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesine Yönelik Dönüm Noktaları”, (2011). 10
Şubat 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/sa%C4%9Fl%C4%B1g%C4%B1n%20te%C5%9Fviki.pdf
[7]
“Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve İletişim Sempozyumu Kitabı” (T.y.). 24
Ocak 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir:
http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15912/uluslararasi-sagligin-gelistirilmesi-ve-iletisim-sempoz-.html
[8]
“Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat
ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”, Resmi Gazete, 2 Kasım 2011’deki yazıya şu adreste erişilmiştir: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102m1.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102m1.htm
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”, Resmi Gazete, 2 Kasım 2011’deki yazıya şu adreste erişilmiştir: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102m1.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102m1.htm
[9]
“Teşkilat Yapısı” (T.y.). 24 Ocak 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir:
http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15714/teskilat-yapisi.html
[10]
“Sağlık İletişimi Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15843/saglik-iletisimi-daire-baskanligi.html
[11]
“Sağlığın Teşviki Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15862/sagligin-tesviki-daire-baskanligi.html
[12]
“Halkla İlişkiler Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15863/halkla-iliskiler-daire-baskanligi.html
[13]
“SABİM”, (T.y.). 10 Şubat 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir:
http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-385/sabim.html
[14]
“Sağlıkta buluşma noktası”, (T.y.). 10 Şubat 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.sbn.gov.tr/
[15]
“Yönetim Destek Hizmetleri Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15864/yonetim-destek-hizmetleri-daire-baskanligi.html
[16]
“Devam Eden Kampanyalar”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15717/devam-eden-kampanyalar.html
[17]
“Tamamlanan Kampanyalar”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste
erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15716/tamamlanan-kampanyalar.html