ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: İLGİLİ ÇALIŞMALAR


Son yıllarda medyada sağlık konusuna özel bir ilgi gösterilmeye başlanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumunun “Yazılı Medya Araştırması: Gazete / dergilerin en ağırlıklı içerik türüne göre sayısı” sonuçlarına göre 2005 yılında 26 olan sağlık konulu yayın sayısı 2008’de 320’ye ulaşmış, 2010 yılında da 282 olarak tespit edilmiştir[1]


Radyo ve televizyon kanallarında da sağlık konulu yayınların arttığı dikkati çekmektedir. Türkiye genelinde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre Kanal D’de yayımlanan Doktorum programı kadınların en çok izlediği program olmuştur (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 2010). Aynı ilgi artışını akademik çalışma sayısında da görülmektedir. 1988’de Kırış tarafından tamamlanan “sağlık iletişimi” alanındaki ilk lisansüstü tezden başlayarak 2010 yılı başına dek bu alanda yazılmış toplam 15 tez çalışması mevcutken, 2010 yılında 7, 2011’de 2 ve 2012’de 2 tez daha tamamlanmıştır. Proje fikrinin geliştiği ve çalışmalara başlandığı yıl olan 2009-2010 dönemi akademik çevrelerin bu alana en fazla ilgi göstermeye başladığı dönem olarak görülmektedir.

Sağlık konulu yayıncılığa  yönelik bu artışla birlikte, kamuoyuna aktarılan bilgilerin doğruluğu, geçerliliği ve güvenilirliği anlamındaki kaygılar da artmıştır. Çünkü bu yayınlarda genel olarak “sağlıklı yaşam”, “sağlıklı beslenme”, “ruh sağlığı”, “zayıflama”, “güzellik”, “bakım”, “kolesterol”, “depresyon”, “alternatif tıp”, hatta “şifalı bitkiler” ya da “taşlar” gibi oldukça geniş bir yelpazede tıp ve sağlıkla ilgili bilgi, tavsiye ve hatta kimi zaman “reçetelerin” kamuoyuna aktarıldığına şahit olunmaktadır. Özellikle son zamanlarda ortaya çıkan salgın hastalıklar, alternatif tıp ve şifalı bitkiler gibi kimi konulardaki bazı yanlış bilgilendirmeler, geri dönüşü zor ya da imkânsız etkiler bırakabilecek boyutlara ulaşmıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri, ileride ayrıntılarıyla açıklanacağı gibi “SARS” ve “domuz gribi” salgınları sırasında yaşanmıştır. Sağlık Bakanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu başta olmak üzere kimi resmi kurumlar ve bu konuda sorumluluk hisseden kimi sivil toplum kuruluşları medya aracılığıyla yapılan yanlışlar konusunda uyarılarda bulunmuş ve medya profesyonelleri sorumlu davranmaya davet edilmiştir. 

 Medya içeriklerine yönelik söz konusu eleştiriler büyük ölçüde bu yayın içeriklerinin “ne kadar sağlıklı olduğu”; eş deyişle ne kadar bilgilendirici olduğu ve ne ölçüde kamu yararını gözettiği sorularını gündeme getirmiştir. Sorumlu ve ilkeli yayıncılık anlayışının nasıl olması gerektiği üzerine uyarıların geldiği o günlerde “sağlık konulu yayıncılık” konusu iletişim bilimcilerinin de dikkatini çekmiş ve bu çalışmanın hareket noktasını oluşturmuştur.

Türkiye’de sağlık konulu yayıncılığın yerinin ve durumunun betimlenmesi, yayın içeriklerinin irdelenmesi ve bu yayınlara ilişkin kamuoyunun algı ve değerlendirmelerinin belirlenmesi; öte yandan da sağlık konulu yayıncılığa ilişkin ilkelerin ortaya konulması ve dolayısıyla da toplumsal bilincin artırılması bu projenin başlangıç fikridir. Bu fikrin gelişimini açıklamak için önce literatürdeki çalışmalara bakmak yararlı olacaktır.




[1] “Yazılı Medya İstatistikleri” (T.y.). 10 Ocak 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.tuik.gov.tr/VeriTabanlari.do?vt_id=10&ust_id=5