4.9.Sağlık Okuryazarlığı Çalışmaları

Sağlık eğitimi genel olarak; kişilerin kendi sağlıklarını nasıl koruyabilecekleri ve sağlık hizmetlerini uygun bir biçimde nasıl kullanabilecekleri konusunda bilgilendirilmeleri, olumlu davranışlar kazandırılmaları için yapılan planlı çabaları içermektedir. Sağlık eğitimi aynı zamanda kişilere, kendi sağlıklarından sorumlu oldukları bilincini de sağlamayı amaçlamaktadır (Soyluoğlu, T.y.).

Sağlık iletişiminde başarının anahtar unsurlarından birini de sağlık bilgisinin okunabilmesi, anlaşılabilmesi ve verilen tedavi talimatlarının uygulanabilmesi yeteneğini içinde barındıran “sağlık okuryazarlığı” oluşturur (Bulduklu, 2010a:122). “Sağlık okuryazarlığı (health literacy)” kavramı ilk kez 1974 yılında “Health Literacy as Social Policy (Sosyal Politika Olarak Sağlık Okuryazarlığı)” başlıklı çalışmada tanımlanmıştır (Bulduklu, 2010a:112).
Okay (2011:51) sağlık okuryazarlığının bireyin uygun sağlık kararları alabilmek için temel sağlık enformasyonlarını ve hizmetlerini edinme, işleme ve anlama kapasitesinin derecesiyle ilgili olduğunu belirtmektedir. Bir ilaç prospektüsünü okumak ve en azından ilacın nasıl kullanılacağını anlamak, hekimin ilaçla ilgili verdiği talimatları ya da medyada okuduğu bir sağlık haberinin gerçekliği gibi noktalar sağlık okuryazarlığı içinde değerlendirilmektedir. Sezgin (2011a:141) de sağlık okuyazarlığını özetle “bireylerin kendileri ve toplum sağlığı ile ilgili karar ve davranışlarını yönlendirebilecek, temel sağlık bilgisi ve hizmetleri konusunda bilgi birikimleri, bu bilgilere erişimleri, erişilen bilgiyi anlamaları, kullanmaları ve nesilden nesle aktarmaları” olarak tanımlamaktadır.
Weiss’in ifadesine göre (Akt.: Bulduklu, 2010a:124) toplumda yüksek sağlık okuryazarlığı yeteneğine sahip kişiler, sağlık geliştirme ve sağlık bilgisini aramakta da isteklidirler. Şikâyetlerini anlatırken öğrendikleri tıbbi terminolojiye ait terimleri kullanarak özgüvenlerini artırmakta, kendilerini daha rahat ifade edebilmektedirler. Düşük seviyedekiler şikâyet anlatımında eksik sağlık bilgisi nedeniyle utanma ve ayıplanma korkusuyla kendi durumlarını ortaya koyucu açık ifadeler kullanamamaktadırlar. Hastalara verilen bilgi ve talimatların uygulanmasında da aynı türde sıkıntılar dikkati çekmektedir. Sağlık okuryazarlığının düşüklüğü, kronik bir hastalığı anlatma ve tedavi talimatlarını uygulama anlamında sıkıntı yaratmaktadır. Bu da kronik bakım hizmetlerinde ciddi sorunlara neden olmakta, hastalığın yayılımı, diğer yaşamsal işlevlerde hızlı gerileme ve bozulmaya yol açmaktadır.
Sağlık okuryazarlığının artırılması, sağlık bilgisinin başarılı bir şekilde yayılması, bu bilgiyle karşılaşan bireylerin erişebildikleri sağlık bilgisini yorumlayabilme yetenekleri stratejik açıdan önemlidir (Bulduklu, 2010a:127).
Sağlık okuryazarlığında belki de en önemli nokta; iletişim hangi yönde olursa olsun, iletişim mesajının “karşı tarafın anlaşabileceği şekilde kodlanması”dır. İletiler hedef kitlenin anlayabileceği şekilde, onların bilgi gereksinimlerini karşılayacak içerik ve biçimde kodlanırsa ancak istendik etki sağlanabilecektir. Bunun ilk koşulu da hedef kitlenin mevcut durumunun iyi analiz edilmesinde gizlidir. Bu yüzden özellikle sağlık iletişimi kampanyalarında öne çıkan unsurlardan biri de hedef kitle analizidir. Sağlık iletişiminin “hedef” kişilerini Thomas (Akt.: Bulduklu, 2010a:130-132) altı kategoride sınıflandırmaktadır: (1) Tüketici, (2) Müşteri, (3) Sağlık hizmetinin alıcısı, (4) Hasta, (5) Sağlık bakım hizmetlerinin üyesi, (6) Son kullanıcı.
Ancak sağlık konulu yayıncılığa odaklanılan bu çalışmada ise hedef kitle, sağlık iletişiminin yukarıda sıralanan kategorilerinin tümünü de içine alan kitle iletişiminin hedefi konumundaki tüm kişileri kapsamaktadır. Başka bir deyişle, sağlık iletişiminin medya ile sağlık hizmeti verenlerle bu hizmetten yararlanan ya da yararlanmayan kamuoyunun tüm kesimlerini kapsayan boyutlarına odaklanmaktadır.
Sağlık okuryazarlığına medya içerikleri bağlamında yaklaşıldığında literatürde “medya içeriklerinin kamuoyu tarafından nasıl okunması ya da anlaşılması” gerektiği üzerine kimi görüşlerden söz edilebilir. Bu konudaki yazıları daha çok medyadaki sağlık konulu içerikleri değerlendiren ve eleştiren yazılarla kamuoyunun sağlık konulu içerikleri okumaları sırasında ne yapmaları gerektiğine ilişkin yazılar çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Söz konusu eleştirilere ilişkin yazı ve açıklamaları daha önceki bölümlerden hatırlayacaksınız. Ancak ikinci kısma ilişkin şu örnek anlatımlara dikkat çekilebilir:
Sütlaş (2007a: 297-299) “Okurlar için sağlık haberleri rehberi” başlığı altındaki bir yazısında şöyle demektedir:
-   “Okur ya da izleyenin sağlık tıpla ilgili bir haber ya da yayınla karşılaştığında kendisine soracağı ilk soru “bu yazı neden ya da kimin için yazılmış”, “bu yayın neden ya da kimin için yapılıyor” olmalıdır. Bu soru haberi ya da yayını çözümleme noktasında en kritik sorudur. Eğer bu soruya verilen yanıt okurun o ana ya da genel herhangi bir gereksinmesini karşılıyorsa bu haber, yazı ya da yayın önemlidir ve okunmalıdır. (…) İkinci önemli soru “söyleyen ve aktarının kim olduğu”dur. (…) Genel olarak bilgiyi veren ve aktaran kişinin sağlık-tıp alanıyla ilgisi aranmalı ve uzmanlığı sorgulanmalı, asıl faaliyet alanı olarak neler yaptığı çok iyi irdelenmelidir. Okur ve izleyici açısından üçüncü önemli nokta anlatılan ve aktarılanın “ne olduğu ve doğrulanmasının olanaklı olup olmadığı”dır. (…) Eğer bu unsurlar açık değilse, söylenenler ve aktarılanlar en azından kuşkuyla karşılanmalı, doğru olduğu hemen ve ilk anda kabul edilmemelidir. (…) Eğer basit, anlaşılabilir ve kolay algılanabilir bir şekilde anlatılıyorsa –genel olarak- bu kişiye ve erdiği bilgilerin doğruluğuna inanılabilir. Ama yalnız “güzel, heyecanlı ve tumturaklı konuşan, herkese ve her kesime atıp tutan, başkalarının yanlış, kendisinin doğru olduğunu her fırsatta vurgulayarak kendisini öne çıkaran ve bilgisinin ne kadar çok olduğunu ortaya koyan kişilerin” söylediklerine ne inanmalı ne de güvenilmelidir. (…) Sağlık ve tıpla ilgili bir haber ya da yayında okur ve izleyicinin kendisine sorması gereken son soru “ben bu aktarılandan ne öğrendim” sorusu olmalıdır. Bunu tamamlayan bir unsur da bu yayından yola çıkarak “kendisi, çevresi veya toplum için bir şey yapmalı mıyım, bana bir görev düşüyor mu” sorusuna yanıt vermektir”.

Müftüoğlu demektedir ki (2009),
-   Sağlığınızla ilgili bilgileri okurken, sağlık haberlerini değerlendirirken bunların kimler tarafından yazıldığını, hazırlandığını, bir tıbbi editörün filtresinden geçip geçmediğini, arka planda bir ilacın, doğal ürünün, tetkik sisteminin pazarlanma amacının olup olmadığını dikkatle araştırın. Yoksa (bu hocalardan birinin önerdiği yiyecekleri yemezseniz) 2012’deki Martuk faciasıyla siz de tuzla buz olur ya da üzümle, cevizle yaralarınızı azdırırsınız (!) (…)
-   Sağlık haberlerine ve sağlıklı yaşam bilgilerine ilgi sürekli artıyor. Ne var ki bu güzel gelişme bazı şarlatanların, sağlık tüccarlarının (ya da dikkati çekmek isteyen bazı bilgisizlerin) iştahını kabartıyor. Eğer bu yalancı tıp teröründen etkilenmemek veya tıp tarafından tepilmemek, yani bir tıp gazisi olmamak istiyorsanız sağlığınıza ilişkin önermeleri biraz ihtiyatla karşılamanızda yarar var.

Sezgin (2011a:146, 148) medyanın sağlık bilgilerini sunarken özellikle sağlık okuryazarlığının yetersiz seviyede olduğu bilgisi ile hareket etmesinin büyük önem taşıdığını söylemekte ve tıbbi bilgi ve terimlere hâkim sağlık profesyonellerinin sağlık editörü ya da danışmanı olarak aktif olarak (medyada) görev alması; sağlık haber ve programlarının denetiminin titizlikle yapılmasının yerinde olacağını belirtmektedir.
Bu noktada 333 sağlık çalışanı (doktor, hemşire, eczacı, diş hekimi) üzerinde yapılan bir anketin sonuçlarına da değinilebilir. Yakıncı’nın çalışmasında ankete katılanların % 91’i bu kavramı bilmediklerini söylerken, % 9’u bildiğini ifade etmiştir. Kavramı bildiğini söyleyen 29 sağlıkçıya ikinci soru olarak “Sağlık okuryazarlığı kimin içindir, sağlıkçılar için mi yoksa sağlık çalışanları dışında kalan kişiler için mi?” sorusu yöneltildiğinde, bu kavramı duyduğunu söyleyen sağlık çalışanlarının % 24’ü soruya gerçek cevabın tam tersi olan “sağlık çalışanları” yanıtını vermiştir[1].
Karagöz (2012:78) sağlık haberciliği alanında yaşanan sorunlara sağlık okuryazarlığı ile çözüm bulunabilir mi sorusuna “Kesin çözüm bulunamasa bile kişilerin kendi sağlıklarıyla ilgili bilgi ve karar verebilecek özellikte olmaları hem kendi hem de devletin sorumluluğundadır” demektedir.
Son olarak Sütlaş’ın (2007a: 263) şu sözlerine dikkat çekilebilir:
-   “Sağlık alanında, her türlü medya aracılığıyla ne kadar çok, geniş ve yaygın yayın yapılırsa yapılsın, toplumun sağlık ve tıp konularına dair bilgi ve bilinç eksikliği giderilemez. Asıl olan toplumun yaygın ve sistemli sağlık eğitimidir. Bunu sağlayacak olan yapılar öncelikle örgün eğitim yani temel eğitim okullarıdır. Hemen ardından da temel sağlık hizmetleri sırasında sunulan kişiye yönelik doğrudan sağlık eğitimidir.”



[1] İnönü Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Cengiz Yakıncı’nın yaptığı araştırmanın haberi için bkz.: “Sağlıkçıların yüzde 91’i ‘sağlık okuryazarlığı’ kavramını bilmiyor”, (5 Mart 2013). 10 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglikpersoneli.com.tr/gundem/saglikcilarin-yuzde-91i-saglik-okuryazarligi-kavramini-bilmiyor-h18161.html#ixzz2Orumtf3q