4.10.Habercilerin yaşadığı sıkıntılara Yönelik Değerlendirmeler

Sağlık haberlerindeki 10 hatayı Schwitzer (2004; Gür, 2009:88) şöyle sıralamaktadır:

1.       Sağlıkla ilgili haberlerin çok yüzeysel bir şekilde verilmesi,
2.       Tam zamanlı, işi sadece sağlık haberciliği olan muhabir bulunmaması,
3.       Sansasyonel iddiaları destekleyecek bilimsel veril bulunmaması,
4.       Haberde abartı,
5.       Kar / ticari amaç gütme,
6.       Tek kaynaktan aktarılan haberler,
7.       Temelsiz bilimsel yaklaşımlar,
8.       Onay alınmamış ürünlerin tanıtımı,
9.       Sağlık politikalarını görmezden gelme ya da az yer verme,
10.    Haberlerin bültenlerden, dergilerden, İnternet sitelerinden derlenmesi.

Sağlık habercilerinin yaşadıkları sıkıntılar konusunda da pek çok açıklama mevcuttur. Bunlar arasında örneğin Erşan (1999:17) bilgi ya da haber kaynağı bulmanın zorluğuna, konuşmak istememelerine değinmekte ve “Hep (aynı) gruba dayanarak haber yapıyoruz. Hep aynı hekimlerin isimleri gözüküyor. Bir kısır döngü kendi içinde oluşuyor” demektedir. Bu konuda Okuyan (1999:19) şöyle konuşmaktadır: “Konuşmak istememelerinin bir nedeni kişilerin ön plana çıkmasının bilimin doğasına aykırı olması bence. Bir bilim adamının bir hastalıkla ilgili olarak yayımladığı bir makaleye bakarsanız tamamen edilgen cümleler görürsünüz. Şu yapıldı, şu bulundu gibi. Oradaki olgular işte. (…) Ama gazetecilik mesleğinin doğasında tamamen bunun farklı olması, okuyan kişide duygu uyandırması, onu okumayı istemesi var. Bunun için de bence (…) bu kişiler gazetecilerle konuşmaktan, karşılaşmaktan kaçınıyorlar.” Aynı konuda Dizdar’ın (1999:24) görüşü ise şu şekildedir: “Buradaki korku, ifade edilen şeyin ters gideceği, yanlış bir şekilde aktarılacağı. Sırf ilgi çeksin diye sansasyonel haber yapmaları sık görülen bir şey. Yeterince araştırma yapılmadan, uzmana sorulmadan haber yapılması. Hatta artık öyle bir noktada ki yazım kurallarını, falanı filanı hiçe sayan, daha çok yurt dışından gelmiş küçük basın özetlerini içeriyor. Oradaki biri çalakalem çeviriveriyor.”
Haber konusu seçimiyle ilgili olarak Erşan (1999:79) “Gazetelerin sevdiği haberler var, sevmediği haberler var” sözleriyle “Yazı Kurulu”na işaret etmektedir. “Haberinizi bu kurula beğendirmek zorundasınız” diyen Erşan, “Önce başlığa bakacaklar, başlığınızı atarken sıkıntı yaşıyorsunuz. (…) Sizin başlığınız beğenilmez, (…) ondan esinlenerek veya yazının herhangi bir cümlesinden esinlenerek başka bir başlık atabilirler. (…) Sipariş konular gelir, sipariş konuları hazırlamak zorundasınız. Veya bir şablon vardır, sizden bu şablona uygun haber hazırlamanızı isterler ki bu sizi rahatsız eder etmez bu da önemli değildir. Çünkü sizin inisiyatifiniz yoktur (…) Ayrıca haber sıkıntılarımızın en önemli sebebi de dış kaynaklı haberler. (…) Bunların değerlendirilmesi de dış haberler tarafından yapılıyor.” diye konuşmaktadır. Sayfa sekreterlerinin fotoğraf altı yazıları muhabirlere sormadan yazabildiklerini de belirten Erşan (1999:80), muhabirin yayımlanan gazete üzerindeki kontrolünün sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Somer (1999:81) de yazı ile başlığın uyumsuzluğu için “sağlık muhabiri dışında gelişen bir olay” yorumunda bulunmaktadır. Son olarak Erşan (1999:17) şöyle demektedir: “Maalesef inisiyatiflerimiz düşük. Çünkü bizim üzerimizde özellikle son yıllarda katı bir hiyerarşik düzen oluştu. Yazı kuruluyla ilgimiz yok. Arada şef var, müdür var. Haberinizin kaderi sizden sonra tamamen değişebilir veya yazı kurulundan bir istek geliyor, bir şey veriliyor ve onu doğrulatmanız isteniyor. (…) Ve yazmak zorunda kalıyorsunuz. Yapabileceğiniz yegâne şey o habere imza atmamak.”
“Sipariş haberler” konusu bir başka tartışma alanıdır. Aydoğan (1999:96) şöyle konuşmaktadır: “Sipariş bize editörümüz, haber müdürümüz veya bağlı bulunduğumuz istihbarat şefinden geliyor ama onlara da özel sağlık kurumlarından, firmalardan, tanıdıkları olduğu, yakınlıkları olduğu diğer kurumlardan bu tür talepler gelebiliyor. Bunu her zaman kesin bilemiyoruz.”
Bu arada Erinç (1999:11) haberin yayımlanma sürecine ışık tutarak şunları söylemekte ve sorunu ortaya koymaya çalışmaktadır:
-   “Şimdi düşünelim, sağlık muhabirleri haberlerini yazdılar. Bu haber muhtemelen ya daha geniş bir seviş olarak çalışıyorsa kendi şefinin önüne gidecek ya da istihbarat şefinin önüne gidecek, oradan haber merkezine gidecek, sonra sayfa editörlerinin önüne gidecek. Şimdi bu haberin yazıldığı biçimde, yazıldığı uzunlukta girebilmesi bazen mümkün, bazen değil. Kısaltmak için bu yeni teknoloji zaman zaman haberlerin tümünün görülmemesi ile çeşitli aksaklıklara neden oluyor. O nedenle bazen muhabir arkadaşlar da ertesi gün yahut akşam gazetede kalmışlarsa yazdıkları haberleri tanımakta güçlük çekiyorlar.”

Güneş (1999:37) bir başka noktaya işaret etmektedir:
-   “Günümüzde halka ilişkiler şirketleri, tabi yine iyilerini bir kenara koyuyorum ama artık bizim görüşme yapacağımız insanlarla yaptığımız görüşmelerde yanımıza oturuyorlar. Fotoğrafın nereden, nasıl çekileceğine müdahale ediyorlar. Soru soruyorlar. Haber kaynağınızı yönlendiriyorlar veya bir röportajın akışı kritik bir konuya doğru akıyorsa onu değiştirmeye çalışıyorlar. Biz bu konuda kendilerine tabi ki kişisel olarak uyarıda bulunuyoruz ama bir profesyonel meslek kendi etik kurallarını kendi içinde barındırmıyorsa… (…) Çıkar ilişkisi kurmaya çalışıyorlar (…) Olay tamamen ticarete dökülüyor. Biz şimdi bir toplantıya gelen sağlık muhabirinin sayfa sayısı olarak halkla ilişkiler şirketlerinin para aldığını duyuyoruz (…) Haberin ne kadar, hangi genişlikte çıkacağı, kaç sütun-cm. hesabı olacağı, reklam bazında fiyatlandırılıyor. Yani X muhabir bu haberi çok geniş tutar, bunun üzerine gidelim, bunun karşılığa da budur gibi bir yaklaşım söz konusu (…) Akıtılan paranın hakkını vermek isteyen kurum temsilcileri bizim üzerimizdeki baskıyı giderek artırıyorlar. Gazeteciyi halkla ilişkiler şirketinin bir temsilcisi olarak görmek gibi bir yanlışın içindeler. Bu anlamda hatalı davrananlar hemen bir promosyon, bir hediyeyle bağlantı kurmaya çalışıyorlar (…) Mesela yurt dışı gezileri…”

Halkla ilişkiler alanına yönelik bu eleştirilere karşı Kadıbeşgil (1999:41) “Bu dünyanın sorunu. (…) PRCI üyesi olan halkla ilişkiler şirketleri 1985 yılında Roma’da imzalanan etik bildirgelere uyma zorunda. Sadece uymak zorunda değil, kendini bağımsız denetçilere bu çerçevede denetlettirmek zorunda.” demektedir. Kadıbeşgil (1999:45) halkla ilişkiler şirketlerinin başarı performansı olarak basında yer alan haberlerin yüzölçümleriyle ölçülmesinin artık bırakıldığını da belirtmektedir.
“İletişim fakültelerinde “sağlık haberciliği” konusunda eğitim verilmemesi” eleştirilen diğer noktalardan biridir. Bu konuda Eminoğlu (1999:20) “İletişim fakültelerinde nasıl sağlık haberi yazılır diye, bırakın başlı başına bir dersi, kısa bir bölüm olarak bile öğretilmiyor” demektedir.
Bir başka sorun “Genç ve deneyimsiz sağlık muhabirlerinin haber peşine yollanması ve bunun yol açtığı sıkıntılar (Minareci, 1999:20)” şeklinde tanımlanmaktadır. Gazetelerde sağlık muhabirlerinin bir şefi ya da editörünün olmaması ve kontrolün olmaması nedeniyle yanlışların yayılması da bir başka önemli unsur olarak ifade edilmektedir (Minareci, 1999:20).
Kuru ve Tılıç (2003:253-254) da medyadaki sağlık haberciliği anlayışının biraz da sağlık konularındaki cehaletten beslendiğini belirtmektedir. Bu konuda hiçbir eğitimi olmayan ve birikimi bulunmayan genç muhabirlerin eğitim-sağlık haberlerini yapmak üzere görevlendirildiklerini, onların da medya kuruluşlarının da yönlendirmesiyle “acayip, ilginç, mucize” türünden haberler yaparak haber yayınlatabileceklerini öğrendiklerini, medyanın da sağlık alanında yarattığı tahribatın farkına varmadan, uzman muhabirler istihdam etmeden, danışmanlar edinmeden ve bu çabalar da maliyeti arttırıcı bulunduğu için bunlara rağbet etmeden yayın yaptığını dile getirmektedirler. Bu çerçevede sağlık haberciliğinin mutlaka alanında uzmanlaşmış gazeteciler ve onların tıp çevrelerinden uzman kişi ve kurumlarla ilişkisi temelinde yapılması gerektiğini vurgulamaktadırlar.
Öte yandan sağlık muhabirlerinin yaptıkları haberlerin kimi hekimler tarafından eleştirilmesi de eleştiri konusu olmuştur. Bu konuda Erinç (1999:16) şöyle demektedir: “Bazı hekimler ‘bu haber böyle yazılır mı’ şeklinde gazetecilik öğretmeye çalışıyorlar gazetecilere. Hâlbuki onun yerine gazetecilerin sorduğu sorulara verdiği cevapları onun diline, gazetecilik diline çevirmesi lâzım. Yani hukukta ve tıpta özellikle terminoloji farklı, kavramlar çok farklı. O nedenle o tarafa gereken anlayışı göstermiyor kimi hekimler. (…) ‘böyle gazetecilik yapılmaz diye gazeteciliği yargılıyorlar.”
İyi sağlık muhabiri olmanın kriterleri konusunda ise Güneş (1999:39) şu tanımı vermektedir:
-   “Haber atlatan, konusuna hâkim olan, işini iyi bilen, kendini yenileyen” yanıtları dışında “ama çalıştığımız kurumlar için çoğunluğunda ne yazık ki bu böyle değil” diyerek diğer kriterleri şöyle sıralamaktadır: “İyi sağlık muhabiri iş bitiren sağlık muhabiri, gazetenin sağlık angaryalarını halleden, gerektiği zaman gazete çalışanları veya yakınlarının (poliklinik işlerini) yapan veya ücretsiz tedavi ettiren, ücretsiz tedavi ettirmeye zorlanan, indirin sağlamak zorunda bırakılan gazeteci.”

Konunun bir başka “eksik” yanı da Türkiye’de sağlık konulu yayıncılık üzerine yapılan çalışma ya da araştırmaların henüz “oldukça az” sayılabilecek düzeyde bulunmasıdır. Bu konuda çalışma yapan araştırmacılar, sağlık konulu yayınların “yeterli olmadığını” ifade etmektedirler (İşak, 2008; Çolak ve Ersoy, 2007; Hoşgeçin ve Tozkoparan, 1995). Sağlık konulu yayıncılık üzerine Türkiye’de dikkati çeken çalışmalar aşağıda ayrı bir başlık altında ele alınmıştır.
Günümüzde sağlık haberciliği alanının ayrı bir uzmanlık alanının konusu olup olmadığına ilişkin tartışmada artık olumlu kanaatlerin daha yaygın biçimde kendisini gösterdiği görülmektedir. Bu alanın elbette diğer habercilik uygulamalarından farklı özellikleri söz konusudur.
Sütlaş’a göre (2007a: 193) “Sağlık ve tıp haberleri bu alanda gerekli bilgi ve deneyimi almış, uzmanlaşmış gazeteci ve haberciler tarafından hazırlanmalı ve onlar aracılığıyla verilmelidir.” Uzman bir gazeteci; bir hekim kadar olmasa bile alanın temel bilgileri yanında, insanların yaşamlarını ve sağlıklarını ilgilendiren konularda sürekli olarak bilgilerini tazelemek, yenilemek zorundadır (Sütlaş, 2007a: 223). Bir gazetecinin başarısı ise önemli haberlerde doğru yer ve zamanda doğru haber kaynaklarına ulaşarak gerekli bilgiyi alabilmesi ve onları okura doğru aktarabilmesiyle ölçülür (Sütlaş, 2007a: 216). Sütlaş (2007a: 244) “Sağlık habercisi haberinin tümünden sorumlu olmalı ve haberine her şeyiyle sahip çıkabilmeli ve yazısının altına güvenle imzasını atabilmelidir.” demektedir. Sütlaş (2007a: 229-238) ayrıca sağlık haberi yazarken dikkat edilmesi gereken noktalara ve sağlık haberi konularına da değinmektedir.
Örneğin sağlık ve tıp haberciliğinin diğer haber türlerinden farklı olarak “kamusal yarar” açısından değil “toplumsal ya da bireysel zarar” açısından değerlendirilmesi gerektiği kaydedilmektedir. Sütlaş (2007a: 171-172) “Aktarılanlar yanlış, eksik olduğunda ya da anlaşıldığında genellikle sağlık hali ve yaşamın olumsuz etkilenme olasılığı söz konusudur. Bu koşulda yazıyı yazan ya da yayınlayanın olumsuz sonuçları öngörüp haberini ya da yayınını buna göre oluşturması gereklidir.” demektedir. Sütlaş (2007a: 173) şunları söylemektedir: “Bir haber tek bir kişinin bile yaşamında bir olumsuzluk doğuracaksa, bunun haber olup olmaması, yayınlanıp yayınlanmaması en az iki kere düşünülmelidir. Bu yayının sonucundan yararlanma olasılığı olan çok kişi olsa bile!”
Sütlaş (2007a: 265) “Sağlık haberciliği ve yayıncılığına tıpkı koruyucu hekimlik bakışıyla yaklaşılmalı; sorunları yaratacak durumu öngörerek, onların oluşmasını engelleyecek bir tutum içinde olunmalıdır” diye kaydetmektedir. Onun ifadesiyle “Sağlık ve tıpla ilgili olarak bir haber ya da yazı yazan gazeteci öncelikle ‘Bu haberi ya da bilgiyi neden veriyorum’ sonra da ‘bu haberden ya da yazıdan kamuoyunun, okurun, dinleyenin ya da gözleyenin ne öğrenmesini ve nasıl yararlanmasını istiyorum” sorunlarını sorup net olarak yanıtlamalıdır. Bu iki sorunun da kendince açık ve anlamlı bir yanıtı varsa o zaman bu haber ve yazıyı yazmaya soyunmalıdır (Sütlaş, 2007: 229).”

Öte yandan sağlık haberciliğinin gücü konusundaki Schuchman’ın (2002) araştırmasına da dikkat çekilmelidir. Bazı durumlarda, araştırmacı gazeteciliğin etkisiyle sağlık sistemi alanında yasal ve siyasi etkiler de gözlenmiştir. New York Times, Los Angeles Times, Washington Post, Boston Globe’un sağlık alanındaki araştırmacı habercilik örnekleri bir takım yasal soruşturma ya da düzenlemeyi beraberinde getirmiştir.