Demet Demirkır’ın
(2012) “Sağlık Haberleri Halkın Sağlığını Nasıl Etkiliyor?” başlıklı
yazı dizisinde sağlık habercileriyle yapılan görüşmelere yer vermiştir. Yazı
dizisindeki görüşler arasında; sağlık muhabirliğinin ortada kalan bir alan
olduğu, sağlık haberlerinin daha çok stajyer muhabirlere yaptırıldığı,
uzmanlaşmanın öneminin yeni idrak edildiği, programlarda doğruluğu tartışılır
bilgilerin yer aldığı, tiraj ve reyting kaygısının haber seçimine yön verdiği,
sağlık muhabirlerinin haber konularını özgürce seçemediği, hastane halkla
ilişkilerinde yanıltıcı bilgilerin olabildiği, etik kuralların gözetilmediği
gibi noktalara işaret edilmiştir.
“Televizyon eleştirmeleri sağlık programları
için neler söylediler” başlıklı Demirkır’ın (2009) söyleşi yazısında Sabah
gazetesinden Yüksel Aytuğ, televizyon kanallarının görselliği yeterince
kullanmadığını ve konuk uzmanların televizyon dilini yeterince bilmediklerini
söylemiştir. İlaç reklamlarının serbest bırakılması durumunda reklam
potansiyelinin artacağını ve sponsorların sayısının çoğalacağını belirten
Aytuğ, “Bazı program sunucularının özellikle kendi yaptıkları diyetleri
ballandıra ballandıra anlatmalarını, aktarda buldukları tüm otları, börtü böceği
‘çare’ diye fütursuzca izleyicilerine tavsiye etmelerini son derece sakıncalı
buluyorum. ‘Alternatif tıp’ ya da ‘doğadan çareler’ adı altında çeşitli
madrabazların ekranda kendilerine yer bulmalarını veya kocakarı ilaçlarının yan
tesirlerine hiç değinmeden ‘şifa’ diye sunmalarını son derece sakıncalı
buluyorum.” demiştir. Aynı yazıda Posta gazetesinden Mesut Yar da “Bumerang
gibi bir şey bu temada program yapabilmek. Dolayısıyla sahibini vurmadan önce
sözün ve bilginin tartışılması gerekiyor. Eskiden sayıları azken yani, daha
iyiydi sanırım sağlık programları. Şimdi daha çok doktorların reklam açılımı
yapmak için bir mecra görünümünde ve çok da güvenilir değil” diye
konuşmaktadır. Tercüman gazetesinden Tuna Serim ise “Bence bu tür programların
sayısı az bile, çünkü Türkiye’de eğer paranız yoksa hastalıkları konusunda
aydınlanamıyorsunuz. Hastanın bilgilenme hakkı var ama doktorların işleri o
kadar çok ki, bunları anlatmaya fırsat bulamıyorlar (…) Doktorların bırakın
hasta bilgilendirmelerini, akıl sağlıklarını nasıl koruduklarına bile
şaşıyorum. Bu nedenle de TV’lerde yapılan sağlık programları yararlı.” şeklinde
görüşünü açıklamaktadır. Programların her geçen gün iyiye gittiğini söyleyen
Bugün gazetesinden Aykut Işıklar da “Giderek halkın anlayabileceği şekle
geliyorlar. Doktorlar ve sunucular daha bilinçli. Latince kelimeler yerine halk
dili kullanmaya başladılar. Ancak bu halkı düşünerek TV yönetimleri tarafından
bilinçli mi yapılıyor? Hayır. Bunu söyleyemem. Güçlü hastaneler, ilaç firmaları
etkili oluyor. Ne kadar çaktırmasalar da…” diye konuşmaktadır.
Yukarıda sıralanan uyarı ve eleştiriler, resmi kurumların ve
sivil toplum kuruluşlarının konuya yönelik duyarlılıklarını ortaya koymaktadır.
Kamuoyunun ya da halkın da medyadaki sağlık konulu yayınlara yönelik
tepkilerini RTÜK’e yapılan başvurulardan öğrenmek mümkündür. Yüksel, Öğüt ve
Kaya’nın (2011) “Radyo ve Televizyonlardaki Sağlık Konulu Yayınlara Yönelik
RTÜK’e Yöneltilen Bildirimler Üzerine Bir İçerik Analizi” başlıklı çalışması,
bir anlamda, kamuoyunun sağlık konulu yayınlara yönelik tepkisini
tanımlamaktadır. Çalışmada radyo ve
televizyon yayıncılığı alanında düzenleyici ve denetleyici kurum olan Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)’na sağlık konulu yayın içerikleri nedeniyle
yapılan bildirimlerin (görüş, beğeni, eleştiri ve isteklerin) neler olduğu
sorusuna yanıt aranmıştır. RTÜK İletişim Merkezi’nin 444 1 178 numaralı
telefonuna 2009 yılı içinde yapılan 784 sağlık konulu bildirim içerik analizine
dayalı olarak 7 ana kategori (bildirim sağlık konusuyla ilgili mi, ifadenin
niteliği, araç, yayın türü, program türü, bildirimin konusu ve ifade) ile 96
alt kategori çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bulgular, bildirimlerin tamamına
yakınını (%93) şikâyet/eleştirilerin oluşturduğunu ve daha çok reklam kuşakları,
haberler, diziler ve eğlence/magazin programlarının bu bildirimlere konu
olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bildirimlerin büyük çoğunluğu ulusal yayınlara
yöneliktir. En fazla şikâyet/eleştiri ise reklam kuşakları haberler ve diziler
üzerinedir. En çok “sigara yasağı ve uygulamaları” şikâyet/eleştiri konusu
edilmiştir. İsteklere ilişkin olarak ise “sigara yasağı ve uygulamalarına
ilişkin görüntülerin yasaklanması” ve “domuz gribi salgını konusunda toplumu
paniğe sevk eden abartılı yayınlar yapılmaması” gelmektedir. En çok, programlara ilişkin rahatsızlıklar ifade
edilmekte; özellikle hastaların, yakınlarının veya sağlık çalışanlarının
rencide edildiği dile getirilmektedir.
“Bilinçli hasta, doğru sağlık haberleriyle olur” başlıklı
yazısında Yasemin K. Şahinkaya (2007) ise “insanların yanlış yönlendiren”
içerikleri eleştirmekte, “tıp menşeili kişilerin habercilik yapmasının doğru
olacağı” kanaatinin doğru olmadığını açıklamakta ve konuyla ilgili
gazetecilerin görüşlerine yer vermektedir. Yazıda dönemin Eğitim ve Sağlık
Muhabirleri Derneği (ESAM) Başkanı ve NTV Sağlık Editörü Sibel Güneş hekimlerin
“hekim düşmanlığı” algısının yanlışlığını açıklamakta, sağlık alanında haber
kaynaklarına erişmede yaşanan sıkıntıları dile getirmekte ve editöryal sürecin
önemine işaret etmektedir. Uzmanlık derneklerinin haberciler için danışma
kurullarını oluşturmalarının sancıyı azaltacağını söyleyen Güneş, doktorların
da medyayı kamuoyu yararına kullanmayı öğrenmeleri gerektiğini ve gerektiğinde
açıklama yapacak refleksleri geliştirmek zorunda olduklarını dile
getirmektedir. Gazetecilerin eğitimine de değinen Güneş, “Hekimler sağlık
muhabirlerinin tıp eğitimi almaları gerekir gibi bir yanılgı içerisindeler”
demekte ve şunları söylemektedir:
- “(…)
Özellikle hekimler sağlık muhabirlerinin tıp eğitimi almaları gerekir gibi bir
yanılgı içerisindeler. Tıp eğitimi alırlarsa bu işi çok düzgün yaparlar gibi
bir yanılgı var. Hayır, hiç de öyle değil… Bu eğitimi almış insanlar çok iyi
yazabilseler, çok iyi halkla paylaşabilselerdi bu başka bir şey olurdu.
Gazetecilik bir bilginin halkla en iyi paylaşma biçimini geliştiren bir
meslektir. Ben doktor bakış açısının herhangi bir bilgiyi sağlıklı bir şekilde
vatandaşa yansıtamayacağını düşünüyorum. Çünkü en güçlü hastanın en zayıf
doktor karşısında bile zayıf olduğu kanaati hâkim. Çünkü hasta hekim
ilişkisinde denge daima doktorun lehinedir. Bu ilişki içerisinde hâlâ
Türkiye’de Tanrı-kul ilişkisi olduğuna dair yaygın bir kanaat var. Bunu belli
bir eşitlik seviyesine taşımak için de çalışmalar var. Bu konu yurtdışında da
tartışılan, üzerinde çalışmalar yapılan bir konu. Doktorların hastalarını ilk
dinleme sürelerinin bir dakikayı aşmadığı gibi bir rakam var. Onun için bu işi
sağlık habercisinin yapması en doğrusu… Sağlık habercileri de kendilerini bu
alanda sürekli güncelleyecek, yenileyecekler. Haber kaynaklarını değişik
kesimlerden ve her kuruma eşit mesafede davranarak bulacaklar. Ama doktorlar,
uzmanlık dernekleri ve meslek örgütleri de bu konuda istekli olacaklar.
Doktorların iletişime olan ilgisi hastasını iyi bilgilendirmeyle ilgili olmalı.
İnsan sağlığı ile ilgileniyorlar ve çok önemli bir iş yapıyorlar. Belli bir
süre sonra şöyle bir kanaat gelişiyor. Bazı hekimler her işi en iyi
yaptıklarını düşünmeye başlıyorlar. En iyi gazeteciliği, en iyi televizyon
programını kendilerinin yaptığını düşünüyorlar. Olay bu kadar basit değil!
Gazeteci tıbbın tek branşı ile değil onlarca alanıyla ilgili. Doktorların takip
edemediği onlarca uzmanlık alanındaki gelişmeyi takip edip ve sürekli haber
yapıyor. Onlar hasta bakarken gazetecinin ne kadar toplantıya katıldığını, ne
kadar insanla görüştüğünü, ne kadar okuduğunu göz ardı ediyorlar. Birçok
bilgiyi sağlık habercisinden duydukları da oluyor. Sağlık habercilerini iyi
algılayıp, bilgiyi iyi paylaşan dernekler ya hekimler bunun sonuçlarını
alıyorlar zaten. Kendi problemlerini iyi anlaştıkları zaman kamuoyunda bir
platform oluşuyor ve çözüme giden süreç hızlanıyor (Akt.: Şahinkaya, 2007).”
Doğru sağlık haberciliği için ne yapılması gerektiği
noktasında Güneş, şunları söylemektedir:
- “Kamu
kurumlarında mutlaka Halkla İlişkiler birimlerinde gazetecilik kökenli
insanların istihdam edilmesi gerekiyor. Gazeteciyle bilginin talep edildiği gün
paylaşılması gerekiyor. Bilgiyi paylaşırken tıbbî terimlerin Türkçe karşılıklarının
önceden düşünülerek paylaşılmasını öneriyoruz. Haberleri paylaşırken sağlık
habercilerinin tercih edilmesini öneriyoruz. Bilimsel tartışma konusu olan
noktalarla da ilgili hem hekimler açısından hem de medya açısından güvenilirlik
çizgisinin aşağıya çekilmemesi için konu sıcakken o konuyla ilgili görüşün kısa
sürede paylaşılması gerekiyor. Tartışmalı konularda gerçek bilimsel açıklamalar
üç ay sonra falan yapılıyor.
İletişim Fakültesinden mezun olan insanların istihdam edilmesi ve gazetelerde özellikle bu konuda servisler oluşması gerekiyor. Çünkü eğitimle ilgili servisler var, sağlık da eğitim kadar dinamik bir alan ve gerçekten insanların birebir ilgilendikleri bir alan. Vatandaş bunu hak ediyor. Bu konuda hem gazete yönetimlerini hem de sağlık meslek örgütlerinin yapması gerekenler var (Akt.: Şahinkaya, 2007).”
İletişim Fakültesinden mezun olan insanların istihdam edilmesi ve gazetelerde özellikle bu konuda servisler oluşması gerekiyor. Çünkü eğitimle ilgili servisler var, sağlık da eğitim kadar dinamik bir alan ve gerçekten insanların birebir ilgilendikleri bir alan. Vatandaş bunu hak ediyor. Bu konuda hem gazete yönetimlerini hem de sağlık meslek örgütlerinin yapması gerekenler var (Akt.: Şahinkaya, 2007).”
Esra Tüzün de aynı yazıda “biz sağlık habercileri, akıllı
hasta yaratıyoruz” demekte ve şöyle kaydetmektedir:
- “Biz
sağlık haberlerini doktorlara yazmıyoruz hastalara yazıyoruz. Onların egosunu
tatmin etmek için yapılmış sayfalar, haberler değil sağlık haberleri, sağlık
sayfaları. Reklamlarını yapmak gibi bir niyetimiz kesinlikle yok. Eğer bu yola
kayarsak, yanlış yapmış oluruz ki bu zaman zaman istemesek de olabiliyor. Onun
için doktorların bu konuda çok da tatmin olmaları gerekmiyor açıkçası…
Haberleri beğenmemeleri çoğu zaman anlatım dilinin basit gelmesinden
kaynaklanıyor. Bunu bir doktorun
anlatması çok zor. Anlatmak işi, uzmanlık gerektiriyor ki bu konunun da
uzmanları bizleriz. Dünyada da sağlık haberlerini doktorlar yapmıyorlar (Akt.:
Şahinkaya, 2007).”
“Doktorların iletişim eğitimi almaları şart” diyen Tüzün,
doktorların bildiklerini ama anlatamadıklarını söylemekte ve anlatamadıklarını
da kabul etmediklerini belirtmektedir (Akt.: Şahinkaya, 2007). Türkiye’de
doktorların “sen bana güven” dediklerini ama açıklama yapmadıklarını ifade
etmektedir. Oysa doktorların tüm ayrıntıları hastalarına anlatması gerektiğini
dile getirmektedir. Tüzün, “En doğru sağlık haberinin çıkması için editörlük
anlayışına geçilmesi gerektiğini” söylemektedir.
Son olarak 2002-2013 yılları arasında Sağlık Bakanı olarak
görev yapan Recep Akdağ’ın görüşlerine yer verilebilir. Akdağ, sağlık
haberciliğini diğer haber türlerinden ayıran unsurun “insan” olduğunu belirterek
“Sağlık haberlerinde bilginin ağızdan çıktıktan sonra, yazı olarak veya
televizyon programında dile getirildiğinde, geriye dönüşünün çok zor olduğunu
unutmamalıyız. Başka konularda düzeltebilirsiniz, ancak sağlık konusunda geriye
dönüşü sağlamak çok zordur. Onun için sağlık haberlerinde dikkat edilecek
birinci unsur, haberin meydana getirebileceği tahribatı çok iyi hesaplamaktır.
Her haberin kontrol edilmeye ihtiyacı vardır, her haberin ayaklarının sağlam
olması gerekir (Akdağ, 2012:16)” demektedir.
Bakan Akdağ (2012:16), sağlık muhabirliğinin de “mesleğe ilk
başlayan çömez muhabirlerin” işi olmaktan çıkıp artık “pişip uzman olan”
muhabirlerin işi halen gelmeye başladığını belirtmektedir.
İdeal bir sağlık haberinin nasıl olması gerektiği noktasında eski
Bakan Akdağ (2012: 17) “İçinde doğru bilgiler barındırmalı, nüansları doğru
olmalı. Benim 3-5 yıldır fark ettiğim sağlık alanında habercilik ve reklam
çizgisi üzerinden giderek inanılmaz derecede umut tacirliği yapılıyor (…)
Hiçbir tedavi edici özelliği olmayan bir gıda takviyesi ürün ‘hastalığa çözüm
buluyor’ diye haber yapılmaya başlandı. Reklam karşılığı haberler bunlar ve
bunlara da çok dikkat etmek gerekiyor” demektedir.
“Sağlık haberinin başlığı spor haberi gibi atılamaz. Sırf
sansasyonel yaklaşım olsun insanların dikkati çekelim diye yazılamaz.” diyen
Bakan Akdağ (2012:17) , “Yazılı basında tahribat %30 ise görselde bu oran %1000
oluyor. Algıların açık olduğu durum televizyon programlarıdır. Para karşılığı
programa çıkartılan konuklar yerine televizyonların hayatını devam ettirmesinin
başka yolları aranmalı. Etik bir yol bulunmalı ve para karşılığı çıkan konuğun
parasını başka yoldan kazanması önlenmeli.” Demektedir.
Sosyal medyanın da günlük yaşamda artık etkili hale geldiğini
belirten Bakan Akdağ (2012:18), “Hız felaket olabilir. Yani bir Tweet herkese
ulaşıyor, o akşam televizyon programlarına taşınıyor ve ertesi gün gazetelerde
yazıyor. Kartopu gibi büyüyerek gidiyor. Başında yapılan doğru ise doğrunun
büyümesinde sakınca yok. Ama başında atılan adım yanlışsa bu çok riskli bir hal
alabilir. Bunun kontrolü de diğer dergi ve gazetelerin kontrolü gibi
olmayabilir. Sosyal medyadaki yanlışlık, gazete veya televizyondan daha zor.”
Demektedir.
Denetim konusunda Bakan Akdağ (2012:18) “Medyanın sağlık konulu
haberleri ve aktiviteleri denetlenmesi mümkün değil. Herkesin sorumluluğu
olduğu bilincini oluşturmak lâzım. Bize düşen yönüyle, bilgileri daha hızlı
paylaşmalıyız: Bilgilendirici ve bilinçlendirici olmalı. Devlet olarak
denetleme olmadan, Basın Konseyi gibi bir oluşum olabilir” demektedir.
Konunun tartışmalı bir yanı da “ek gıda” ve “ilaç” tanımları
çerçevesinde görülmektedir. Örneğin Giritlioğlu (2001:53) Sağlık Bakanlığı ile
Tarım Bakanlığı’nı ilgilendiren bu konunun “iki devlet kurumuna yakışmayacak
ölçüde ciddi tartışmalara yol açtığını” belirtmektedir. Çünkü bir ürüne Tarım
Bakanlığı tarafından “ek gıda” denilmesi, o ürünün reklamının yapılmasına izin
verilmesi anlamına gelmektedir. Aynı ürünün “ilaç” kategorisinde tanımlanması
ise Sağlık Bakanlığı’nın devreye girmesini gerektirmektedir ki bu durum da bir
ilacın reklamı yapılamayacağı için söz konusu reklamların ya da tanıtımların
yasaklanması anlamına gelmektedir.
“Medyanın yeni reyting starı: Tıp Haberleri” başlıklı
yazısında Günaydın (1999) tıp konusundaki haberlerin “iki ucu keskin bıçak
gibi” olduğunu belirterek “Çok önemli konularda kamuoyunu aydınlatmak ve
eğitmek mümkün olabileceği gibi verilen bilgiler eksik, yanlış yorumlamaya veya
yönlendirmeye uygun ise tehlikeli hale dönüşebilir” demektedir. Günaydın
“medyanın ve tıp çalışanlarının da bu konuya artık Televole standartlarını terk
ederek hak ettiği ciddiyetle yaklaşmasının zamanı geldi. Önce tıp
çalışanlarının ünlü olmak, reklam yapmak uğruna medyayı kullanma aymazlığını
terk etmesi gerek belki de. Bilimsel sorumlulukla yazılan ve olası sonuçları diskkate
alınarak basılan yazılarla, ülkemizin en ihmal edilmiş konularından biri olan
sağlık eğitiminin basın yoluyla verilmesi ele geçebilecek en büyük şanstır”
diye yazmaktadır.
Sonuç olarak bu bölümde sağlık konulu yayıncılığa ilişkin
literatürde öne çıkan temel kavramlar ile temel çalışmalar ve ortaya çıkan
farklı görüşler tanımlanmıştır. Bundan sonraki bölümde ise kaynak kişilere
yönelik çalışmaya yer verilmektedir.