Literatürde medya içeriklerinin nasıl hazırlandığı ya da belirlendiği
sorusuyla başlayarak bu içeriklerin belirlenmesine etkide bulunan unsurların
neler olduğu sorusuna odaklanan pek çok çalışma mevcuttur (Yüksel, 2001:70-93).
Büyük fotoğrafı görmek adına “medya içeriklerini etkileyen unsurlar” bağlamında
Shoemaker ve Reese’nin (1991) sınıflandırmasından söz edilebilir. Bu hiyerarşik
sınıflandırmada “medya çalışanlarından kaynaklanan bireysel unsurlar”,
“medyanın çalışma düzeninden kaynaklanan medya rutinleri”, “kurumsal amaçlar”,
“kurum dışı unsurlar” ve “ideoloji” başlıklarının her biri diğerinin üzerinde
ve daha geniş ölçekte tanımlanmaktadır. Medya içeriklerinin bu süzgeçlerden
geçerek oluştuğu açıklanmaktadır. Sağlık konulu yayın içeriklerini de söz
konusu unsurlar bağlamında tanımlamak mümkündür.
Bu anlamda öncelikle Park, Len- Rios ve Hinnant’ın (2009) “iç ve dış unsurların” sağlık habercilerinin
bilişsel ve davranışsal tutumlarını nasıl etkilediğini konu alan çalışması
önemlidir. Çalışmada 309 Amerikalı haberciye uygulanan anket çerçevesinde
bireysel düzey, (gazetecinin cinsiyeti, sağlığa kişisel ilgisi, eğitim geçmişi
ve gazetecilik deneyimi), medya rutinleri düzeyi (haber başlıkları, medikal
dergi kullanımı ve diğer medyaya güven) ve organizasyonel düzeye (gazete piyasa
düzeyi) ilişkin sorular yöneltilmiştir. Bulgular bireysel düzeyin haber
içeriklerine etki edebildiğini ortaya koymuş, medya rutinleri düzeyinin haber
içeriklerini sınırlandırdığı ve aynı sağlık konularının tekrar tekrar
işlenmesinin nedeni olduğu, kurumsal düzeyde ise kurumun çıkarları ve finansal
durumun haber değerlendirmede öne çıktığı belirlenmiştir.
Türkiye’de sağlık haberi içeriklerini etkileyen unsurların
belirlenmesine yönelik ise proje kapsamında da desteklenmiş olan ve halen devam
eden bir çalışma bulunmaktadır[1].
Konuyu özetlemesi açısından Kuru ve Tılıç’ın (2003:261)
Türkiye’deki dönüşüme ilişkin şu değerlendirmesine bakılabilir:
- “1980’ler
sonrası Türkiye’de medya sahiplik yapısı ciddi dönüşümler geçirmiş ve
geleneksel gazeteciler aile medya sahipliğinden çekilirken, medya dışında her
alanda faaliyet gösteren büyük holdingler bu alana girmişlerdir. Bu süreç
Batı’da da benzer bir şekilde işlemiş ve aşırı ticarileşme medyanın evrensel
sorunlarından biri haline gelmiştir. Aşırı ticarileşmenin doğal sonucu medyanın
kamusal sorumluluklarının ticari kar kaygılarının gerisine itilmesidir. Medyada
dolaysız yoldan kar etmek için tiraj ya da reytinglerin artırılması
gerekmektedir. Bu zorlama ilginçliğin en önemli haber ölçütü olmasına yol
açmış, sağlık haberlerinde de ilginçlik doğruluktan daha fazla itibar edilen
bir ölçü olmaya başlamıştır. Öte yandan da tiraj artırmanın bir yolu en geniş
kesimlerin doğrudan ilgi duydukları konuları işlemektir. Bu yüzden haber
müdürleri ya da televizyon yöneticileri kendilerine NS (Multiple Skleroz) veya
Behçet Hastalığı konusunda bir haber yapmayı öneren muhabirlerden çok daha az
kitleyi ilgilendiren bu konuları boş verip daha geniş kesimleri ilgilendiren
kanser, kalp, kısırlık gibi konularda haber yapmasını isterler. Sürekli aynı
konuları haberleştirme ve bu arada da ilginçlik yakalama baskısı, kaçınılmaz
olarak muhabiri saçmalamaya götürmektedir. Tepeden gelen bu baskılara direnmek
ancak muhabirin uzmanlığı, birikimi ve kurumdaki kıdemi oranında mümkün
olabilmektedir.”
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanlarından Orhan Erinç
(1999:11) de bir konuşmasında şöyle demektedir: “Bizde kitle iletişim araçları,
istisnalar kaideyi bozmaz ama genelde holdinglerin parçası haline geldi ve bu
holdinglerin içerisinde bir kısmının sağlık hizmetleri veren hastaneleri de
var. Tabii bu ve basındaki yoğunlaşma bizim meslek etiğimizi de zaman zaman
hatta bazen çok sık şekilde etkiliyor.”
Öte yandan bu alandaki tamamlanmış bir çalışma olarak Neriman
İlhan’ın (2001) “Medya ve Sağlık Sektöründe Özelleştirme: Medya Sahipliği ve
Sağlık Haberleri İlişkisinin Çözümlenmesi” başlıklı yüksek lisans çalışması
dikkati çekmektedir. Çalışmada mülkiyet-içerik ilişkisi bağlamında sağlık
alanında yatırım/mülkiyeti tespit edilen medya kuruluşlarının sağlık sektöründe
özelleştirme sorununa ilişkin olarak haber içeriklerinde özelleştirme yanlısı
tutum izleyip izlemedikleri irdelenmiştir. Medya holdinglerinin mülkiyet
yapıları ile sağlık sektöründeki özelleştirme yanlısı haberler arasındaki
ilişki eleştirel ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde, siyasal, ekonomik ve
ideolojik bütünlüğü içerisinde değerlendirilmiştir. Çalışmada eleştirel ekonomi
politiğin medya alanındaki yansımaları bağlamında özellikle 1980’li yıllardan
başlayarak medyanın yeniden yapılanması, medyada tekelleşme ve yoğunlaşma ile
medya holdinglerinin sermaye yapısı ve haber içerikleri üzerindeki etkisi
irdelenmiştir. Bu bağlamda, sağlık sektöründeki özelleştirme/yeniden yapılanma
sürecinin temel özellikleri incelenmiş; sektördeki özelleştirmenin
çözümlenmesinde önemli olan konu/temalar tespit edilerek, bunlara uygun haber
kategorileri oluşturulmuştur. Bu kategoriler üzerinden sağlık sektöründe
yatırım/mülkiyeti olan Milliyet ve Türkiye gazeteleri ile alanda
yatırım/mülkiyeti olmayan Cumhuriyet gazetesi karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.
Çalışmada sağlık sektöründeki özelleştirme sürecinin sektörde
yatırımı/mülkiyeti olan yayın organlarının olmayandan farklı olarak
özelleştirme yanlısı ve kamu sağlık sisteminin olumsuzlanması yönünde içerikler
yayımlandığı belirlenmiştir. Bu çıkarsamanın gazetelerin sağlık sektöründeki
mülkiyet/yatırımlarından kaynaklandığı söylenebileceği gibi farklı nedensellik
bağları kurulabileceği de vurgulanmıştır. Araştırma örneklemi çerçevesinde
seçilen gazetelerin yayın politikaları ve ideolojik yönelimleri (Milliyet ve
Türkiye gazetelerinin liberal ekonomiye, Cumhuriyet gazetesinin ise devletçi
ekonomiye yatkın olması) sağlık sektöründe özelleştirmeye yönelik haber
içeriğinde dikkate alınması gereken olgular şeklinde yorumlanmıştır.
[1]
Proje kapsamında Ferihan Özmen halen bu konuda Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü’nde doktora tezi hazırlamaktadır.