4.7.Etik Konulu Araştırmalar

Sağlık konulu yayınların etik açıdan irdelenmesi akademik açıdan da oldukça fazla ilgi gören alanlardan birini oluşturmaktadır. Proje kapsamında konunun öneminden hareketle Öğr. Gör. Asuman Kaya “Sağlık Konulu Yayıncılıkta Etik İlkeler” başlıklı doktora tezine 2012 yılında başlamış ve proje haline getirilen tez önerisine Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Destek Komisyonu tarafından da destek sağlanmıştır.

Mevcut literatürde, Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde hazırlanmış bir yüksek lisans çalışması olarak Hatice Nihal Tanyeli’nin (1999) “Basında Yer Alan Sağlık Haberlerinin Etik İlkeler Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı tezi dikkati çekmektedir. Çalışmada sağlık haberlerinin tıbbi etik kurallara uygunluğu ve sağlık konusunda yeterli bilgi aktarımı olup olmadığı araştırılmıştır. Bu amaçla yüksek tirajlı günlük gazetelerden ikisi olan Hürriyet ve Zaman gazeteleri 31 gün süre ile incelenmiştir. Haberlerin gazete sayfasında kapladığı alan hesaplanmış ve haber içerilerinin etik kurallara uygunluğu irdelenmiştir. Sonuçta Hürriyet’te %1.24 ve Zaman’da %0.56 oranında sağlık haberlerine yer verildiği ve etik kurallara uygun sağlık haberlerinin yazıldığı tespit edilmiştir.
Cengiz’in (2006) “İnternet ve Etik: Örnek Bir Uygulama Alanı Olarak Sağlık İletişimi” adlı makalesinde Türkçe e-terapi hizmeti veren siteler web etiği çerçevesinde eleştirel bir bakışla değerlendirilmiştir. E-sağlık ve etik söz konusu olduğunda web sayfalarında uyulması gereken etik kodlar üzerinde henüz yeterince durulmadığı ve konuyla ilgili etik kodların geliştirilmemiş olduğu savunulmaktadır. Sağlıkla ilgili sitelerdeki e-etik kodlar yazarların yetkisi, tamamlayıcılık, gizlilik, atıfta bulunma, doğrulanabilirlik, kaynağın şeffaflığı, sponsorluğun şeffaflığı ve içerik ile reklam politikasında dürüstlük olarak belirlenmiştir. Makalede sanal ortamda Türkiye’deki e-sağlık gelişime paralel hızda artan sayıda sağlık sitelerini bağlayıcı etik kodların süratle geliştirilmesi ve uygulamaya geçilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Hayran ve Özdemir (2011) “Sağlık Haberlerinin İçerik Analizi ve Medya Etiği” başlıklı makalelerinde Nisan-Aralık 2010 tarihleri arasında 11 gazetede yayımlanan 344 haber üzerine 5 kategoride değerlendirmede bulunmuşlardır. Belli başlı bulgular üzerinde durmak gerekirse, haberlerin başlığı ile %55’inin tam uyumlu olduğu, 3’ünün ilgisiz, %5’inin de dolaylı ilgili olduğu belirlenmiştir. Gazete tirajları da dikkate alınarak yapılan değerlendirmede okuyucuların %13’lük bölümünün başlığı içerik ile ilgisiz/dolaylı ilgili olduğu veya yazı içeriğine göre yanlış/farklı bilgi içeren habere maruz kaldığı ifade edilmiştir. Haberlerin ancak 109’u içerik yönünden değerlendirmeye alınabilmiştir. Buna göre dolaşım sistemi hastalıklarına %13,7 oranında yer verildiği anlaşılmıştır. Haberlerin %51’inin doğru bilgiler içerirken, geriye kalan %49’luk bölümünün kısmen doğru veya yanlış bilgiler içerdiği tespit edilmiştir. Haberlerde kaynak belirtme oranı %33’tür. İçeriğinde hekim ya da araştırmacı adı geçen haber oranı %74’tür. Kaynak ve hekim/araştırmacı adı geçmeyen haberlerin oranı da %17’dir. Kaynak belirtilen haberlerin %59’u, kaynak belirtilmeyen haberlerin de %49’u tıbbi açıdan doğru bulunmuştur. Çalışmanın sonunda ise şu yorumda bulunulmaktadır:
-    “Toplumu yanlış veya eksik bilgilendirerek çok sayıda insana ulaşabilen ve yönlendirebilen sağlık haberciliğinin geliştirilmesi ve bu alandaki iç veya dış denetim mekanizmalarının da oluşturulmasının da gereği anlaşılmıştır. Bu çalışma basın yayın organlarında yer alan sağlık haberlerinin belirli kurallara ve standartlara bağlı olması gerekliliğin bir kez daha göstermiştir. Bu konuda etkili tedbirler alınmasının, otoritelerin ve basın çalışanlarının konuya hassasiyetle yaklaşmalarının önemi ortadadır. Kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları gibi organizasyonların ortak olarak yer alacağı düzenlemelerin ivedilikle ortaya konmasının halk sağlığı açısından önemli olduğu görülmektedir  (Hayran ve Özdemir, 2011:36)”

Bir başka yüksek lisans çalışması olarak Murat Kalem (2010), “Sağlık Çalışanlarının Medyadaki Sağlık haberlerine Karşı Tutum ve Davranışları” konusunda yaptığı çalışmada medyanın sağlık alanında kamusal sorumluluklarını ne ölçüde yerine getirdiği, sağlıkla ilgili haber ve yayınlarda ne tür sorunlar yaşandığı, yayın ve haberlerin sunumunda temel meslek ilkeleri ve etik değerlere ne ölçüde bağlı kalındığı, sağlık iletişim sürecinde medyanın beklentilere yeterince cevap verip vermediği, başta sağlık profesyonelleri olmak üzere sağlık iletişimi sürecinin bileşenleri ile medya arasında yaşanan güven sorununun hangi boyutlara ulaştığını ortaya koymaya çalışmıştır.
Kaya, Yüksel ve Öğüt’ün (2011) “Sağlık Haberciliğinde Mucize Tedaviler” başlıklı bu proje kapsamında da desteklenen çalışmasında, 1 Ocak- 30 Haziran 2010 tarihleri arasında, projenin veri tabanından da hareketle, Türkiye’de yayımlanan yaygın, bölgesel ve yerel olmak üzere neredeyse tüm gazetelerdeki sağlık konulu içerikler arasından “mucize” ve “tedavi” sözcüklerine bir arada yer veren içerikler elektronik tarama yöntemiyle belirlenmiş ve ortaya çıkan 182 yazı, 7 kategori çerçevesinde içerik analizine dayalı olarak incelenmiştir. Çalışmada basın meslek ahlakının sağlık haberciliğine yönelik olarak tanımlanan genel ilkelerinden “umut verme, özellikle de mucize tedaviden bahsetme” ifadesinin ne ölçüde uygulandığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda incelenen yazıların % 68’inde “mucize” kavramının olumlu bir tonda kullanıldığı tespit edilmiştir. Veriler, basın ahlak ilkeleriyle çelişir nitelikte bulunmuştur.
Sağlık haberlerinin etiği konusunda Sütlaş (2007:33) televizyonda özellikle kimlikleri bildirerek, hastaların ya da yakınlarının hastalıklarından ve sağlık sorunlarından söz etmelerini eleştirerek bu tür programlar için “hasta mahremiyetini ortadan kaldıran ve tıp etiği açısından yanlış ve sakıncalı programlardır” demektedir. Sütlaş’a göre “diğer yandan bu program ve yayınların birçok yanlış anlamalara ve yönlendirmelere de yol açtığı saptanmaktadır. Doğrusu bir bölüm hekim ve sağlık kurumu bundan kişisel olarak yarar bile sağlamaktadır; çünkü bu sayede onlara başvuran kişi sayısı artmaktadır. Bu programlar bir anlamda ticari piyasa yaratan programlar diye bilinmektedir. Sağlığın ticarileşmesine katkıda bulundukları için ticari sağlık sektörünün bir bölümü tarafından desteklenmektedir”
Toplumsal Etik Derneği Genel Başkanı Ahmet Akgün (2011) de “son yıllarda en çok etik ihlalinin tıp alanında görüldüğünü ifade ederek şunları söylemiştir:
-   “Doktorlar mesleğe başlarken 'Hipokrat Yemini' ederek yükümlülüklerini üstlenmektedir. Ancak, son yıllarda maalesef en çok 'etik ihlali' tıp alanında görülmektedir. Bazı doktorların gerekmediği halde hastalara cerrahi müdahalede bulunarak para almalarını veya çok gerektiğinde yaptıkları ameliyatlardan ekstra (bıçak parası) almalarını 'etik dışı' davranış olarak görmekteyiz. Bu bağlamda etik ilkelerin uygulanmasında meslek örgütlerine de görev düşmektedir. Tıp fakültelerinin müfredat programında değişiklik yapılarak öğretim boyunca her yıl okutulacak şekilde 'Tıp Etiği' dersi konulmalıdır. Ayrıca özel ve devlet hastanelerindeki doktorlara ve yardımcı hizmet personeline 'Meslek İçi Etik Eğitimi' yaptırılmalıdır.”