Dil ve Anlatım Yapısı
Anket bulgularına göre “Kullanılan dil magazinsel,
sansasyonel ve duygu sömürücü buluyorum” görüşüne katılım gazete içerikleri göz
önüne alındığında, diğerlerine göre daha fazla bulunmaktadır (%38). Televizyon
içerikleri bağlamında bu görüşe katılma oranı %34 ve İnternette ise %30’dur.
Dil ve anlatım yapısına ilişkin bir başka ifade olarak
“Halkın anlayacağı dilde değil, teknik ve karmaşık bir dilde anlatıyorlar” görüşüne
katılım düzeyi sorulmuştur. Bu ifadeye katılım en çok gazete ve televizyon içerikleri
bağlamında öne çıkmış (%39), İnternette ise %31 oranında katılım görülmüştür.
Sağlık profesyonelleriyle yapılan görüşme bulgularına bakıldığında;
orada da katılımcıların üçte biri (%33) yayınlarda kullanılan dil ve üslup için
“Beğenmiyorum: Popüler, sansasyonel, magazinsel, tehlikeli, tedirgin edici,
duygu sömürüsü” eleştirisinde bulundukları görülmüştür. Yine üçte bire yakını
(%31) “Beğenmiyorum: Anlaşılmaz, teknik, tıp dili kullanılıyor, halk dili
kullanılmıyor” görüşünü dile getirmiştir.
Öte yandan görüşülen medya profesyonellerinin %26’sı
kullanılan dilin “halk dili ve anlaşılır” olduğunu düşünmektedir. Bu konudaki
eleştiri, görüşülen medya profesyonelleri arasında daha azdır.
İçerik analizi uygulamasında da bu konuya “Dil ve anlatım
yapısı” bağlamında ışık tutulmuştur. İncelenen gazete ve dergilerdeki yazıların
%98’i “Halk dili-Anlaşılır” nitelikte bulunmuş, %12’sinde de “Teknik-Bilimsel”
dil ve anlatım yapısının bulunduğu tespit edilmiştir. Televizyon içerikleri ise
%100’e yakın oranda “Halk dili-Anlaşılır” nitelikte bulunmuştur. “Örnekleyici”
anlatım televizyonda ikinci sırada gelirken, “Teknik-Bilimsel” anlatım üçüncü
sırada öne çıkan kategori olmuştur. İnternetteki yazıların da %98’i “Halk
dili-Anlaşılır” niteliktedir. İkinci sırada “Örnekleyici (%5)” anlatım
gelmektedir. En az oranda “Teknik-Bilimsel (%2)” anlatım da yine İnternetteki
yazılarda belirlenmiştir.
İçerik analizi uygulamasında “Metin üslubu” ayrıca
değerlendirilmiştir. İncelenen gazete ve dergi yazılarının metin üslubunun %99
oranında “Bilgilendirici” olduğu, %29 oranında “Tavsiye veren/ Öneri getiren”
nitelikte bulunduğu ve %16’sının da “Uyarıcı” olduğu belirlenmiştir. Televizyon
içeriklerinin ise %100’e yakın oranda “Bilgilendirici” üslupta olduğu, yarıdan
fazlasının “Tavsiye veren/ Öneri getiren” nitelikte bulunduğu ve %20’sinin
“Uyarıcı” olduğu tespit edilmiştir. İnternetteki yazıların %95’i
“Bilgilendirici”, %16’sı “Eleştirel” ve %14’ü de “Uyarıcı” bulunmuştur.
İçerik analizi uygulamasının genel olarak eğitim düzeyi
yüksek (lisans ve lisansüstü eğitim mezunu ya da öğrencisi) kişiler tarafından
gerçekleştirilmiş olması, elbette toplumun farklı eğitim düzeylerindeki
bireyleri dikkate alındığında “yorum farkı” yaratabilecektir. Bu nedenle içerik
analizi bulgularını daha çok eğitim düzeyi yüksek kişilerin değerlendirmeleri
şeklinde yorumlamak daha anlamlı olacaktır.
Öte yandan literatürdeki kaynaklarda da medya
içeriklerindeki dil ve anlatım yapısı ile üsluba yönelik olarak “magazinleşme”,
“tıbbın medyatikleştirilmesi”, “ortak bir dilin ve kavramların oluşturulması”,
“tıp terörü”, “mucize doktor” gibi belli başlı noktalarda eleştiri ve
görüşlerin öne çıktığı görülmektedir.
Verilen Bilgi ve İşlenen Konular
Sağlık konulu yayınların içeriklerinin değerlendirilmesi
anlamında ankete katılan vatandaşlara kimi ifadeler yöneltilerek bunlara
katılıp katılmadıkları sorulmuştur.
“Beni ilgilendiren
konular çıkmıyor, alakasız konularda yayın yapılıyor” ifadesine katılım daha
çok televizyon içerikleri bağlamında dile getirilmiştir (%25). Gazete
içerikleri bağlamında bu ifadeye katılma oranı %22, İnternet içerikleri
bağlamında ise %15 olmuştur. Başka bir deyişle televizyon izleyicileri arasında
izledikleri sağlık konulu haber ve programlar kendileriyle ilgili olmadığını
düşünenlerin oranı daha yüksektir.
“Konular yüzeysel işleniyor, detaylı bilgi verilmiyor”
görüşü ise en çok gazete içerikleri dikkate alındığında dile getirilmiştir
(%44). Televizyon içerileri dikkate
alındığında bunu dile getirenlerin oranı %36 ve İnternet için ise %30’dur. Bu
durumu genel olarak televizyondaki sağlık konulu yayınların biraz daha
“doyurucu” bulunduğu ve İnternette de erişilebilen kaynakların fazlalığının bu
“doyuruculuğu” sağladığı şeklinde yorumlamak mümkündür. Ancak genel olarak
insanların medyadan daha derin ya da detaylı bilgi ihtiyacı içinde olduğu
söylenebilmektedir.
“Genel olarak verilen bilgileri çoğunlukla yalan, yanlış,
yanıltıcı buluyorum” görüşüne katılım gazete içerikleri bağlamında en yüksek
değere sahip bulunmuştur (%27). Televizyon içerikleri bağlamında bu ifadeye
katılma oranı %24, İnternet içerikleri bağlamında %20 olmuştur.
Öte yandan sağlık konulu yayınlarda verilen bilgi ve
mesajlar ile işlenen konulara ilişkin medya ve sağlık profesyonelleriyle yüz
yüze gerçekleştirilen görüşmelere bakıldığında sağlık profesyonellerinin
yaklaşık üçte ikisi (%62) “halka doğru ve yeterli bilgi verilmediği” görüşünü
dile getirmiştir. Medya profesyonelleri arasında da bu değerlendirme, aynı
oranda olmak üzere “Gündemdeki popüler konular konuşuluyor” görüşüyle birlikte
ilk sırayı paylaşmaktadır (%35). Popüler konuların çıktığına ilişkin eleştiri,
sağlık profesyonelleri arasında daha yüksek oranda görülmektedir (%40). Doğru
bilgi verildiğini söyleyenler ise hemen ardından “ama niteliği tartışılır”
demektedir. Medya profesyonellerinin % 11’i, sağlık profesyonellerinin ise %4’ü
bu görüştedir.
Ayrıca sağlık profesyonellerinin %10’u “Bilgi içeren konular
olmalı, koruyucu hekimliğe ağırlık verilmiyor” eleştirisinde bulunmuştur. Bir
başka görüş “Halkı gerçekten ilgilendiren, sık görülen hastalıklar fazla yer
ayrılmıyor” şeklindedir. Sağlık profesyonellerinin %13’ü, medya
profesyonellerinin de %6’sı bu yönde görüş ifade etmiştir. Ancak vatandaşa
yöneltilen “Beni ilgilendiren konular çıkmıyor” görüşüyle karşılaştırıldığında
bu oranların çok düşük kaldığı söylenmelidir. Dolayısıyla halkı ilgilendiren,
doğru ve yeterli düzeyde bilgilendirici nitelikte sağlık konulu içeriklerin
daha fazla talep edildiğini ya da bu yönde bir ihtiyaç olduğunu söylemek
mümkündür.
Alternatif tıp, bitkisel tedavi gibi konulardaki medya ve
sağlık profesyonellerinden gelen eleştirileri kamuoyu anketinde sorulan şu
ifadeyle ilişkilendirilir: Ankette “Özellikle alternatif tıp, bitkisel tedavi
vs. konularında verilen bilgileri yanlış buluyorum” diyenlerin oranı gazete ve
televizyon içerikleri değerlendirildiğinde aynı oranda olmak üzere %24 şeklinde
belirlenmiştir. İnternette ise bu oran %19’dur.
Yine yayın içeriklerine yönelik değerlendirmelere
bakıldığında eleştirilen bir başka yön de “mucize tedavi” konulu haberlerdir.
Bunlar da etik boyutlar bağlamında irdelenmiştir.
Rahatsızlık, Endişe, Korku ve Panik
Anket uygulamasında elde edilen sonuçlara göre, medyadaki
sağlık konulu haber ve yazılar sayesinde “Moralim bozuluyor, kendimi kötü
hissediyorum, rahatsız oluyorum” diyenlerin oranı gazete içerikleri bağlamında
daha fazla çıkmıştır (%23). Bu da konu ve kapsam açısından da eleştirilen medya
içeriklerinin yarattığı rahatsızlığın tanımlanması anlamında önemli bir bulgu
olarak kabul edilebilir.
Kamuoyu anketinde “Gereksiz yere endişelendirici, ürkütücü
buluyorum” ifadesi, televizyon (%23) ve gazete (%22) içerikleri, internet
içeriklerine oranla daha yüksek çıkmıştır. İnternet içerikleri bağlamında ise
bu oran %15 olmuştur. Bu durum da medya içeriklerinin insanlar üzerindeki “kaygı
uyandırıcı” ya da daha da ileride “korku ve panik yaratıcı” boyutlarına ilişkin
dikkate değer bir diğer bulgudur.
Medya ve sağlık profesyonelleriyle yapılan görüşmede daha
spesifik olarak Deli Dana, Kuş Gribi, Domuz Gribi, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi
gibi salgın hastalıklar konularında yapılan yayıncılığı nasıl
değerlendirdikleri sorulmuştur. Bu konuda sağlık profesyonelleri daha çok “Doğru,
yeterli bilgi verilmedi; yanlış bilgi verildi, bilgi kirliliği oldu, kafalar
karıştı” (%39) derken, yine üçte birden fazlası “Panik, endişe, kaygı, korku
yaratıldı” (%34) görüşünü dile getirmişlerdir. Medya profesyonellerinin ise
yarıdan fazlası “Panik, endişe, kaygı, korku yaratıldı” (%56) görüşündedir. Dolayısıyla
her iki kesim de bu yöndeki haberciliği ya da bilgi aktarımını büyük ölçüde
doğru bulmadığını ifade etmektedir.
Acar (2007), Akbal (2010), Çayır (2011), Gülgün (2011),
Demiroğlu (2012) da lisansüstü tez çalışmalarında bu tür hastalıklarda
gazetelerin haberleri nasıl sunduğunu, kriz iletişimin nasıl sağlandığını ya da
genel olarak haber içeriklerinde endişe, korku ya da panik yaratıcı unsurlara
ne ölçüde yer verildiğini sorgulamışlardır. Bu çalışmada elde edilen bulgular,
söz konusu çalışmalardan elde edilen bulgularla aynı doğrultuda olmuştur.
Sağlık Politikaları
Medya ve sağlık profesyonelleriyle yapılan görüşmelerde öne
çıkan bir başka görüş, medya profesyonellerinin hiç dile getirmediği ama sağlık
profesyonellerinin daha çok üzerinde durduğu sağlık konulu yayımlarda “Sağlık
politikaları tartışılmıyor” eleştirisidir. Aynı eleştiri kamuoyu anketinde
vatandaşlara şu ifadeye katılıp katılmadıkları şeklinde sorulmuştur: “Ülkenin
genel sağlık politikası ve sağlık sistemine ilişkin sorunlar yeterince ele
alınmıyor.” Gazete içerikleri dikkate alındığında ankete katılanların yarıya
yakını (%47) bu ifadeye katıldığını belirtmiştir. Televizyon içerikleri için bu
oran %45, İnternet için %43’tür. Bu sonuçlar da medya ve sağlık
profesyonellerinin pek de dikkatini çekmese bile genel sağlık politikası ve
sağlık sistemine ilişkin sorunların vatandaşların önemli bir eksiklik olarak
gördüğü konular arasında yer aldığını göstermektedir.
Öte yandan literatürde, Kaytaz ve diğerleri (2010) sağlık
politikasıyla ilgili haber sayısında “kayda değer düşüş” görüldüğünü belirterek
bu durumu medyada artan magazinleşmeyle ilişkilendirmişlerdir. Öğüt (2013:244) 2009
yılında “Sağlık politikaları/Sağlık Bakanlığı faaliyetleri/ Yeni düzenlemeler”
kategorisindeki yazı sayısının artışını ise yıl içinde gerçekleştirilen
“sağlıkta dönüşüm” ya da “yenilenme” projesine ve bu projeye yönelik
çalışmalara bağlamıştır. Aslında sağlık politikalarına az yer verilmesi
Schwitzer’in (2004; Gür, 2009:88) sıraladığı sağlık haberlerindeki 10 hatadan
biri olarak da listedeki yerini alması, konunun dünya çapında önemli bir sorun
olarak tanımlandığını göstermektedir.
Proje kapsamında gerçekleştirilen görüşmeler çerçevesinde,
genel anlamda sağlık profesyonellerinin medya içeriklerinde verilen bilgi ve
mesajlara ilişkin eleştirilerinin medya profesyonellerinden daha fazla ve
çeşitlilikte olduğunun da altı çizilmelidir. Bu da sağlık profesyonellerinin
kendi meslekleri ya da uzmanlık alanlarını kapsayan bu konuya daha hassas
yaklaştıkları ve daha eleştirel baktıkları şeklinde yorumlanabilmektedir.
Etik Boyutlar
Kamuoyu anketinde “Bazı sağlık konulu haber ve
yazıları/programları ahlak dışı buluyorum” diyenler; gazete içerikleri
bağlamında %37, televizyon içerikleri bağlamında %29, İnternet içerikleri
bağlamında da %27 oranında bulunmaktadır. Medya ve sağlık profesyonelleriyle
yapılan görüşmelerde de bu etik değerlendirme sorulmuştur. Sağlık
profesyonellerinin yarıya yakını (%47) bu konudaki yayınları etik açıdan
“Olumsuz, sorunlu” bulduğunu ifade etmektedir. Bu oran medya profesyonelleri
arasında da yaklaşık aynı seviyededir (%46). Bir sorun görmediğini söyleyen 5
sağlık profesyoneli (%7) ve 9 medya profesyoneli (%21) bulunmaktadır. Bu da
yargısal olarak medya içeriklerinin bir kısmının “sorunlu” olarak
değerlendirildiğini ve özellikle konuya duyarlı olan medya ve sağlık
profesyonellerinin bu konuda daha hassas olduklarını ortaya koymaktadır.
Literatürde de etik konusundaki çalışmalarda eleştirilerin
öne çıktığı görülmektedir. Bunlar arasında bir örnek vermek gerekirse; Kaya,
Yüksel ve Öğüt’ün (2011) sağlık haberciliğinde “Mucize tedaviden söz etme”
şeklindeki etik ilkeye uygunluk konusundaki çalışmasında incelenen “mucize”
kavramına atıfta bulunulan 182 yazının %68’inin bu ilke ile ters düştüğü
belirlenmiştir.
Bu çalışmada ortaya konulan yayın içeriklerine yönelik
değerlendirmelere bakıldığında, sağlık profesyonellerinin %26’sı, medya
profesyonellerinin ise %13’ü “Mucize haberler hastalara boş umut, beklenti
veriyor” demektedir. Kamuoyu anketine göre de “Mucize kurtuluş ya da tedavi
haberleriyle hastalara boş umut, hayal veriliyor” ifadesine katılan
vatandaşların oranı gazete içerikleri bağlamında %33’e ulaşmaktadır. Televizyon
içerikleri bağlamında %31, İnternet içerikleri bağlamında %30 oranıyla bu
görüşe katıldıklarını ifade etmektedirler. Dolayısıyla medya profesyonellerinin
bu konudaki düşüncelerinin başka kesimlerin gerisinde kaldığı, toplumun ise
daha fazla oranda bu ifadeye katıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum medya
profesyonellerinin bu tür haber içerikleri konusunda vatandaşın algısını
dikkate alarak, daha hassas olmaları yolunda bir uyarı yapılmasını gerekli
kılmaktadır.
Literatürde etik ihlallere ilişkin dikkati çeken artışın
nedenleri arasında ise en çok ticari boyut ve çıkar ilişkilerine işaret edilmiş
(Sütlaş, 2007:33; Akgün, 2011) ve pek çok yerde de uzmanlaşmanın önemi
vurgulanmıştır (Güneş, 1999; 2010; Sütlaş, 2007a:360).
Öte yandan bunlardan önce belki de literatürde 1990’lı
yıllardan itibaren tanımlanmaya başlayan etik ilke ya da uyarılara dikkat
çekmek gerekebilir. Çünkü bu alandaki gelişmelere paralel olarak bir yandan
örgütlenme ve uzmanlaşma faaliyetleri gerçekleştirilirken bir yandan da alana
ilişkin etik ilke ve uyarılar çeşitli biçimde ortaya konulmaya başlanmıştır.
Ancak hala bu alanda alınacak mesafe olduğu anlaşılmaktadır.