- “(Üniversitelerde)
Sağlık haberciliği dersi konulabilir ama yok. Sağlık haberciliğinden vazgeçtim
habercilik dersi doğru dürüst yok. Haberciliği de verecek doğru dürüst yetişmiş
hocalarımız yok. Bazı meslekler var ki siz hangi okulu bitirirseniz bitirin o
mesleğe girmeden önce o meslekle ilgili de bir 6 ay 1 sene eğitimden
geçersiniz. Bugün en fazla eleştirdiğimiz kurumların başında Emniyet Teşkilatı
var. Hangi okulu bitirirseniz bitirin eğer emniyette bir polis olacaksanız
polis meslek yüksekokullarında 6-9 aylık bir eğitimden geçer, mesleki
standartları edinir sonra da mesleğinize başlarsınız. Fakat ilkokul mezunu
olmuş, lise, üniversite hiç fark etmiyor gazetecilik yapmak istiyorsunuz, bir
tanıdığınız var mesleğe giriyorsunuz ve o meslekte gazetecilik sıfatıyla
başlıyorsunuz. Hiçbir temel eğitiminiz olmadan, haber adına, gazeteciliğin
işleyişi adına veya muhatap olacağınız sektörler adına sağlık, ekonomi hangi
alanda olursa olsun, başlayacağınız alanla ilgili hiçbir deneyiminiz olmadan
yüzme bilmeyen biri gibi giriyorsunuz işin içine. İşin içine girdikten sonra
işi öğreniyorsunuz. Sorunlara bu kadar geriye gelip baktığımızda
üniversitelerde var sorunlar, ileri gittiğimizde gazetelerde, televizyonlarda
büyük sorunlar var. Gazetelerin ve televizyonların işleyişinde zaten başlı
başına çok büyük eksikler, yanlışlar var. Kontrol ve denetim mekanizması
deniyor. Evet televizyonda RTÜK var ama RTÜK’ün bakışı farklı. Reklam Denetleme
Kurulu var. Reklam Denetleme Kurulu içerik açısından denetliyor ama
gazetecilikte denetimi doğrudan bir denetim olarak kurmak doğru değil.
Gazeteciliğin işleyişine ve fikir haklarına, ifade özgürlüğüne ters düştüğünü
düşünüyorum. Ama kontrol edilemez mi açısından bakarsak kontrol edilebilir,
kontrol ve denetim olabilir bazı mekanizmaları işletirsek. Mesela işlemeyen bir
sistem var. Cevap ve düzeltme hakkı. Cevap ve düzeltme hakkı medyada şu an
hemen hemen hiç kullanılmıyor, kullanıldığında da zarar gören kesimler bunun
kullanılabilirliğine de pek inanmıyor. Gazetecinin yaşadığı sıkıntılar var,
Bilgi Edinme Yasası var ve bu bilgi edinme yasası çerçevesinde haberlere
ulaşmak ne kadar mümkün bilmiyorum ama bizim zamanımızda böyle bir yasa da
yoktu. Türkiye’de habere ulaşmak çok zordu. Bu büyük bir sorun. Habere
ulaşamadığınız zaman, zamanla yarışan bir gazeteci açısından baktığınızda
yanlışlar kendiliğinden geliyor zaten. Bu Bilgi Edinme Yasası sakat doğdu. Yani
bilgi edinme yasasıyla ilgili yasa hazırlandığında ben üniversitedeydim. Bilgi
Edinme Yasası halkla ilişkiler birimine kuruluyor bize de bir eleman
vereceklerdi, ben iletişim fakültesi mezunu olabilir mi dedim. Hayır dediler,
kütüphanecilik mezunu birini verdiler. Ben bu aşamada iletişim fakültesi
dekanlığına bilgi ilettim. Fakülte dekanları belli dönemlerde toplantı
yapıyorlarmış. Bilgi edinme yasasına bu alanda çalışacak kişiler iletişim
fakültesi mezunu olsun maddesinin konulmasını talep ettik. Fakat dekanların
büyük çoğunluğu iletişim fakültesi mezunu olmadığı için böyle bir talep gündeme
alınmış ama görüşülmemiş. Daha sonra medya okuryazarlığı dersi konuldu. Bizde
medya okuryazarlığı seçimlik bir ders olarak konulacaktı ve bu konulduğu zaman
Marmara Üniversitesi’ndeyim rektörlükteyim, Atatürk Üniversitesi Eğitim
Fakültesi’nde eğitim fakültesi dekanlarının toplantıları var. Konuyu öğrendim.
Dediler ki medya okuryazarlığı dersi konulacak bu ders için de sosyal bilgiler
öğretmenleri işsiz kaldığı için fazla tercih edilmediği için bakanlık
tarafından, onlara medya okuryazarlığı dersini verelim. Bunu da iletişim
fakültesi dekanlarımıza ilettik. O da gündeme alındı ve görüşülmedi. Ve medya
okuryazarlığı dersi sosyal bilgiler öğretmenlerine verildi. Medya okuryazarlığı
dersini veren sosyal bilgiler öğretmenleri başarısız olduğu için pilot
bölgelerden sonra kaldırılıyor. Yani habere bakış açısını bilmeyen bir kitle
yetişiyor. Yani halk haberi doğru algılayamayabiliyor. Sizin demek istediğiniz
şey karşıda demek istediğiniz şekilde anlaşılmayabiliyor. Dolayısıyla haberdeki
yanlış haberi yapandan mı kaynaklanıyor onu algılayandan mı kaynaklanıyor bunu
tartmak çok zor. (…) Gazeteciliği gazeteci yetiştiren hocalarımız da
eleştiriyor, halk eleştiriyor, Başbakan eleştiriyor, Genelkurmay Başkanı
eleştiriyor, Cumhurbaşkanı eleştiriyor, basında çıkan yanlış haberi herkes
eleştiriyor. Fakat bugün bir düğün salonu bile kuracak olsanız bir meslek
odasına kaydoluyorsunuz. O oda bir ticaret birliğine kayıtlı, o ticaret birliği
odalar ve borsalara kayıtlı. Avukatlık yapmak için baroya kaydolursunuz vs. Ama
gazeteciliği herkes yapıyor. Ben sağlık muhabiriydim ama ben gazetede çalışan
diğer arkadaşların haber yapmasını engelleyemezdim. Benim 10 yıl önce yaptığım
haberi ilk defa yapılmış gibi kendi gazetemde yayınlayan arkadaşımı da
eleştiremezdim. Yani ona haber yapmasını yasaklayan bir sistem yok. Gazetelerde
bazı şeyler lüks. Haberleri tekrar tekrar incelemek ekonomik olarak Türkiye’de
mümkün değil. Ve gazetecilikte bakış açısı Türkiye’de magazin içerikli. İlginç
olması önemli, yani çok kişiyi ilgilendirmese de olur. Habere bakış bir kere
sağlık haberciliğini de doğrudan ilgilendiriyor. Korku salma kültürü çok fazla
yani ne kadar çok korkutursanız o kadar fazla reyting, dikkat çekme var. (…) Mutlaka
gazetecilikte eğer uzmanlık alanında bir habercilik yapılacaksa lisansüstü
düzeyde de olsa onların tercih edilmesinde fayda var. Ama ben yine de İstanbul’daki
sağlık haberciliğini İstanbul’daki ilk örgütlenmede başlayan düzeyi söyleyeyim,
üniversite mezunu olmayan yoktu. Üniversite mezunu, en az 5-6 yıllık deneyime
sahip, polis adliye muhabirliği, siyaset muhabirliği gibi belli aşamalardan
geçtikten sonra sağlık alanında çalışan insanlardı. Çünkü gazeteyi temsil
ediyorsunuz, doktorlara gidiyorsunuz, sağlık alanındaki meslek örgütlerine
gidiyorsunuz. Temsil edecek kişileri belli kişilerden seçmeye özen gösterdiler.
Bizden sonra dernekleşme çok arttı. Şu an bizim derneğin kurucularından iki
arkadaşımız Gazeteciler Cemiyeti’nin yönetim kurulu üyesi, Sibel Güneş ile
Gülseren Gözen. Yani mesleki olarak da belli bir noktaya geldiler ama mesleğin
dışında kalan çok sayıda arkadaşımız var. Dolayısıyla dernek olarak sayımız
yeniler gelse bile çok fazla artmadı.
"TÜRKİYE’DE SAĞLIK KONULU YAYINCILIK İLKELERİNİN BELİRLENMESİ: Kaynak, İleti ve Hedef Kitle Bağlamında Sağlık Konulu Yayınların Analizi" Proje Günlüğü
2.1.Sağlık Haberciliği Dersi
Çalıştayda çeşitli konular tartışılırken üzerinde görüş
bildirilen ana başlıklardan birisi de sağlık iletişimi ya da sağlık haberciliği
gibi konularda üniversitelerde eğitim verilmesi gerektiği vurgusu olmuştur. Bu
bağlamda üniversitelerdeki gazetecilik ve habercilik eğitiminden başlayarak
eksikler üzerinde duran Yalçın Yılmaz şunları söylemiştir: