2.2.Sağlık Haberciliğindeki Tarihsel Gelişme ve Sistem Tartışması

Sağlık haberlerinin tarihsel süreç içinde nasıl gelişime uğradığı da konuşulmuştur.

-   Pelin Öğüt: Şöyle de tuhaf bir çelişki var: 1970’lerde bu işler yapılırken benim anladığım kadarıyla gazetelerde sağlık haberi olarak ele alabileceğimiz, mesela organ nakli ya da organ bağışı gibi bir şey düşünelim yani ayrılan yer ve süreye baktığımız zaman bugünkünden çok çok daha az olduğunu görüyoruz. Bugün gazete eklerinde, hafta sonu eklerinde, dergilerde, bazı gazetelerin sağlık sayfası var olmayanların da ara sayfalarda vs. Sağlık aslında oldukça yer alıyor. Ama işin uzmanlaşma kısmına baktığımızda tam tersi bir istikamet görüyoruz.

-   Can Bilgili: 70’li yıllarda devlet piyasası hâkimdi bu işlerde. Zaten devlet kötü bir şey varsa yayınlanmasın iyi bir şey varsa da yayınlansın ama çok da abartılmasın. Yani sağlık haberciliği devletin tekelinde ilerleyen bir uygulamaydı çünkü sağlığın piyasası da devletin tekelindeydi. Ulus devlet dinamikleri. Yani devlet işin içinde bizzat oluyordu. Sonra liberal piyasa uygulamalarıyla, liberal demeyeyim artık çarpık liberal diyeyim ben ona, 1980 sonrasında bir sistem oluşturuldu ve oluşan sistem içerisinde bir kısım özel piyasa sağlık alanında da oluşunca bu sefer de o özel piyasanın iletişim ihtiyacını karşılayacak bir medya karşılığı oluştu. Fakat piyasanın kuralsızlığı gibi o da kuralsız oluştu. Bir muhabir koyalım o haberi yayınlayalım, bizim o özel hastanelerle ticari ilişkilerimiz de var, çarpık, hızlı, çalakalem bir düzen oluştu. Şu anda hâlâ kurallar, kriterler yok. Ve bunun da baş sorumlusu bence devletin kendisidir. Örneğin bu çalıştayı, samimiyetle tebrik ederim bu anlamda, küçük de olsa bir nüvedir, iyi bir çalışmadır, Anadolu Üniversitesi’nden bir grup akademisyen düşünüp yapıyor. Bu çalıştayı koskoca imkânları olan Bakanlık yapabilirdi. Çünkü kuralları, kriterleri değiştirme noktasında.. 

-   Mustafa Sütlaş: Kural olması isteniyor mu sizce?

-   Can Bilgili: Olması lâzım.

-   Mustafa Sütlaş: Olması lâzım başka, isteniyor mu? Kapitalizm kuralsız olduğu zaman gelişir, kural olduğu zaman kapitalizm gelişmez.

-   Can Bilgili: Kapitalizm değil, liberal piyasa diyelim.

-   Mustafa Sütlaş: Liberal deyin fark etmez, sistem kapitalizm olduğunda liberalizm onu sadece niteleyen bir şey olur.  Burada o alana kural konulması demek rekabetin, karlılığın, dağıtım kanallarının kısıtlanması, sınırlanması demek. Kar etmek isteyen bunu istemez. Bilen bir adam az önce gördüğümüz haberler gibi bir haber yazmaz. Yani haberin içinde haberin temel unsurlarından bir ya da iki tanesi var geri kalanı yok. Sattırmak isteyen öyle bir iyi haberi istemez. Kim yapacak bunu? Bilgisi olan, en çok yere ulaşma imkânı olan. En hafifini söyledi Yalçın. Yetişmesiyle ilgili ölçütü. Ben yurtdışında birinin haberini okuyorum, haber yazan insan ismini yazıyor, yanına sağlık muhabiri yazıyor. Bakıyorsun geçmişine, 15 yıllık bir geçmiş var yaptığı işle ilgili. Sağlık Medya toplantılarına Amerika’dan en büyük gazetelerinden birinden bir adam geldi, neyin nasıl olması gerektiğini anlattı, birinci ağızdan dinledik. Şimdi böyle nitelikte bir sağlık habercisi az önce gördüğümüz gibi bir haberi yazamaz ki. Böyle olması istenirse bu olur, istenmezse ya da bu ihtiyaç değilse bu olmaz.

-   Can Bilgili: Dediğiniz anlamda istemeyebilirler fakat bu toplumla devlet arasındaki ilişki biçimidir aynı zamanda. Biz istiyor muyuz, kendimize de sormamız lâzım. Eğer toplumda böyle bir kalite talebi olursa, bir baskı grubu olursa, eğer siz bu çalışmayı yapıp da gereken sözü söylerseniz ve bakanlık da bunun karşılığını vermezse o zaman konuşalım.

-   Mustafa Sütlaş: Bakanlığın bu alanda zaten bütün düzenlemeyle ilgili bütün kuralları üzerinden atma gibi bir derdi var.

-   Aslıhan Çobaner: Biz tabi ki bakanlığı şu anlamda temsil ediyoruz, hepimiz iletişim fakültesi mezunu ve bu alanda olması gerektiği gibi bu işi yapmaya çalışan insanlarız.

-   Mustafa Sütlaş: Bireysel anlamda söylemiyorum, politik anlamda söylüyorum.

-   Aslıhan Çobaner: Yani biz de bu mesleki kaygılarla buradayız ama biz değişimin dinamikleri olacağız, buna da inanıyoruz hepimiz.

-   Nuray Özger: Ben 19 yıldır Anadolu Ajansı’nda çalışıyorum, sadece muhabirim, sağlık alanına da bakıyorum, sağlık muhabiriyim diyemem. Çünkü Başbakanlığa da bakıyorum Cumhurbaşkanlığına da bakıyorum. Çünkü İstanbul’da böyle bir şey var. Ankara gibi değiliz biz, evet Ankara’da sağlık muhabirimiz var. Ama spesifik olarak sağlık alanında özel haber yapıyorum diyeyim. Yani İstanbul’da böyle bir şey var, yaptığınız özel haberlerin alanlarıyla siz biraz daha öne çıkıyorsunuz. Daha çok sağlık alanında özel haber yapıyorum, ESAM’ın da üyesiyim. Benim son dönemde çok net gördüğüm bir şey var. Bizim gazetelerin eklerinde ya da televizyon ekranlarında gördüğümüz sağlık haberlerini tamamen PR şirketleri yönetiyor. Son üç-dört yıldır, ondan önce öyle değildi, biz koştururduk şu alanda mı haber yapalım, üniversiteden hocaları bulalım. Şimdi öyle değil, şimdi benim cebimde Blackberry var. Şimdi açayım mesajlara bakayım hep sağlık haberleri geliyor, sürekli dökülüyor. Ve öyle enteresan bir sistem var ki PR şirketleri size haberi sunuyor zaten, haber hazır geliyor. Ve çoğu ilaç firmalarının PR şirketleri. Artık o kadar öğrendiler ki neyin nasıl haber olduğunu hangi ilacı öne çıkaracaklarsa mutlaka üniversitelerden birinden bir profesör görüş veriyor. Benim yapmama gerek yok,  yani benim özel olarak istememe, bir üniversiteden hocaya bir şey dememe gerek yok o da geliyor hazır, fotoğraflar da geliyor. Telefon geliyor bana “Nuray hanım siz sağlık alanında haber yapıyorsunuz” diye. Ben biliyorum bir ilaç firmasının PR’ını yapıyor o şirket ya da bir doktorun PR’ını yapıyor. Tamamen PR şirketleri yapıyor sağlık haberlerini şu an. Siz ayırmak zorundasınız içinden. Evet, orada gerçekten tek bir şey devreye giriyor, sizin etik değerleriniz, vicdanınız. Biraz mesleki geçmişinize olan saygınız, bazı şeyleri tartıyorsunuz kendi kafanızda. Şu an yapılan sağlık haberciliği tamamen bu. Ben şimdi bakıyorum, bana gelmiş bir sürü bülten var, görmüyorum, görmemek durumundayım çünkü birçoğunu. Ama 2-3 gün sonra gazetelerin eklerinde hepsini görüyorum. Şunu anlatamıyoruz biz PR’daki arkadaşlara, beni sürekli taciz ediyorsun da her gün arıyorsun beni şunu gönderdim, bunu gönderdim diye senin bana gönderdiğin bültende bana göre hiçbir şey yok. Ne halkı ilgilendiren bir şey var, sansasyonel, magazinel de demiyorum. Türkiye’de çok yeni bir şey uygulanmış olur ve bir haber değeri olur sen onu bana tacizle gönderirsin o zaman zaten taciz etmene gerek yok ben onu senden talep ederim zaten. Sistem tamamen bunun üzerine, İstanbul’da durum bu.

-   Can Bilgili: Serbest piyasanın içerisinde bu tür enstrümanların olması iletişim alanıyla ilgili sadece medya özelinde değil genel olarak iletişim, reklam, halkla ilişkiler gibi, gayet doğal. Fakat işin kökeni lisanslama sistemiyle ilgili bir sıkıntı. Yani bugün bir masa bir kasa siz PR şirketi kurabiliyorsunuz. Böyle bir şey olmaz. Herhangi bir meslek erbabı. Söyleyeyim o zaman dört yıl önce bir veteriner Konya İletişim’in dekanıydı. Sorun burada.

-   Nuray Özger: Bir terminoloji hatası var hocam. Sağlık muhabiriyim diyemem ben. Üç günlük arkadaşın bunu dememesi gerekiyor yani.

-   Can Bilgili: Sizin demeniz lâzım da sistem lisanslama sistemini kurmadığı için siz bu ülkede reklam ajansı, iletişim şirketleri anlamında söylüyorum radyo televizyon burada hâlâ çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler yok. Bu işin çalışma hayatını düzenleyen, piyasaya girişi düzenleyen bir kuralı yok yani. Medya işi yapacaksınız, patronaj anlamında zaten bir engeliniz yok, diğer çalışma hayatı açısından baktığınızda da herhangi bir okuldan mezun kişi bu işi yapabilir. Bir engel yok. Dolayısıyla bir lisans sistemi getirdiğinizde bu iş çözülebilir. Biraz önce beyefendi sordu, isteniyor mu diye. O ayrı bir soru başlığı. Ben de politik olarak bakarsam yapılmak istenmediğini düşünürüm. Çünkü geçen 20 yıllık deneyim bunu gösterdi, yapılmak istenmediğini. Bir de adam işe girme derdinde. Adam ben sağlık muhabiri, ekonomi muhabiri olacağım demiyor. Bunların hepsi dünyada endüstri ve kuralları var. Dünyada sadece Health Communication yok. Sports Communication var, büyük bir endüstri. Siz Milan’ın markasını yönetecekseniz, oraya alelade birini koymuyorsunuz. Büyük bir marka yönetiyorsunuz, orada milyar dolarlar dönüyor. Dünyada bunların hepsi uzmanlık alanı, eğitimleri ve lisanslama sistemleri var. Sizde bir iletişim fakültesi var, devasa bir yapı gibi hepsini o versin. Böyle bir şey yok, iletişim fakültesi başka bir şey. Bu bahsetmiş olduğumuz branş eğitimleri başka bir şey. Dolayısıyla bu spesifik eğitimlerin verileceği modellerin üretilmesi gerekiyor. Sizin de ondan sonra göğsünüzü gere gere şunu söylemeniz gerekiyor: Ben dört yılda bu konuda zaten uzmanlık eğitimimi aldım, konuyla ilgili bütün uygulama çalışmalarında bulundum. Aynı zamanda bu mesleği yaptım. Ben sağlık muhabiriyim diyebilirsiniz. Ama bunu diyebileceğiniz zemininiz yok. Tespitler birebir doğru fakat Türkiye’nin bu anlamda bir şey yapıyor olması lâzım. Aksi takdirde meslek örgütü olarak var olmuş olmak bir şey ifade etmiyor.

-   Yalçın Yılmaz: Gazeteciler Cemiyeti bir dernek. Avrupa’da olduğu anlamda bir meslek örgütü yok. Orada basın kartını veren meslek örgütü. Bizde başbakanlık veriyor.

-   Can Bilgili: Amerika’da closer shop vardır. Kapalı işçi sendikası herhangi bir mesleğe girmek istediğinizde der ki; “Bu işin meslek kuruluşu budur. Oraya üye olmadan bu meslek alanında çalışamazsın.” Dolayısıyla bir mesleki alanın dizaynı gerekli, bu denetlemeyi kim yapacak sorusuna kadar gidiyor.


-   Tufan Kaan: Ben sağlık alanındayım ama basın alanında değilim, birkaç cümlede kendi tarafımdan gördüğüm şeyleri aktarmak isterim. Tabi sağlık haberciliği ya da basında sağlığın yer alma ölçüsü son 10-15 yılda niye bu kadar arttı? Bana kalırsa, sağlığın piyasalaşmasının ve sağlığın bir hak olmaktan çıkıp bir meta unsuru olmasının bunda çok önemli bir etkisi var. Tabi ki tek başına bu değil, ama sağlık haberlerini şöyle bir kategorize edersek piyasa ve talep oluşturmaya yönelik haberlerin çok arttığını görüyoruz. Arkadaşımız çok güzel söyledi, PR şirketleri yapıyor. Gidiyorsunuz özel bir sağlık kuruluşu olarak veriyorsunuz 40-60 bin lirayı gazetenizi ya da kanalınızı da seçiyorsunuz. Sizin orada haberiniz yapılıyor. İkincisi beden, estetik, güzellik bu unsurların tanımlanması. Bu da piyasada bir talep unsuru oluşturacak kozmetik işlerle ilgili şeyler var. Ruhlara, vicdanlara seslenen, kadın hastanenin kapısından atıldı, borcu nedeniyle hastanede rehin kaldı, karaciğeri çalındı gibi haberler. Bir de aslında benim dikkat çekmek istediğim son 8 yılda sağlık alanıyla ilgili rakam olarak bilmiyorum ama Türkiye’de hukuki düzenlemenin en yoğun olduğu alan. 15-20 günde bir sağlık alanıyla ilgili yönetmelik yayınlanıyor. Sağlık alanıyla ilgili bütün temel dizge bozuldu, yeni bir modele geçildi, ayakta teşhis ve tedavi yönetmeliğinden tutun özel hastane yönetmeliği, hasta hakları yönetmeliğine kadar 2-3 ayda bir yönetmelikler alt üst oluyor yeniden yapılıyor. Bununla ilgili haberlere bakıyorsunuz, sağlık alanında nasıl haber yapılıyor ya da bu alandaki arkadaşlarımızın durumu nedir burada billurlaşıyor. Ötekilerin şu ya da bu nedenle patron baskısı, iş kaygısı, alandaki bilgi eksikliği vs. nedeniyle bu şekilde haberler yapılıyor diyelim ama yasal düzenlemeler var. Orada karşımızı sadece yasada şunlar değişti diye haberler çıkıyor. Ben buradan da şunu anlıyorum sağlık muhabirliği yapan arkadaşın sağlık alanına ilişkin genel bir düşüncesinin olmadığını görüyorum. Yani bu değişim hangi ihtiyaca karşılık oldu, toplumun bir çıkarına mı, yoksa belli grupların çıkarına mı? Bundan sonra sağlık hizmetine toplumun ulaşımı ne ölçüde kolaylaşacak ya da zorlaşacak? Bu tür soruları öncelikle bu arkadaşın sorması, bu sorulara farklı cephelerden sağlıklı yanıtlar alabileceği mercilerle konuşması lâzım. Başta söylendiği gibi, sağlık muhabirliği ajandasında 3-4 tane profesörün numarası varsa oluyormuş gibi görünüyor. Oysa çok önemli bir alan, mahremiyeti içeren bir alan, bilimsel bilgiyle mutlaka sürdürülmesi gereken bir alan gördüğümüz hakikaten yerlerde sürünüyor gibi.