- Yusuf Ziya Eraslan: Hiçbir kurumu
eleştirmeden objektif bir vatandaş gözüyle, bir gazeteci gözüyle değil vatandaş
gözüyle de değerlendirirken şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Piyasada şimdi çok
sayıda insana zarar vererek halk sağlığını tehdit eden ciddi bir sorun var.
Bunlardan biri de benim. Sağlık muhabiri olmama rağmen ben bile tuzağa düştüm.
Dolayısıyla çok da hayati sonuçlar ödeyen insanlar var. Tablo şu; ortada bir
facia var. Hepimizin herhalde üzerinde mutabakat sağladığı bir facia var. Bu
faciayı nasıl önleyebiliriz? Bu facianın önlenmesinde hangi kurumlar mesuldür?
Bu noktaya gelirsek eğer taraflar var belli;
Sağlık Bakanlığı var, Tarım Bakanlığı var, RTÜK var, Sanayi Bakanlığı
var ve biz varız. Kendimizi bu işin içinden tamamen soyutlama gibi bir lüksümüz
yok. Mesele halk sağlığıysa biz de bu işte mesulüz. Ben biraz da bu şarlatanlar
ifadesi çok hoşuma da gitti, bu şarlatanlarla mücadeleyi biraz da terörle
mücadeleye benzetiyorum. Şöyle benzetiyorum, şimdi ortada düzenli bir ordu var,
tanklar, silahlar. Fakat bir de mobil bir milis grubu var. Siz bir karar
alıyorsunuz; tanklar o tarafa doğru
yürürken, milis grubu başka yere gidip başka karakol basıyor. Böyle bir
benzetme var, ben böyle benzettim. Şimdi dolayısıyla bu şarlatanlarla
mücadelede tıpkı terörle mücadelede olduğu gibi özenli birlik kurmak lâzım.
Mobil bir birlik olacak, hızlı hareket edecek, bu işin ehli insanlar olacak, bu
işin içinde basın da var. Profesyonel
bir şarlatanla mücadele örgütü, kuvveti oluşturmak gerektiği kanaatindeyim bu
benim şahsi fikrim. Bunun için ne yapmak gerekir noktasında; bu üç bakanlık,
artı Tabipler Birliği ve biz Sağlık Muhabirleri Derneği ya da uzmanlık
dernekleri mobil, hızlı hareket edebilen, hızlı kararlar alabilen,
istenildiğinde toplanabilen bir kurul oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.
- Mustafa Sütlaş: Vurucu silahları ne
olacak?
- Yusuf Ziya Eraslan: Vurucu silahları
yetki olacak. Yani şöyle Tarım Bakanlığı bir şeyle ilgili bir tespitte
bulunuyor. Falanca yere yaz, şunu ikaz et.
Zaten orada ölen ölüyor kalan kalıyor.
- Mustafa Sütlaş: Cezai yaptırımı?
- Yeşim Sert: Hekimin meslekten men
edilmesi, gibi cezaların hepsi bu kurulacak olan sistem içerisinde mi olacak?
- Yusuf Ziya Eraslan: Tabi önce böyle bir
kurulun oluşturulması lâzım. Her şeyden önce o kurulun oluşması gerekiyor.
Bugünkü çalıştay gibi, kurulda neler yapılması gerektiği konusunda bir kanaat
oluşturulacak. O kurula yetki mi verilecek? Yetki verilecek. Silah mı
verilecek? Silah verilecek. Bomba mı verilecek? Bomba verilecek ama.
- Mustafa Sütlaş: Bir fikir attınız
ortaya onun yaptırımı ne olacak? Tabip
Odası, bir sivil toplum örgütü, hekimleri denetlemekle yetkili, usulüne uygun
bir soruşturma yapıyor, bir ceza veriyor, Tabip Odası’nın bir kolluk kuvveti yok.
- Sevgi Hasipek: Yayın konusunda ne olur?
İşte hemen haberdar olunur, yayın denetlenir, gerekli yaptırımlar uygulanır.
- Yusuf Ziya Eraslan: Ortada halk
sağlığını tehdit eden ciddi bir unsur var. Dolayısıyla devletin temel unsurları
bu kurumda olursa -devletten büyük, devletten daha güçlü kuvvet ben
tanımıyorum. Karşımızda belki bir mobil şarlatan grubunun yüksek olan manevra
kabiliyetleri olabilir. Ama neticede bu devlet, devlet istediği zaman
vatandaşına zarar veren her türlü unsuru yok etmeli, ortadan kaldırmalı diye düşünüyorum.
Eğer bunu yapamıyorsa o zaman devletliği de sorgulanır. Şimdi ortada şöyle bir
aslında manzara var; -bütün kurumları tenzih ederek söylüyorum bu bir eleştiri-
herkes topu taca atıyor. Ortada bir tehlike var. Şimdi böyle ciddi bir kurul
oluşturulursa ne yapılması gerektiğine önce bu kurul karar verebilmeli.
Gerekirse yetki almalı. Öncelikle kurul oluşturmak gerektiği kanaatindeyim ben.
- Selma Bıyıklı Kürün: Her şeyi de cezayla çözmek bence çok da
mantıklı değil. Basın Konseyi diye bir şey mesela.
- Mustafa Sütlaş: Araçlarınız mevcut
araçlar; ya RTÜK bir yasak koyacak ceza
verecek.
- Selma Bıyıklı Kürün: Ben şunu söylemeye çalışıyorum; Basın Konseyi
diye bir şey var. Basın Konseyinin de gazeteciyi meslekten atmak gibi bir şeyi
yok. Ama sonuçta bir kınama veya bir uyarı yayınlanır ve bir baskı unsuru
oluşturur. Uzmanların yer aldığı bir kurulun bu konuda bir uyarı yayınlaması,
kamuoyunun önüne çıkması. Bilinçlenmesi açısından. Mesela sigara yasağı çıktı şu anda eminim çok
fazla uygulanan bir yasak değil ama kamuoyu oluştu. Herkes sigara içiyorsun
diye birbirini uyarıyor yani bu biraz da kamuoyunu bilinçlendirmeye yönelik bir
şey olur. Çıkıp orada bir açıklama yapmak, işte en son söylediğiniz olayla
ilgili yani bu illaki böyle 500 bin ceza verelim, meslekten atalım gibi her
şeyi cezayla yapamazsınız.
- Mustafa Sütlaş: Teknik olarak bir
durumu cezalandırabilirsiniz, bir kurumu cezalandırabilirsiniz. Ama adamı para
kazanıyor, para kazanırken kazandığının araçlarından bir tanesi medya. Medyada
parayla yayınını yaptırıyor, yayınlatıyor, bütün güç onda. Buna ceza verdiniz
başka birisi artı bir pozisyona gelmiş oluyor. Bu biraz daha geç ya da erken
davrandığı için.
- Selma Bıyıklı Kürün: Bunun deşifre edilmesi, kamuoyunda bunun
kınanması, kamuoyuna bunun duyurulması bence yardımcı olabilir.
- Yusuf Ziya Eraslan: Bu kurul aslında
kurumlar arasındaki iletişimi sağlamalı. Koordinasyonu sağlamalı. Konu eğitimse
bir kere önce sağlık muhabirlerine ya da televizyon programcılarına bu konuda
duyarlılık, farkındalık oluşturmak gerekiyor. Daha sonra halka ulaşmak gerek.
Sektörle ilgili bir özeleştiri yaparsak bizim bu konuda bir duyarlılığımız
yok. Arkadaş ben parayı veriyorum; bana 10 dakika, yarım saat program kirala.
Çıkar bir şarlatan adamı konuştur ya da ben tam sayfa ilan veriyorum bitti.
- Yeşim Sert: (Televizyonda) bir tane sağlık programı var,
izlemişsinizdir belki. Düzenli olarak
yayınlanıyor. Manken ajansından çıkmış bir tane hatun sürekli birileriyle
konuşuyor. Mesela obez bir bayan ve vücut bakımı anlamında gayet güzel bir
hanımefendi sürekli diyete yönelik, işte inceltici kremler kesinlikle -sizden
de hep bahsediyor- tamamıyla onaylı diyor.
Sürekli bu o programa gidiyor. Vatandaşın şunu da sorgulaması lâzım; bu
kadar inceltiyorsa önce kendi koluna falan bir sürsün, incelsin. Ama parayla
program satın alındığı için, o onlara dünyanın parasını verdiği için, sunucu
olan hanımefendi öyle mi, şurası 20 santim mi inceliyor? Yüzünüz çok gergin
diye yapıyor. Önce bunlara da bir önlem gelmesi lâzım ama işin içinde para
olduğu zaman bunu nasıl engelleyeceksiniz bilmiyorum. Yani yasak koysan bu
sefer zarf altından verilecek bu para yani başka türlü olmayacak.
- Mustafa Sütlaş: Reklamcılar Derneği’nin etik reklam ilkeleri
diye 10-11 maddelik ilkeleri var.
Reklamcılar Derneği’ne üye olan reklam şirketleri bu ilkeler
çerçevesinde yapıyor. Bir sürü onların dışında reklam yapan şirket var. Halkla
ilişkiler şirketleri var. Halkla İlişkiler Derneği’nin buna benzer etik
kuralları var biliyorum, Gazeteciler Cemiyeti’nin mesleki etik ilkelerine
ilişkin kuralları var, Basın Konseyi’nin tarif ettiği kurallar var. Daha
aşağıya iniyorum Doğan Grubu’nun kendi etik yayın ilkeleri var. Bütün bunlar var, ama bütün bunların olduğu
yerde bütün bu söylediklerimiz oluyor. Bütün bunların olmasının nedeni ne? Az
önce söylediğiniz şey; yani parayla belirlenen bir şey. Bir nokta daha var
orada yani bütün bu düzenlemelere rağmen dün konuştuk bunu, herkes yayıncı,
herkes gazeteci, herkes toplumu ilgilendiren bir şeyde beyanat verebilen
durumda. İsterseniz makineli tüfek verelim size ve öldürme yetkisi verelim,
hayır düzelmez, gerçekten düzelmez.
- Pelin
Öğüt: Peki sizin öneriniz nedir?
- Mustafa Sütlaş: Bunun yolu bir tane;
Yalçın çok güzel söyledi, meslek örgütlerinin kişileri de söylüyor bunu, Coşkun Hocam yapıyor kendi alanında.
- Yeşim Sert: Deşifre edilecek
- Mustafa Sütlaş: Hayır, deşifre değil.
Orada tekzip hakkı var, yapılmadığı zaman düzeltme hakkı var, yaptırımı var.
Ben Tabip Odası’nın yönetim kurulunda olduğum dönemde belli aralıklarla bunu
yaptım, bu şekilde toplum sağlığını ilgilendiren bir olumsuzluk ortaya
çıktığında o alanın ilgili uzman kuruluşunu bütün gazetecileri topladık. Bu
uğraşmayı gerektiren bir şey. Bütün bu insanlar bir şekilde medyanın değişik
kademelerinden geçerek oraya geliyorlar ve dün de konuştuk; gazetecilik eğitimi
veren okullarda sağlık medyası ya da sağlıkla ilgili etik ya da kuralları tarif
eden bir ders var mı? Yok. Türkiye’de şu kadar gazetecilik fakültesi var,
şimdiki olanaklara göre yine işte dediğiniz YÖK’ün kurallarına göre böyle bir
dersi koymanın önünde bir engel var mı? O da yok.
- Selma Bıyıklı Kürün: Öyle bir dersin faydası olacağını hiç
zannetmiyorum.
- Mustafa Sütlaş: Hayır, şöyle ceza ve
yaptırım ya da yasaklama ile herhangi bir problemi çözemeyiz. Bunu kocaman bir
havuza damla damlatır gibi yavaş yavaş oluşturmak zorundayız. Kontrolü iki tane
unsur yapar; bir tanesi otokontroldür kendisi yapar, ikincisi de onun alıcısı
yapar. Alıcısına yani az önce söylediğimiz haberlerin hangisinin altına bununla
ilgili bir zarar gördüyseniz -size de aynı soruyu soracağım yani şu anda
başvuru mekanizmaları kullanılmıyor. Sağlık kurumlarında hasta hakları birimi
oluşturdu. Hasta hakları birimleri o kurumun amirine danışmanlık yapıyor. Oysa
hasta haklarının başvuru ile ilgili hakları çerçevesinde çok farklı yöntemler
var. Biz çıktığımız zaman ya da bu konu gündeme geldiği zaman söyleniyor. Tarım
Bakanlığı usulsüzlükle ilgili yaptırımı uygulayacak şirkete gerekli işlemi
yaptıktan sonra; “ey vatandaş bu işten zarar gördüyseniz sizin yolunuz bireysel
tazminat başvurusu yapabilirsiniz, suç duyurusunda bulunabilirsiniz, o kurumun
mesleki yönden denetimi için mekanizmayı tetikleyebilirsiniz”. Otomatik
yapılması gereken şeyler bunlar. Yani ben hekim örgütü olarak bir şey gördüğüm
zaman bu benim görevim, hastanın zararına bir şey gördüğüm zaman bu ceza yasası
çerçevesindeyse şikâyete bağlı kalmaksızın müracaatımı gerekirse savcılığa
bildirmek zorundayım.
- Yusuf Ziya Eraslan: Bildirilmiyor ama.
- Mustafa Sütlaş: Bildirilmiyor, işte onu
söylüyorum.
- Yusuf Ziya Eraslan: Vaktimiz yok bir an
önce karar alıp harekete geçmesi lâzım
- Mustafa Sütlaş: Bütün bu yolları
kullanmadan kestirmeci bir yolla gittiğiniz zaman iki şeye yarıyor. Bir tanesi
kuvvetli olan sadece yapar hale geliyor, ötekilerin hepsini elemiş oluyoruz;
ikincisi bu iş onların aracılığıyla legal hale geliyor. Bakın, Türkiye’deki üç
kurul, ortak kurul, kurulan bütün düzenleme alanlarına; petrol piyasası,
tekstil, bilmem ne… Hangi alanda yolsuzluk bitti. 80’den beri, Özal’dan beri
bir sürü şeyi devlet kendi üstünden birtakım kurullara attı. Ve o kurulların
oluşumunda, o alanın kesimlerinin geldiğini biliyoruz. Hangisinde yolsuzluk
bitti, hangisinde yanlışlık bitti, hangisinde şey, çözüm bu değil.
- Yusuf Ziya Eraslan: Sizin somut
çözümünüzü ben merak ediyorum.
- Mustafa Sütlaş: Ben çözümümü
söylüyorum; şu anki mekanizmaları kullanalım, tekzip ve düzeltme hakkından
başlayarak. Bunun eğitimini verelim, mağdur olanın da başvurmasını sağlayalım.
Bu mekanizmaların hepsi işler.
- Yusuf Ziya Eraslan: Nasıl başvuru,
nasıl sağlayacaksınız?
- Mustafa Sütlaş: Aynı yolla, savcılığa
suç duyurusunda bulunmak, siz az önce anlattığınız örnek de söylediniz mi bu
cümleyi, arkadaşım mağdur olduysan yolu şu…
- Çiğdem Kurtar: Bize Alo 174 veya BİMER
yoluyla başvuranlara, biz verdiğimiz cevaplarda diyoruz ki; ürünle ilgili şu şu
işlemler yapılacaktır ya da yapılmıştır. Alo Gıda’da yapılmıştır deriz,
BİMER’de yapılacaktır deriz. Sistemleri farklı çalışıyor. Yapılmıştır; ayrıca
rahatsızlandıysanız bununla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunun, reklam
gördüyseniz RTÜK’e, Sanayi Bakanlığı’na bildirin. Eğer ürün aldıysanız,
kullanmak istemiyorsanız, iade edemiyorsanız, Tüketici Hakem Heyetine gidin,
bizde matbu cevabımızın iki ya da üç paragrafı bu bilgileri içerir.
- Mustafa Sütlaş: Peki bunu kontrol
ediyor muyuz, geriye dönüp? Arkadaşım senin böyle bir başvurun vardı; sana şu yolları da söylemiştim. Bunların
hangisini uyguladın, hangisini kolaylaştırdın?
- Çiğdem Kurtar: Alo Gıda’da biz
başvuruları göremiyoruz.
- Mustafa Sütlaş: Yok işte.
- Çiğdem Kurtar: Ama şöyle bir durum var.
Bu bizim bakanlığımızın başvuranları korumak için aldığı bir karar. Mahkeme
yolu dışında biz başvuranlarla muhatap olmuyoruz, biz başvuru numarasıyla
muhatap oluyoruz.
- Mustafa Sütlaş: Bunu söylemeye
çalışıyorum. Gelin bunun araçlarını kuralım, çok sayıda insana bunun
danışmanlığını verelim; web sayfasına, savcılığa suç duyurusunda bulunmanın bir
tane standart dilekçesini verelim, herkesin avukat tutma şansı yok, herkesin bu
deyimi kullanması mümkün değil ya da otomatiğe bağlayalım arkadaşlar, niye öyle
diyorsunuz? Yani Tarım Bakanlığı A ayında, bana şu kadar şu iddiada, iddiadır
bu kanıtlanmış suç değildir. Mekanizmanın düğmesine birisinin basması lâzım.
Vatandaş bilinçsiz, yapan şirketin kazancı var, denetimle ilgili yetkili olan
da kendi yaptığı işi sonuç zannediyor.
- Selma Bıyıklı Kürün: Ama sizin söylediğiniz çok uzun bir süreç.
Bakın savcılığa bir suç duyurusunda bulunmak, mahkemenin işi ne kadar yoğun
bilmiyorum, bir savcının, bin-on bin suç duyurusunda bile bulunmanın, bunu
incelemesi, dava açması nereden baksanız 4-5 ayı bulur açarsa o da. Bakın ben
hanımefendinin 268 İnternet sitesiyle ilgili suç duyurusunda, çok merak
ediyorum, kaçıyla ilgili dava açıldı.
- Çiğdem Kurtar: Hâlâ soruşturmada
- Mustafa Sütlaş: Kim olduğunu
açıklamıyoruz ki ama.
- Selma Bıyıklı Kürün: Hayır, açıklasanız ne olacak? Açıkladınız
diyelim ki; on bin isimli liste verdiniz. Ne olacak? Savcılık dava açmadıktan
sonra, insanlara ne faydası var? Ölen ölmüş, giden gitmiş zaten.
- Mustafa Sütlaş: Ben alışveriş yaparken,
alacağım maddeye (İnternetteki şikâyet sitesine) yazıyorum, ürünün markasını
yazıyorum.
- Selma Bıyıklı Kürün: Hayır, benim söylemek istediğim şu. Suç
duyurusunda bulunmanın ya da tekzip hakkı. Bakın biz gazeteciyiz. Bir tekzip
yazısı beş ay sonra yayınlanıyorsa ki basın kanunda bu, ne faydası var?
- Mustafa Sütlaş: Bunu hızlandıralım.
- Yusuf Ziya Eraslan: Mesele bu değil ki
ama. İnsanların en kısa sürede zarar görmesini engellemek.
- Sevgi Hasipek: Ben o konuda sizlere
katılmıyorum. Bizim her aldığımız karar mahkemeye gider, ama üç ay sonra, bir
ay sonra, bir yıl sonra mutlaka bunun bir dönüşü olur.
- Çiğdem Kurtar: Ben dönüşü olmuyor
demiyorum.
- Yusuf Ziya Eraslan: Geç oluyor.
- Sevgi Hasipek: Geç ya da çok geç, bunun
hiçbir önemi yok. Siz bilgilendirmek diyorsunuz, spot programlar
hazırlayabilirsiniz, RTÜK’e bunları gönderebilirseniz, RTÜK de bunları yayıncı
kuruluşlara gönderebilir. Reklamsız yayınlanacaktır, bilgilendirecektir,
gazetelerden çok daha işlevsel bir yöntemdir bu. Ben bilgilenirsem, bir yerde
bir tedirginlik yaşarsam, İnternette de araştırırım, basında da bakarım, onunla
ilgili ne şikâyet var bakarım, bir hastaneye bile giderken, onunla ilgili acaba
olumsuz bir şey var mı diye özel hastaneye giderken bir inceleme yapıyorum en
basitinden. Niye kuşkulandığım bir ürünü almak için çaba göstereyim ki? Böyle
bir şikâyet formunun bulunması, insanları adım adım yönlendirmek, birlikte
olunca yapılabilecek çok şey var. Bizim bazı yayınlardan dolayı ceza alan
kuruluşlarımız vardır. Onlarda eğitim programları yayınlanır, ikame programları
yayınlanır. Onunla ilgili bir şeyler hazırlanabilir. Sağlık Bakanlığı, Tarım
Bakanlığı, Tabipler Odası yapabilir. Kısa süreli on dakika, yirmi dakika, yarım
saatlik, bu programlar RTÜK’e gönderildiği takdirde, biz bunu zorunlu
yayınlatabiliriz, böyle yetkilerimiz var. Birlikten güç doğar, hiçbir şey için
geç değil.