3.3.Denetim

Ortaya çıkan tablo karşısında neler yapılabileceği ve nasıl mücadele edilebileceği konusu ayrı bir tartışma yaratmıştır.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Hiçbir kurumu eleştirmeden objektif bir vatandaş gözüyle, bir gazeteci gözüyle değil vatandaş gözüyle de değerlendirirken şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Piyasada şimdi çok sayıda insana zarar vererek halk sağlığını tehdit eden ciddi bir sorun var. Bunlardan biri de benim. Sağlık muhabiri olmama rağmen ben bile tuzağa düştüm. Dolayısıyla çok da hayati sonuçlar ödeyen insanlar var. Tablo şu; ortada bir facia var. Hepimizin herhalde üzerinde mutabakat sağladığı bir facia var. Bu faciayı nasıl önleyebiliriz? Bu facianın önlenmesinde hangi kurumlar mesuldür? Bu noktaya gelirsek eğer taraflar var belli;  Sağlık Bakanlığı var, Tarım Bakanlığı var, RTÜK var, Sanayi Bakanlığı var ve biz varız. Kendimizi bu işin içinden tamamen soyutlama gibi bir lüksümüz yok. Mesele halk sağlığıysa biz de bu işte mesulüz. Ben biraz da bu şarlatanlar ifadesi çok hoşuma da gitti, bu şarlatanlarla mücadeleyi biraz da terörle mücadeleye benzetiyorum. Şöyle benzetiyorum, şimdi ortada düzenli bir ordu var, tanklar, silahlar. Fakat bir de mobil bir milis grubu var. Siz bir karar alıyorsunuz;  tanklar o tarafa doğru yürürken, milis grubu başka yere gidip başka karakol basıyor. Böyle bir benzetme var, ben böyle benzettim. Şimdi dolayısıyla bu şarlatanlarla mücadelede tıpkı terörle mücadelede olduğu gibi özenli birlik kurmak lâzım. Mobil bir birlik olacak, hızlı hareket edecek, bu işin ehli insanlar olacak, bu işin içinde basın da var.  Profesyonel bir şarlatanla mücadele örgütü, kuvveti oluşturmak gerektiği kanaatindeyim bu benim şahsi fikrim. Bunun için ne yapmak gerekir noktasında; bu üç bakanlık, artı Tabipler Birliği ve biz Sağlık Muhabirleri Derneği ya da uzmanlık dernekleri mobil, hızlı hareket edebilen, hızlı kararlar alabilen, istenildiğinde toplanabilen bir kurul oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.


-   Mustafa Sütlaş: Vurucu silahları ne olacak?

-   Yusuf Ziya Eraslan: Vurucu silahları yetki olacak. Yani şöyle Tarım Bakanlığı bir şeyle ilgili bir tespitte bulunuyor.  Falanca yere yaz, şunu ikaz et. Zaten orada ölen ölüyor kalan kalıyor.

-   Mustafa Sütlaş: Cezai yaptırımı?

-   Yeşim Sert: Hekimin meslekten men edilmesi, gibi cezaların hepsi bu kurulacak olan sistem içerisinde mi olacak?

-   Yusuf Ziya Eraslan: Tabi önce böyle bir kurulun oluşturulması lâzım. Her şeyden önce o kurulun oluşması gerekiyor. Bugünkü çalıştay gibi, kurulda neler yapılması gerektiği konusunda bir kanaat oluşturulacak. O kurula yetki mi verilecek? Yetki verilecek. Silah mı verilecek? Silah verilecek. Bomba mı verilecek? Bomba verilecek ama.

-   Mustafa Sütlaş: Bir fikir attınız ortaya onun yaptırımı ne olacak?  Tabip Odası, bir sivil toplum örgütü, hekimleri denetlemekle yetkili, usulüne uygun bir soruşturma yapıyor, bir ceza veriyor, Tabip Odası’nın bir kolluk kuvveti yok.

-   Sevgi Hasipek: Yayın konusunda ne olur? İşte hemen haberdar olunur, yayın denetlenir, gerekli yaptırımlar uygulanır.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Ortada halk sağlığını tehdit eden ciddi bir unsur var. Dolayısıyla devletin temel unsurları bu kurumda olursa -devletten büyük, devletten daha güçlü kuvvet ben tanımıyorum. Karşımızda belki bir mobil şarlatan grubunun yüksek olan manevra kabiliyetleri olabilir. Ama neticede bu devlet, devlet istediği zaman vatandaşına zarar veren her türlü unsuru yok etmeli, ortadan kaldırmalı diye düşünüyorum. Eğer bunu yapamıyorsa o zaman devletliği de sorgulanır. Şimdi ortada şöyle bir aslında manzara var; -bütün kurumları tenzih ederek söylüyorum bu bir eleştiri- herkes topu taca atıyor. Ortada bir tehlike var. Şimdi böyle ciddi bir kurul oluşturulursa ne yapılması gerektiğine önce bu kurul karar verebilmeli. Gerekirse yetki almalı. Öncelikle kurul oluşturmak gerektiği kanaatindeyim ben.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Her şeyi de cezayla çözmek bence çok da mantıklı değil. Basın Konseyi diye bir şey mesela.

-   Mustafa Sütlaş: Araçlarınız mevcut araçlar;  ya RTÜK bir yasak koyacak ceza verecek.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Ben şunu söylemeye çalışıyorum; Basın Konseyi diye bir şey var. Basın Konseyinin de gazeteciyi meslekten atmak gibi bir şeyi yok. Ama sonuçta bir kınama veya bir uyarı yayınlanır ve bir baskı unsuru oluşturur. Uzmanların yer aldığı bir kurulun bu konuda bir uyarı yayınlaması, kamuoyunun önüne çıkması. Bilinçlenmesi açısından.  Mesela sigara yasağı çıktı şu anda eminim çok fazla uygulanan bir yasak değil ama kamuoyu oluştu. Herkes sigara içiyorsun diye birbirini uyarıyor yani bu biraz da kamuoyunu bilinçlendirmeye yönelik bir şey olur. Çıkıp orada bir açıklama yapmak, işte en son söylediğiniz olayla ilgili yani bu illaki böyle 500 bin ceza verelim, meslekten atalım gibi her şeyi cezayla yapamazsınız.

-   Mustafa Sütlaş: Teknik olarak bir durumu cezalandırabilirsiniz, bir kurumu cezalandırabilirsiniz. Ama adamı para kazanıyor, para kazanırken kazandığının araçlarından bir tanesi medya. Medyada parayla yayınını yaptırıyor, yayınlatıyor, bütün güç onda. Buna ceza verdiniz başka birisi artı bir pozisyona gelmiş oluyor. Bu biraz daha geç ya da erken davrandığı için.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Bunun deşifre edilmesi, kamuoyunda bunun kınanması, kamuoyuna bunun duyurulması bence yardımcı olabilir.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Bu kurul aslında kurumlar arasındaki iletişimi sağlamalı. Koordinasyonu sağlamalı. Konu eğitimse bir kere önce sağlık muhabirlerine ya da televizyon programcılarına bu konuda duyarlılık, farkındalık oluşturmak gerekiyor. Daha sonra halka ulaşmak gerek. Sektörle ilgili bir özeleştiri yaparsak bizim bu konuda bir duyarlılığımız yok.  Arkadaş ben parayı veriyorum;  bana 10 dakika, yarım saat program kirala. Çıkar bir şarlatan adamı konuştur ya da ben tam sayfa ilan veriyorum bitti.

-   Yeşim Sert:  (Televizyonda) bir tane sağlık programı var, izlemişsinizdir belki.  Düzenli olarak yayınlanıyor. Manken ajansından çıkmış bir tane hatun sürekli birileriyle konuşuyor. Mesela obez bir bayan ve vücut bakımı anlamında gayet güzel bir hanımefendi sürekli diyete yönelik, işte inceltici kremler kesinlikle -sizden de hep bahsediyor- tamamıyla onaylı diyor.  Sürekli bu o programa gidiyor. Vatandaşın şunu da sorgulaması lâzım; bu kadar inceltiyorsa önce kendi koluna falan bir sürsün, incelsin. Ama parayla program satın alındığı için, o onlara dünyanın parasını verdiği için, sunucu olan hanımefendi öyle mi, şurası 20 santim mi inceliyor? Yüzünüz çok gergin diye yapıyor. Önce bunlara da bir önlem gelmesi lâzım ama işin içinde para olduğu zaman bunu nasıl engelleyeceksiniz bilmiyorum. Yani yasak koysan bu sefer zarf altından verilecek bu para yani başka türlü olmayacak.

-   Mustafa Sütlaş:  Reklamcılar Derneği’nin etik reklam ilkeleri diye 10-11 maddelik ilkeleri var.  Reklamcılar Derneği’ne üye olan reklam şirketleri bu ilkeler çerçevesinde yapıyor. Bir sürü onların dışında reklam yapan şirket var. Halkla ilişkiler şirketleri var. Halkla İlişkiler Derneği’nin buna benzer etik kuralları var biliyorum, Gazeteciler Cemiyeti’nin mesleki etik ilkelerine ilişkin kuralları var, Basın Konseyi’nin tarif ettiği kurallar var. Daha aşağıya iniyorum Doğan Grubu’nun kendi etik yayın ilkeleri var.  Bütün bunlar var, ama bütün bunların olduğu yerde bütün bu söylediklerimiz oluyor. Bütün bunların olmasının nedeni ne? Az önce söylediğiniz şey; yani parayla belirlenen bir şey. Bir nokta daha var orada yani bütün bu düzenlemelere rağmen dün konuştuk bunu, herkes yayıncı, herkes gazeteci, herkes toplumu ilgilendiren bir şeyde beyanat verebilen durumda. İsterseniz makineli tüfek verelim size ve öldürme yetkisi verelim, hayır düzelmez, gerçekten düzelmez.

-   Pelin Öğüt: Peki sizin öneriniz nedir?

-   Mustafa Sütlaş: Bunun yolu bir tane; Yalçın çok güzel söyledi, meslek örgütlerinin kişileri de söylüyor bunu,  Coşkun Hocam yapıyor kendi alanında.

-   Yeşim Sert: Deşifre edilecek

-   Mustafa Sütlaş: Hayır, deşifre değil. Orada tekzip hakkı var, yapılmadığı zaman düzeltme hakkı var, yaptırımı var. Ben Tabip Odası’nın yönetim kurulunda olduğum dönemde belli aralıklarla bunu yaptım, bu şekilde toplum sağlığını ilgilendiren bir olumsuzluk ortaya çıktığında o alanın ilgili uzman kuruluşunu bütün gazetecileri topladık. Bu uğraşmayı gerektiren bir şey. Bütün bu insanlar bir şekilde medyanın değişik kademelerinden geçerek oraya geliyorlar ve dün de konuştuk; gazetecilik eğitimi veren okullarda sağlık medyası ya da sağlıkla ilgili etik ya da kuralları tarif eden bir ders var mı? Yok. Türkiye’de şu kadar gazetecilik fakültesi var, şimdiki olanaklara göre yine işte dediğiniz YÖK’ün kurallarına göre böyle bir dersi koymanın önünde bir engel var mı? O da yok.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Öyle bir dersin faydası olacağını hiç zannetmiyorum.

-   Mustafa Sütlaş: Hayır, şöyle ceza ve yaptırım ya da yasaklama ile herhangi bir problemi çözemeyiz. Bunu kocaman bir havuza damla damlatır gibi yavaş yavaş oluşturmak zorundayız. Kontrolü iki tane unsur yapar; bir tanesi otokontroldür kendisi yapar, ikincisi de onun alıcısı yapar. Alıcısına yani az önce söylediğimiz haberlerin hangisinin altına bununla ilgili bir zarar gördüyseniz -size de aynı soruyu soracağım yani şu anda başvuru mekanizmaları kullanılmıyor. Sağlık kurumlarında hasta hakları birimi oluşturdu. Hasta hakları birimleri o kurumun amirine danışmanlık yapıyor. Oysa hasta haklarının başvuru ile ilgili hakları çerçevesinde çok farklı yöntemler var. Biz çıktığımız zaman ya da bu konu gündeme geldiği zaman söyleniyor. Tarım Bakanlığı usulsüzlükle ilgili yaptırımı uygulayacak şirkete gerekli işlemi yaptıktan sonra; “ey vatandaş bu işten zarar gördüyseniz sizin yolunuz bireysel tazminat başvurusu yapabilirsiniz, suç duyurusunda bulunabilirsiniz, o kurumun mesleki yönden denetimi için mekanizmayı tetikleyebilirsiniz”. Otomatik yapılması gereken şeyler bunlar. Yani ben hekim örgütü olarak bir şey gördüğüm zaman bu benim görevim, hastanın zararına bir şey gördüğüm zaman bu ceza yasası çerçevesindeyse şikâyete bağlı kalmaksızın müracaatımı gerekirse savcılığa bildirmek zorundayım.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Bildirilmiyor ama.

-   Mustafa Sütlaş: Bildirilmiyor, işte onu söylüyorum. 

-   Yusuf Ziya Eraslan: Vaktimiz yok bir an önce karar alıp harekete geçmesi lâzım

-   Mustafa Sütlaş: Bütün bu yolları kullanmadan kestirmeci bir yolla gittiğiniz zaman iki şeye yarıyor. Bir tanesi kuvvetli olan sadece yapar hale geliyor, ötekilerin hepsini elemiş oluyoruz; ikincisi bu iş onların aracılığıyla legal hale geliyor. Bakın, Türkiye’deki üç kurul, ortak kurul, kurulan bütün düzenleme alanlarına; petrol piyasası, tekstil, bilmem ne… Hangi alanda yolsuzluk bitti. 80’den beri, Özal’dan beri bir sürü şeyi devlet kendi üstünden birtakım kurullara attı. Ve o kurulların oluşumunda, o alanın kesimlerinin geldiğini biliyoruz. Hangisinde yolsuzluk bitti, hangisinde yanlışlık bitti, hangisinde şey, çözüm bu değil.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Sizin somut çözümünüzü ben merak ediyorum.

-   Mustafa Sütlaş: Ben çözümümü söylüyorum; şu anki mekanizmaları kullanalım, tekzip ve düzeltme hakkından başlayarak. Bunun eğitimini verelim, mağdur olanın da başvurmasını sağlayalım. Bu mekanizmaların hepsi işler.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Nasıl başvuru, nasıl sağlayacaksınız?

-   Mustafa Sütlaş: Aynı yolla, savcılığa suç duyurusunda bulunmak, siz az önce anlattığınız örnek de söylediniz mi bu cümleyi, arkadaşım mağdur olduysan yolu şu…

-   Çiğdem Kurtar: Bize Alo 174 veya BİMER yoluyla başvuranlara, biz verdiğimiz cevaplarda diyoruz ki; ürünle ilgili şu şu işlemler yapılacaktır ya da yapılmıştır. Alo Gıda’da yapılmıştır deriz, BİMER’de yapılacaktır deriz. Sistemleri farklı çalışıyor. Yapılmıştır; ayrıca rahatsızlandıysanız bununla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunun, reklam gördüyseniz RTÜK’e, Sanayi Bakanlığı’na bildirin. Eğer ürün aldıysanız, kullanmak istemiyorsanız, iade edemiyorsanız, Tüketici Hakem Heyetine gidin, bizde matbu cevabımızın iki ya da üç paragrafı bu bilgileri içerir.

-   Mustafa Sütlaş: Peki bunu kontrol ediyor muyuz, geriye dönüp? Arkadaşım senin böyle bir başvurun vardı;  sana şu yolları da söylemiştim. Bunların hangisini uyguladın, hangisini kolaylaştırdın?

-   Çiğdem Kurtar: Alo Gıda’da biz başvuruları göremiyoruz.

-   Mustafa Sütlaş: Yok işte.

-   Çiğdem Kurtar: Ama şöyle bir durum var. Bu bizim bakanlığımızın başvuranları korumak için aldığı bir karar. Mahkeme yolu dışında biz başvuranlarla muhatap olmuyoruz, biz başvuru numarasıyla muhatap oluyoruz.

-   Mustafa Sütlaş: Bunu söylemeye çalışıyorum. Gelin bunun araçlarını kuralım, çok sayıda insana bunun danışmanlığını verelim; web sayfasına, savcılığa suç duyurusunda bulunmanın bir tane standart dilekçesini verelim, herkesin avukat tutma şansı yok, herkesin bu deyimi kullanması mümkün değil ya da otomatiğe bağlayalım arkadaşlar, niye öyle diyorsunuz? Yani Tarım Bakanlığı A ayında, bana şu kadar şu iddiada, iddiadır bu kanıtlanmış suç değildir. Mekanizmanın düğmesine birisinin basması lâzım. Vatandaş bilinçsiz, yapan şirketin kazancı var, denetimle ilgili yetkili olan da kendi yaptığı işi sonuç zannediyor.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Ama sizin söylediğiniz çok uzun bir süreç. Bakın savcılığa bir suç duyurusunda bulunmak, mahkemenin işi ne kadar yoğun bilmiyorum, bir savcının, bin-on bin suç duyurusunda bile bulunmanın, bunu incelemesi, dava açması nereden baksanız 4-5 ayı bulur açarsa o da. Bakın ben hanımefendinin 268 İnternet sitesiyle ilgili suç duyurusunda, çok merak ediyorum, kaçıyla ilgili dava açıldı.

-   Çiğdem Kurtar: Hâlâ soruşturmada

-   Mustafa Sütlaş: Kim olduğunu açıklamıyoruz ki ama.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Hayır, açıklasanız ne olacak? Açıkladınız diyelim ki; on bin isimli liste verdiniz. Ne olacak? Savcılık dava açmadıktan sonra, insanlara ne faydası var? Ölen ölmüş, giden gitmiş zaten.

-   Mustafa Sütlaş: Ben alışveriş yaparken, alacağım maddeye (İnternetteki şikâyet sitesine) yazıyorum, ürünün markasını yazıyorum.

-   Selma Bıyıklı Kürün:  Hayır, benim söylemek istediğim şu. Suç duyurusunda bulunmanın ya da tekzip hakkı. Bakın biz gazeteciyiz. Bir tekzip yazısı beş ay sonra yayınlanıyorsa ki basın kanunda bu, ne faydası var?

-   Mustafa Sütlaş: Bunu hızlandıralım.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Mesele bu değil ki ama. İnsanların en kısa sürede zarar görmesini engellemek.

-   Sevgi Hasipek: Ben o konuda sizlere katılmıyorum. Bizim her aldığımız karar mahkemeye gider, ama üç ay sonra, bir ay sonra, bir yıl sonra mutlaka bunun bir dönüşü olur.

-   Çiğdem Kurtar: Ben dönüşü olmuyor demiyorum.

-   Yusuf Ziya Eraslan: Geç oluyor.


-   Sevgi Hasipek: Geç ya da çok geç, bunun hiçbir önemi yok. Siz bilgilendirmek diyorsunuz, spot programlar hazırlayabilirsiniz, RTÜK’e bunları gönderebilirseniz, RTÜK de bunları yayıncı kuruluşlara gönderebilir. Reklamsız yayınlanacaktır, bilgilendirecektir, gazetelerden çok daha işlevsel bir yöntemdir bu. Ben bilgilenirsem, bir yerde bir tedirginlik yaşarsam, İnternette de araştırırım, basında da bakarım, onunla ilgili ne şikâyet var bakarım, bir hastaneye bile giderken, onunla ilgili acaba olumsuz bir şey var mı diye özel hastaneye giderken bir inceleme yapıyorum en basitinden. Niye kuşkulandığım bir ürünü almak için çaba göstereyim ki? Böyle bir şikâyet formunun bulunması, insanları adım adım yönlendirmek, birlikte olunca yapılabilecek çok şey var. Bizim bazı yayınlardan dolayı ceza alan kuruluşlarımız vardır. Onlarda eğitim programları yayınlanır, ikame programları yayınlanır. Onunla ilgili bir şeyler hazırlanabilir. Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Tabipler Odası yapabilir. Kısa süreli on dakika, yirmi dakika, yarım saatlik, bu programlar RTÜK’e gönderildiği takdirde, biz bunu zorunlu yayınlatabiliriz, böyle yetkilerimiz var. Birlikten güç doğar, hiçbir şey için geç değil.