SONUÇ VE TARTIŞMA: HEPSİNİ BİR ARAYA GETİRİRKEN…- I

Sağlık, son yılların giderek artan öneme sahip konuları arasında neredeyse ilk sırada gelmektedir. Ülkenin genel sağlık hizmetleri sistemindeki köklü yapısal değişiklikler bir yana, toplumun sağlık konusundaki beklentilerinin de giderek artan bir ivme kazandığı söylenebilir. Bununla bağlantılı olarak medya içeriklerinde de sağlık konusu giderek daha fazla oranda işlenmeye başlamıştır. Özellikle 2000’li yılların ortalarından başlayarak gerek yayın sayısındaki ve gerekse medya içeriklerindeki sağlık konulu içerik çok daha fazla dikkati çeker boyutlara ulaşmıştır.

İnsanların “sağlık” ve “sağlıklı olma” haline ilişkin algı ve anlayışları da artık giderek değişmektedir. İnsanlar daha sağlıklı ve daha uzun bir yaşam sürdürmek ve sağlıklı bir çevrede yaşamak arzularını her geçen gün daha fazla dile getirmekte ve bunun için çaba sarf etmektedirler.

Öte yandan küresel aktörlerin de “sağlık”, “sağlığı koruma”, “sağlığı geliştirme” ve “sağlıkta dönüşüm” gibi kavramlarla tanımlanabilecek konuya ilişkin anlayışlarında da değişim dikkati çekmektedir. Türkiye’de son yıllarda Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen sağlıkta dönüşüm projesi çerçevesinde atılan adımların bu bağlamdaki yapısal çalışmaların bir parçası olduğu söylenebilir.

Madalyonun arka yüzünde ise söz konusu değişime yönelik tartışmalar görülmektedir. Bunlar ise en genel anlamda dünya çapındaki “küreselleşme”, “sağlığın ticarileşmesi” ve “tüketim kültürü” bağlamında dikkati çeken kapitalist ideolojinin eleştirisinden başlayarak daha özel ve kişisel sorunlara kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Bu tartışmaların medya içeriklerinde yansımasının ayrıca sağlık konulu yayın içeriklerine yönelik eleştirilerle birleştiği görülmektedir. Başka bir deyişle medyadan yansıyan sağlık konulu eleştirilerin bir kısmı genel sağlık sistemine yönelik iken bir kısmı da medyadaki sağlık konulu içeriklere yöneliktir.

Sağlık konulu içeriklere yönelik eleştiriler daha çok bu içeriklerdeki konu ve konuk seçimine, bu yayınların toplum üzerindeki ve insanların sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine, hak ve etik anlayışlarındaki ihlallere ve konunun ekonomi-politik temelli bağlantı ve sorgulamalarına dayanmaktadır.

Bu çalışmada genel olarak günümüz Türkiye’sindeki sağlık konulu yayıncılığın betimlenmesi, yayın içeriklerinin irdelenmesi, kamuoyunun algı ve değerlendirmelerinin belirlenmesi ve bu bağlamda sağlık konulu yayıncılığa ilişkin ilkelerin tanımlanarak toplumsal bilincin artırılmasına yönelik temellerin atılması amaçlanmıştır.

Tarihçe

Türkiye’de sağlık konulu yayıncılığın miladı olarak 1980’li yıllar ve daha özelinde ise 1988 yılında TRT ekranlarına en önemli haber olarak yansıyan “Mucize ilaç: Zakkum” haberi gösterilmektedir (Öğüt, 2013:134-138). Bu haber üzerine sağlık konulu yayıncılığın toplum üzerindeki olumsuz etkileri tartışmaya açılmış ve pek çok kesim hem haberin veriliş biçimini hem de içeriğini eleştirmiştir. Daha sonra da sağlık konulu yayıncılığın nasıl olması ve olmaması gerektiği üzerine kimi toplantılar ve bu alana yönelik örgütlenme çalışmaları gündeme gelmiştir. Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği’nin (ESAM-DER) kurulması ve bu alanın bir uzmanlık dalı olarak görülmeye başlanması ise 1991 yılına rastlamaktadır. Ardından dernek tarafından düzenlenen yedi farklı toplantıyla sağlık muhabirlerine alanla ilgili uzmanlık kazandırılması ve bu uzmanlığa yönelik belli başlı görüş ve ilkelerin ortaya konulması adına çalışmalar yürütülmüştür. Bu arada yalnızca sağlık konularına bakan muhabirlerin giderek bu alanın uzmanları haline geldikleri, sağlık konulu içeriklerin sayısının giderek daha fazla yayımlanmaya başladığı, yeni sağlık konulu yayınların ortaya çıktığı, radyo ve televizyonlarda sağlık konulu programların yapılmaya başlandığı ve İnternette açılan sağlık konulu sayfaların sayısının hızla arttığı görülmüştür.

İstanbul merkezli ESAM-DER’in üyesi sayısı 2000’li yıllarda 40 olarak tanımlanırken, 2011 yılında Ankara’da Sağlık Muhabirleri Derneği (SAMUDER) kurulmuştur. 2012 yılında da yine Ankara’da Sağlık İletişim Derneği faaliyete geçirilmiştir.

İlke ve Uyarılar

Sağlık konulu yayıncılığa yönelik ilkelerin neler olduğunu ya da olması gerektiğini literatürde genel olarak medya etiğine yönelik ilke ve uyarılar bağlamında tanımlamak mümkündür. Medyanın diğer alanlarında dikkat edilmesi gereken genel ilke ve uyarılar aslında sağlık haberciliği için de geçerlidir. Daha özelinde ise kimi açıklamalar arasında sağlık konulu yayıncılığa yönelik kimi ifadelerin altını çizmek mümkündür. Örneğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde “Sağlık” konulu bir alt başlık yer almaktadır. Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Kanunu çerçevesinde, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumları Reklam Yönetmeliği’nde ve Ticari Reklam Yönetmeliği’nde de sağlık konulu yayın ilkelerine yönelik ifadeler yer almaktadır. Ayrıca sağlık düzenine ilişkin gerek etik ve gerekse hukuksal düzenlemelerde de sağlık konulu yayınların nasıl olması ve olmaması gerektiğine ilişkin ifadeler yer almaktadır. Bununla birlikte kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin birlikte ya da ayrı düzenlemiş oldukları pek çok toplantıda sağlık konulu yayınlar değerlendirilerek dikkat edilmesi gereken noktalara işaret edilmiş, bu toplantıların bazılarında çeşitli ilkeler oluşturularak kamuoyuna açıklanmıştır. Yurt dışında da bu türde pek çok çalışmadan söz etmek mümkündür. Bunlar çalışmanın literatür taraması bölümünde ayrıntılarıyla işlenmiştir.

Literatürdeki Çalışmalar
Sağlık konulu yayıncılığa yönelik çoğu sosyal bilimler enstitüsünde gerçekleştirilen lisansüstü çalışmaların da son yıllarda giderek sayıca arttığı görülmektedir. Bu alanda –yalnızca- 2010 yılı içerisinde 6 tez tamamlanmıştır.

Literatürde genel olarak gazetelerdeki sağlık konulu haber ve yazıların nasıl yer aldığı, hangi konuların işlendiği gibi betimleyici çalışmalar ile sağlık konulu haber ve yazıların eleştirilerine yönelik çalışmalar dikkati çekmektedir. Bu çalışmalarda genel olarak bir ya da birkaç gazetenin belirli bir dönemdeki yayınlarına yönelik içerik analizi uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Kullanılan içerik analizi uygulama kategorileri de bu projede de kullanılan kateorilerle benzer ya da ortak nitelikler taşımaktadır. Ancak örneklem, incelenen dönem ve alt konulara ilişkin kategorilerdeki farklılıklar nedeniyle literatürdeki çalışmada elde edilen bulgularla proje araştırmasının bulguları karşılaştırılarak ayrı bir değerlendirmeye gidilememiştir.

Yöntem

Çalışmada literatür taramasının ardından; uygulama boyutunda, öncelikle sağlık konulu yayınlar ekseninde gerçekleşen iletişimin, “kaynak” kişileri konumundaki medya profesyonelleri (muhabir, yazar, editör, sunucu, anchorman, programcı, yapımcı, yönetmen, yönetici vd.) ve sağlık uzmanları (bilim insanları, diğer uzmanlar, sağlık konusunda açıklamada bulunan diğer kişiler vd.) ile yarı yapılandırılmış görüşmelerde bulunulmuştur. Bu aşamada 79 sağlık ve 59 medya profesyoneli ile görüşülerek görüşme kayıtları içerik analizi uygulamasına dayalı olarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar yorumlanırken 6 akademisyen ve 6 diğer uzmanın daha görüşü değerlendirmeye alınmıştır. Ardından elde edilen bulgular, konuyla ilgili kişi, kurum ve kuruluşların temsilcilerinin bir araya geldiği birinci çalıştayda ele alınarak tartışılmıştır.

İkinci aşamada ise iletişimin medya içeriğini oluşturan “mesaj/ileti” boyutu (haber, köşe yazısı, söyleşi, televizyon programları ve diğer sağlık konusunun işlendiği yayınlar) ele alınarak içerik analizi uygulaması gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda 1 Ocak – 31 Aralık 2010 tarihleri arasındaki medya içerikleri hizmet alımı yoluyla; Interpress medya takip şirketi tarafından taranan Türkiye’de yayın yapan 1781 basın organı (yerel, bölgesel ve yaygın gazete, dergi ve ekleri), 52 televizyon kanalı ve 551 İnternet portalı kapsamında temin edilmiştir. Bu içerikler arasından her dört günde bir yayımlanmış olanlar sistematik rastsal teknikle örneklem alınarak incelenmiştir.

Üçüncü aşamada da sağlık konulu yayınların “hedef kitlesi” konumundaki kamuoyuna yönelik araştırma gerçekleştirilerek bu yayınların nasıl algılandığı ve değerlendirildiği belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla 33 ilde; 142 mahalle ve köyde 2.556 hanelik örneklemde 2.503 hanede 2.503 kişiyle yüz yüze görüşme gerçekleştirilmiştir.

Böylece sağlık konulu yayıncılığın “kaynak”, “mesaj/ileti” ve “hedef” boyutlarına ilişkin nitel ve nicel bulgular ortaya konulmuştur. Çalışmanın literatür taramasında da değinilmiş olan mevcut çalışmalarla birlikte değerlendirildiğinde bu raporda ortaya çıkan genel tablonun Türkiye’deki sağlık konulu yayıncılığın betimlenmesi adına önemli bir kilometre taşı anlamına geldiği söylenebilir.

Sonuç bölümünde hepsini bir araya getirirken bulgulara bu kez tersinden başlamanın; yani hedef kitleye yönelik çalışmadan başlayarak diğer aşamalarda elde edilen bulgularla ilişkilendirmenin ve tüm bulguları birlikte değerlendirmenin daha anlamlı olacağı düşünülmüştür.

Bulgular: Başvuru Kaynakları
Özetlenecek olursa anket uygulamasına katılanların; başka bir deyişle, Türkiye’de yaşayan insanları temsil ettiği söylenebilecek örneklemin yaklaşık üçte biri (%30) nezle, soğuk algınlığı, baş ağrısı veya bunlar gibi basit bir rahatsızlığı olduğunda doktora gittiğini ve yalnızca onun söylediklerini uyguladığını dile getirmektedir. Geriye kalan %70’lik kesim ise bildiği, daha önce aldığı ilaçları kullanmakta, kendi kendine geçmesini beklemekte, bildiği bitki, ot, kür gibi doğal ya da geleneksel yöntemleri uygulamakta, doktora gitmekte ama geleneksel yöntemleri de uygulamakta, eczaneye, eş, dost, yakın arkadaş ve komşulara danışmaktadır. Bu noktada medyanın “önemli” bir seviyede bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Kendisi ya da bir yakını daha ciddi bir rahatsızlıkla karşılaştığında soruları yanıtlayanların neredeyse tamamına yakını (%94) doktorlardan bilgi aldıklarını söylemektedir. Medyadan bilgi alma anlamında ise İnternetin (%13), sırasıyla televizyondan, gazete ve kitaplardan ve son olarak dergilerden daha fazla rağbet gördüğü anlaşılmaktadır. Daha sonraki bölümlerde medyadan alınan bu bilgi ile ilgili daha ayrıntılı sorular sorularak konu irdelenmiştir.

Sağlık Konulu Yayınların Takibi
Ankete katılanların %61’inin gazetelerdeki, %40’ının televizyonlardaki ve %73’ünün de İnternetteki sağlık konulu yayımları “hiç takip etmedikleri” anlaşılmıştır. Bu doğrultuda katılımcıların önemli bir kısmının gazete okumadıkları, televizyon izlemedikleri ya da İnternet bağlantılarının olmadığını belirtmek yerinde olacaktır.
Sağlık konulu yayımları “Genellikle, çoğu zaman” gazetede okuyan %14, televizyon izleyen %20, İnternette takip eden %8’lik bir kesim bulunmaktadır. Diğerleri ise “ara sıra” ya da “merak ve ihtiyaç durumunda” sağlık konulu içerikleri takip ettiklerini belirtmektedirler. Bu oranların da yukarıdaki “ciddi bir rahatsızlık olduğunda nereden bilgi alındığına ilişkin” soruda elde edilen medyaya yönelik oranlardan daha yüksek olduğunun altı çizilebilir. Bu durum insanların belki de ilk aklına gelen ve en güvenilir kaynak olarak doktorları görmeleriyle açıklanabilir. Ancak medyadan ve özellikle televizyondan önemli oranda sağlık konulu içeriklerin takip edildiği anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, ankete katılanların %60’ının televizyonlardaki, %39’unun gazetelerdeki ve % 27’sinin de İnternetteki sağlık konulu içerileri az ya da çok, bir şekilde takip ettikleri söylenebilir.

Bu bulguları medya ve sağlık profesyonelleriyle yapılan görüşmelerde yöneltilen sağlık konulu yayınların hedef kitlesinin kim olduğuna ilişkin soruya verilen yanıtlarla karşılaştırmak da mümkündür. Görüşülen her iki kesim de genel olarak hedef kitleyi “Herkes” şeklinde tanımlamıştır. Alınan yanıtlara bakıldığında daha özel olarak bu kişilerin eğitim düzeyi düşük kişiler olduğu, ev hanımları ve kadınlar olduğu, gelir seviyelerinin orta düzeyde bulunduğu ifade edilebilir.

Kamuoyu anketi verilerine göre gazetede sağlık konulu yayınları “Genellikle, çoğu zaman okurum” diyenler arasında önemli bir cinsiyet farkı yoktur. Boşanmış/dul (%15) ve evliler arasında (%15), 35-44 yaş aralığı (%17) ile 65 yaş üstünde (%17), lise (%19) ve daha üstü (%20) eğitimliler arasında, en üst gelir grubunda (%25), memur işçiler arasında (%17), Marmara (%17) ve Akdeniz (%16) bölgelerinde yaşayanlar ve büyükşehirde yaşayanlar (%20) arasında genellikle okuma oranı daha yüksek çıkmıştır. Bu sonuçları da daha çok gazete okuma alışkanlığına sahip olmakla ilişkilendirmek mümkündür.

Televizyon programlarına ilişkin tercihler ise farklılaşmaktadır. Televizyondaki sağlık konulu içerikleri “Genellikle, çoğu zaman izlerim” görüşü; kadınlar (%25), 55-64 yaş aralığındakiler (%28), en alt gelir grubundakiler (%22) ve orta gelir grubundakiler (1600-2399 TL; %21), Ege bölgesinde (%27), büyükşehirde yaşayanlar (%24), boşanmış/dullar (%31), ilköğretim mezunları (%24) ve ev hanımları (%28) ile emekliler (%24) arasında en yüksek seviyededir. Bu veriler medya ve sağlık profesyonelleriyle yapılan görüşmede tanımlanan hedef kitlenin daha çok televizyon izleyenleri ile uyumlu olduğunu ortaya koymaktadır.
İnternetteki sağlık konulu yayınlara “Genellikle, çoğu zaman bakma” anlamında; kadınların (%9), 25-34 yaş aralığındaki gençlerin (%12), orta ve üst gelir gruplarındakilerin (en üst gelir grubunda: %17), Marmara ve Karadeniz Bölgelerinde  (%11), büyükşehirde yaşayanların (%12), bekârların (%13), ön lisans ve lisansüstü eğitime sahip olanların (%20) ve öğrencilerin (%15) en yüksek seviyede olduğu görülmüştür. Bu durumu da daha çok İnternet sahipliği ve kullanımıyla açıklamak mümkündür.

Öte yandan çalışmanın medya ve sağlık profesyonelleriyle yapılan görüşmelerinde de bu kişilerin gazete, televizyon ya da İnternetteki içerikleri takip durumları, genel olarak medyadaki sağlık konulu içeriklerin takibi anlamında sorulmuştur. Buna göre görüşülen sağlık profesyonellerinin neredeyse tamamının (%96) sağlık konulu içerikleri bir şekilde takip ettiği belirlenmiştir (“Takip ediyorum %52”, “Pek sık değil/Kısmen/Bazen %44”). Medya profesyonelleri arasında da bu oran aynı seviyede (%97) yüksektir (“Takip ediyorum %64”, “Pek sık değil/Kısmen/Bazen %33”).

Sağlık profesyonellerinin %42’si sağlık konulu yayınları zaman bulamadıkları için “takip edemediğini” söylerken %42’si “rastladıkça izlediğini” belirtmiştir. Bu grubun %8’i ise bu yayınların kendisine bir katkısı olmadığını düşünmekte ve bu nedenle bu yayınları izlememektedir. Buna karşın medya profesyonellerinin yayınları genellikle izleme oranı %67 seviyesindedir. Dolayısıyla mesleklerinin gereği olarak medya profesyonellerinin sağlık konulu içerikleri daha sık ya da düzenli olarak takip ettikleri söylenebilmektedir. Sağlık profesyonellerinin izlememe nedenlerini daha sonra yanıtı alınacak bu yayınlara ilişkin olumsuz eleştirilerle ilişkilendirmek mümkündür.

Sağlık profesyonelleri daha çok gazete, televizyon, İnternet ve dergileri takip ederken; medya profesyonellerinin takip ettikleri yayın türü sıralaması gazete, İnternet, televizyon ve dergiler şeklindedir. Bu da medya profesyonelleri arasında İnternetin öneminin sağlık profesyonellerine oranla daha fazla olduğunu göstermektedir.

Anket çalışması bulgularına göre sağlık konulu yazıların en çok Posta (%23), Hürriyet (%17), Sabah (%13) ile Zaman ve Milliyet gazetelerinin okurlarınca takip edildiği anlaşılmaktadır. Adı geçen bu gazeteler ülkenin yüksek tirajlı gazeteleridir. Sağlık konulu haber ve programların en çok takip edildiği televizyon kanalları arasında Kanal D (%56) ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. İkinci sırada Kanal 7 (%9), üçüncü sırada ATV (%7) yer almakta, Samanyolu ve Show TV onları izlemektedir.

Medya ve sağlık profesyonellerine Türkiye’deki sağlık konulu örnek verilebilecek yayınların hangileri olduğunun tanımlanması adına “En beğendiğiniz sağlık programı hangisidir?” ve “En beğendiğiniz sağlık yazarı ya da muhabiri kimdir?” soruları sorulmuştur. Sağlık profesyonellerinin üçte biri (%34) beğendiği ve ismini verebileceği bir sağlık programı olmadığını; üçte birden fazlası (%38) beğendiği ve ismini verebileceği bir sağlık yazarı ya da muhabiri olmadığını ifade etmektedir. Buna karşın Kanal D’de yayımlanan Doktorum programı, görüşülen sağlık profesyonellerinin dörtte birden fazlasının (%26), medya profesyonellerinin ise üçte bire yakınının (%31) beğendiğini söylediği program olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla toplumun en çok izlediği programın medya ve sağlık profesyonellerince de en çok beğenilen program olduğu anlaşılmaktadır. Genel olarak beğenmeme oranının yüksekliğini ise daha sonra açıklanacak olan medya içeriklerine yönelik olumsuz eleştirilerin fazlalığıyla ilişkilendirmek mümkündür.