1.1. Sağlığın Geliştirilmesi ve Sağlık İletişimi

Geleneksel ya da klasik sağlık anlayışında “sağlık” kavramı, “hastalığın olmayışı” şeklinde tanımlanmaktaysa da bu tanımın zaman içinde hastalığın topluma ve kişiye göre değişiklik kazandığının anlaşılmasıyla yeterliliğini yitirmiştir (Doğan, 2009:352). Yine geleneksel anlayışta hastalıkların teşhis ve tedavisi ön planda iken çağdaş anlayışta hastalıkların önlenmesi daha öncelikli hale gelmiştir. Artık doktorların ilk görevi “hastalıkların önlenmesi” diye tanımlanmaktadır (Mazgit, 1998: 25-26; Kocatepe, T.y.). 


Birçok hastalığın kişilerin yaşam tarzıyla ilişkili olduğunun anlaşılması, sosyal, ekonomik, kültürel, çevresel, davranışsal ve biyolojik faktörlerin sağlığı olumlu yönde etkileyebileceği gibi zararlı da olabileceğinin kavranması ve diğer unsurlarla birlikte 1980’lerden sonra “sağlığın geliştirilmesi” kavramı öne çıkmıştır (Özvarış, 2011:30). Çağdaş sağlık anlayışı sağlığın korunup geliştirilmesi, herkese sürekli ve geniş boyutlu hizmet, ekip anlayışı, sektörler arası işbirliği ve toplum katılımını gerekli kılmaktadır. Çağdaş anlayışın temel amacı, bireyleri hastalıklardan uzak tutmaktır. İşte bu noktada devreye doğrudan bireye ve çevreye yönelik olmak üzere koruyucu sağlık hizmetleri girmektedir (Soyluoğlu, T.y.). Bu anlamda koruyucu sağlık hizmetleri; gelecekteki muhtemel hastalık ve sakatlık riskini, ciddiyetini ve süresini en aza indirecek veya engelleyecek; hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önce tespit edilerek erken tedaviyi mümkün kılan hastalık öncesi sağlık hizmetlerini kapsamaktadır (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.). Kişinin ve toplumun sağlığının korunup geliştirilmesi için kişiye ve çevreye yönelik olarak alınacak tedbirlerin tümü, koruyucu sağlık hizmetleri bağlamında değerlendirilmektedir. Aşılama, içme suyunun ve yiyeceklerin denetlenmesi, ana-çocuk sağlığı, hastalık tarama programları, hıfzıssıhha tedbirleri, atıkların denetimi, hayvan hastalıklarının denetimi, hava ve su kirliliği vb. hastalık riski taşıyan çevre şartlarının kontrolü ve bunun gibi faaliyetler bu kapsamda görülmektedir. Hatta bu kapsam daha da genişletilerek sağlıklı su rezervlerinin temini, halk sağlığını koruma tedbirleri, beslenme, aile planlaması,  kronik hastalıkların erken teşhisi ve önlenmesini de içermektedir (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.).

Aslında en temel insan haklarından biri “sağlık hakkı”dır ve insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli ve vazgeçilmez bir haktır. Bu hakkın tamamlayıcısı olarak “hasta hakları” kavramı da 1980’lerden sonra gündeme gelmiş, ülkemizde de 1990’larda yansımasını bulmuştur. Sağlık hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Filedelfiya (Philedelphia) Bildirgesi, Avrupa Sosyal Şartı, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ve Alma Ata Bildirgesi ile uluslararası düzeyde güvence altına alınmıştır. Avrupa Birliği Hukukunda da sağlık hakkı düzenlenerek güvence altına alınmakta ve hukuk belgelerinde yer almaktadır. Türkiye, taraf olduğu bu sözleşmelerin gereği olarak vatandaşlarına erişebilecekleri en üst düzeyde sağlık hakkını sağlama yükümlülüğü altındadır. Tüm vatandaşların, hak özneleri olarak sağlık hizmetine erişimi, tıbbi tedavi ve sağlık yardımından yararlanma hakları vardır (Doğan, 2009:342-343). Bu hak, Avrupa Sosyal Şartı’nda ifade edildiği şekilde, “sağlığı geliştirmek ve sağlık konularında kişisel sorumluluğu arttırmak üzere eğitim ve danışma kolaylıkları sağlamak” hükmünü de içermektedir[1].
Avrupa Sosyal Şartı’nda ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nda sağlık hakkı, “Herkes ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılan her türlü önlemlerden faydalanma hakkına sahiptir” ve “Yeterli kaynaklardan yoksun herkes, sosyal ve sağlık yardımı hakkına sahiptir” şeklindeki birinci bölümdeki 11. ve 13. Maddelerle düzenlenmiştir. İkinci bölümde ise hakkın içeriği ve taraf devletlerin yükümlülükleri daha ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Bu doğrultuda “Sağlığın bozulmasına yol açan nedenleri olabildiğince ortadan kaldırma yükümlülüğü”, “Sağlığı geliştirmek ve sağlık konularında bireysel sorumluluk duygusunun geliştirilmesi ile ilgili olarak danışma ve eğitim hizmetleri sunma yükümlülüğü”, “Salgın, yerleşik ve başka hastalıkları olabildiğince önleme yükümlülüğü”, “Yeterli olanağı bulunmayan ve kendi çabasıyla veya başka kaynaklardan, özellikle bir sosyal güvenlik sisteminden yararlanarak böyle bir olanak sağlayamayan herkese yeterli yardımı sağlamayı ve hastalık halinde bunun gerektirdiği bakımı sunma yükümlüğü”, “Böyle bir yardım görenlerin, bu nedenle siyasal ve sosyal haklarının kısıtlanmasını önleme yükümlülüğü”, “Herkesin kişisel veya ailevi mahrumiyet halini önlemek, gidermek ya da hafifletmek için gerekebilecek öneri ve kişisel yardımları uygun kamusal ya da özel hizmetler eliyle alabilmesini sağlama yükümlülüğü” gibi yükümlülüklere dikkat çekilmiştir (Doğan, 2009:363-366).
Ayrıca Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) görevleri arasında sıralanan hükümler de paralel niteliktedir[2]: “Sağlık alanında her türlü bilgi sağlamak, tavsiyelerde bulunmak ve yardımlar yapmak”, “sağlık bakımından aydınlatılmış bir kamuoyu oluşumuna yardım etmek.”

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 1947 yılında yaptığı tanımlama “sağlığın anayasası” şeklindedir. Örgüt sağlığı; “Yalnızca hastalık ya da sakatlığın bulunmaması değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden tam bir iyilik hali” olarak tanımlamıştır (Bulduklu, 2010a:56; Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.). “Tam bir iyilik hali” ifadesi ise en geniş yorumuyla insan hayatının duygusal, zihinsel, mesleki, bedensel, sosyal ve manevi yönden iyilik haline karşılık gelmektedir (Bulduklu, 2010a:58).

Bir başka çerçevede ise sağlığın tanımına “iyilik hali” kavramının eklenmesi ve bu yaklaşımın çok geniş kabul görmesi sağlığın artık –tıbbın esas bilim kalması kaydıyla- multipisipliner bir alan haline gelmesini; davranış bilimleri, sosyoloji, psikoloji, hukuk, ekonomi ve iletişim gibi disiplinlerin de sağlığa katkılarının önünü açmıştır (Bilgili ve Özpınar, 2010).

Kişinin iyilik halinin devamı ya da bir hastalık durumunun saptanmasına ilişkin unsurlar kendi kişisel tercihlerinin bir sonucu ya da yaşadığı toplumsal ve ekonomik bir kompozisyonu şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Bu unsurlar bireyin genetik özellikleri, hava, toprak, su kirliliği ve bulaşıcı hastalıklar gibi çevresel faktörler, yeme alışkanlığı, alkol sigara kullanımı ve cinsel davranışları gibi yaşam biçiminden kaynaklanan unsurlar, gelir, iş ve eğitim durumu gibi sosyal ve ekonomik unsurlar ve sağlık hizmetlerinin sunum kalitesi başlıklarında toplanmaktadır (Akt.: Bulduklu, 2010a:59).
Yalnızca bir örnek vermek gerekirse, 2002 tarihli Dünya Sağlık Raporu’na göre günümüzde 20 temel risk faktörü dünyada her yıl meydana gelen ölümlerin yaklaşık yarısından sorumlu bulunmaktadır. Bu faktörlerden ilk 10’u dünyadaki ölümlerin 1/3’ünden sorumludur. Bu faktörler ise daha çok düşük ve orta gelirli ülkelerde görülmektedir. Rapora göre riskin %25 azaltılması, dünyadaki hastalık yükünün de büyük oranda azalmasını sağlayacaktır. Örneğin 2020 yılında dünyada tütüne bağlı 9 milyon ve Obezite bağlı 5 milyon ölüm olacağı tahmin edilmektedir (Akt.: Özvarış, 2011:30-31).

Bu noktada bir parantez açarak “Halkların Sağlık Hareketi”nden ve “Sağlık için Halkların Fermanı”ndan söz edilebilir. Söz konusu “fermanda” 1978’deki Alma Ata Konferansı’nda 134 üye ülkenin bakanlarıyla birlikte DSÖ ve UNICEF’in “Herkes için Sağlık” hedefinin gerçekleşemediği, üçüncü dünya halklarının sağlık durumunun bazı hallerde daha da kötüleştiği, sağlığın küresel bir krize dönüştüğü, yeni tehditlerin ortaya çıktığı, özellikle yoksulların sağlığını gözetecek kaynakların adil dağılımını engelleyen küreselleşmenin olumsuz etkilerine işaret edilmektedir[3]. 4-8 Aralık 2000 tarihlerinde Bangladeş’te toplanan Halkların Sağlık Meclisi tarafından ilan edilen “ferman”, “dünya vatandaşları hareketinin Alma Ata rüyasını gerçekleştirmek için ortak bir araç” şeklinde tanımlanmıştır. Ferman’da “ Sağlık toplumsal, ekonomik ve politik bir konudur ve hepsinden de öte temel bir insan hakkıdır. Yoksul ve dışlanmış insanların ölümlerinin ve hastalıklarının kökünde eşitsizlik, yoksulluk, sömürü, şiddet ve adaletsizlik bulunmaktadır. ‘Herkes için sağlık’ güçlü çıkarlara karşı mücadele etmeyi, küreselleşmeye karşı çıkmayı, politik ve ekonomik önceliklerin büyük ölçüde değiştirilmesini gerektirir.” denilmektedir[4]. Bu bağlamda da “İnsanların ödeme gücüne değil, ihtiyaçlarına göre nitelikli sağlık bakımı, eğitim ve diğer sosyal hizmetlere ulaşmasının temini hükümetlerin temel bir sorumluğu” olarak tanımlanmakta, “Tüm sağlık ve sosyal politika ve programların oluşturulması, uygulanması ve değerlendirilmesinde halkın ve halk örgütlerinin katılımı zorunludur” denilerek “küresel sağlık kriziyle mücadele için eyleme geçilmesi” çağrısında bulunulmaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan “küreselleşmeye yönelik eleştiriler” daha sonra “sağlığın ticarileşmesi” konusuyla da birlikte ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.

Literatürde sağlık davranışını etkileyen unsurlara bakıldığında bunların genel olarak dört kategoride toplandığı görülmektedir (Bulduklu, 2010a:73):
1)       Bireyin koruyucu ya da zararlı şekilde değerlendirmesi, besinlerdeki yüksek yağ oranı, tütün kullanımı gibi sağlık sonuçlarının değerlendirilmesini içeren “sağlık sonuçlarının içerdiği risk kapasitesi”;
2)       Kentleşme, komşuluk ilişkileri gibi sağlık davranışını etkileyen unsurların durumunu içeren “sağlıklı yaşam imkânlarını azaltıcı fiziksel mekânların artışı”;
3)       Küçük yaştakilere alkol ve sigara satışının yasaklanması gibi bazı davranışların yasalarla ve politikalarla engellenmesi durumunu içeren “toplumsal yapı ve politikalar”;
4)       Son olarak da kültürel unsurlar ve iletilerin insanların tüketim biçimlerini etkilemek suretiyle davranışlarını şekillendirdiği öngörüsüne dayanan “kitle iletişim araçlarından gönderilen iletiler ve kültürel unsurlar.”

Literatürde ayrıca insan davranışlarını anlayabilmek ve bireylerin davranışlarını geliştirmek amacıyla bazı yaklaşımlar da geliştirilmiştir. Bunlar “sağlık inancı modeli”, “nedenli eylem/ planlanmış davranış modeli”, “sosyal biliş teorisi”, “korunma motivasyonu teorisi”, “transteoretik model” ve “yeniliklerin yayılması modeli” gibi isimler altında açıklanmaktadır (Bulduklu, 2010a:74-89). Özellikle psikolojik davranış modellerinden uyarlanmış olan bu yaklaşımlar sağlığı geliştirme ve sağlık sorunlarına karşı önlem alma amacıyla yürütülen bireysel ve toplumsal kampanyalara da yol gösterici nitelikte bulunmaktadır.
Bu noktada bir başka kavram olarak “sağlığı geliştirme” üzerinde durulabilir. Halk sağlığı ve koruyucu hekimliğin önemli bir parçası olan sağlığı geliştirme, kişilerin kendi sağlıkları üzerinde kontrollerini artırmayı ve geliştirmeyi olanaklı kılan bir süreç olarak tanımlanmıştır. Kavram, risk altındaki bireylerin ya da grupların sağlıklı davranışlarının kontrol edilmesinin temelinde yatan ana sorunlara yaklaşırken, sağlık eğitimini de içine alacak şekilde örgütsel, çevresel ve ekonomik destekleri içermektedir (Özvarış, 2011:31). Böylece uzun dönemde hastalıkların azaltılması, yaşamın uzaması, yaşam kalitesinin artması ve sonuçta daha sağlıklı bir toplum hedeflenmektedir (Özvarış, 2011:32).
Yapılan araştırmalar sadece sağlık geliştirme faaliyetlerine yeterli ilginin gösterilmesiyle ülke ekonomilerinde ciddi bir gider kaleminin en az yarıya indirilebileceğini göstermektedir. Toplumun bilinçlendirilmesi yoluyla sağlığının pozitif etkilenmesi sağlık geliştirme faaliyetleriyle mümkün görülmektedir. Böylece küçük önlemlerle insanların daha sağlıklı ve daha uzun yaşayabileceklerini vurgulayarak olumsuz sağlık davranışları önlenebilecektir. Bu noktada ABD’de 2000 yılında sağlık giderlerinin 1 trilyon ABD dolarının üzerinde olduğu ve her yıl ölen insanların neredeyse yarısının madde kullanımı, aşırı yemek yeme, alkol ve sigaranın neden olduğu hastalıklardan hayatını kaybettiği vurgulanarak sağlığı geliştirme faaliyetlerinin önemine işaret edilmektedir (Bulduklu, 2010a:90).

Türkiye’de de büyük ölçüde dışa bağımlı hale gelen ve ulusal gelirin %7’sine ulaşan oranı ile sağlık harcamalarının “bu şekilde kullanımının sürdürülebilir olmadığının” ifade edildiği 12.Ulusal Halk Sağlığı Kongresinde “koruyucu hizmetlere daha fazla ağırlık verilmesi gerektiği” vurgulanmıştır[5]. İlave bir hayat kurtarmanın maliyeti koruyucu hekimlikte ortalama olarak 250 ABD doları iken, bu rakam tedavi edici hekimlikte 5000 dolara ye kadar çıkmaktadır (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.). Koruyucu hekimlik uygulaması ile sadece sağlık giderleri azalmamakta; aynı zamanda ülkedeki insanların sağlıklı yaşam kalitesi de artmakta, halk sağlığı korunmakta ve ülke kalkınmasına katkıda bulunacak daha sağlıklı nesiller yetişmektedir (Kabil, T.y.). Koruyucu sağlık hizmetleri çoğu zaman kişisel fayda hedeflemediği ve tüm toplumun yararı söz konusu olduğu için gelir dağılımındaki dengesizlikleri azaltıcı bir rol de oynamaktadır (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.).

Türkiye’de de koruyucu sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Bu bağlamda, 1987 tarihli, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile 2004 yılında kabul edilen 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun’da da koruyucu sağlık hizmetlerine değinilmekte ve bunlara öncelik verildiği ifade edilmektedir. Ülke genelinde koruyucu sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı’na bağlı, en küçük birim sağlık evi olmak üzere; sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri ve verem savaş dispanserleri yoluyla verilmektedir (Bulun, Demirbaş ve Kapıcıoğlu, T.y.).

Sağlığın geliştirilmesine yönelik çalışmalar yalnızca devletin ya da sağlık profesyonellerinin sorumluluğunda da görülmez. Bu uygulamalar devletin ya da toplumsal yarar amacı güden devlet dışı kuruluşların da ilgi ve sorumluluk alanı içinde tanımlanır. Bu anlamda 1997 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ-WHO) tarafından Jakarta’da gerçekleştirilen 4. Uluslararası Sağlığı Geliştirme Konferansı’nda sağlığa ilişkin sosyal sorumluluğun geliştirilmesi, sağlığı geliştirici yatırımları ve girişimleri arttırma, sağlığa ilişkin ortaklıkları ve birleşmeleri yaygınlaştırma, sağlık sorunlarına ilişkin bireyleri güçlendirme ve sağlığı geliştirme için sağlam bir altyapı oluşturma gibi konularda ele alınarak tartışılmıştır (Bulduklu, 2010a:91; Karagöz, 2012:26).
Sağlığın geliştirilmesine yönelik uygulamalar temel olarak üç başlıkta toplanmaktadır: Sağlık eğitimi, sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi (Bulduklu, 2010a:94-101). Sağlık eğitimi, bir sağlığı geliştirme aracı olarak eğitsel uygulamalar yanında sosyal konulara ilişkin davranışların geliştirilmesi, bir sorun hakkında yaygın olan davranış, tutum ve var olan bilginin değiştirilmesi ya da yeni bilgilerin öğretilmesi gibi sosyal konuları da içine alan bir yöntem olarak tanımlanır. Bu eğitim topluluklara yönelik eğitim, okulda eğitim ve sağlık mesleği profesyonellerince verilen (hastaya yönelik) eğitim şeklinde sınıflandırılmaktadır. Sağlığın korunması; sağlığın geliştirilmesine yönelik mali politikalar ve yasal düzenlemelerde yapılacak iyileştirmeler anlamına gelmektedir. Kötü sağlığın önlenmesi ve pozitif sağlığın geliştirilmesi süreçlerinden oluşan uygulamalara bireylerin gönüllü katılımının sağlanması da esas görülmektedir. Bu çerçevede sağlığın korunması sadece hükümetlerin inisiyatifleri doğrultusunda yürütülen uygulamaları kapsamaz; toplumsal alanda faaliyet yürüten tüm kuruluşların ilgilenmek zorunda kaldıkları bir uygulama alanı olarak tanımlanır. Hastalıkların önlenmesi; rahatsızlık, sakatlık, engelli olma gibi istenmeyen olay ya da durumların oluşma riskinin azaltılmasını kapsamaktadır. Hastalık risklerinin en aza indirilmesi, hastalık ya da rahatsızlığa neden olan unsurların önlenmesine odaklanarak sağlığın geliştirilmesi anlamına gelmektedir.
Sağlığın geliştirilmesi yaklaşımıyla birlikte tanımlanan bir başka kavram da sağlık iletişimidir. İçeriği sağlık olan her türlü insan iletişimi, en genel anlamda, sağlık iletişimi olarak tanımlanabilir (İşak, 2008:27). Ancak bunun ötesinde sağlık iletişimi; sağlık ve sağlığı ilgilendiren konularda bireylerin, kurumların, toplumların bilinçlendirilmesi, farkındalık yaratılması; bilgi ihtiyacının giderilmesi; doğru bilgilerin verilmesi; sağlık bilincinin oluşturulması; sağlık okuryazarlığının oluşturulması/yükseltilmesi; hasta ya da birey olarak sağlık hakkının tanınması ve bu konuda bilinç oluşturulması ve sağlıklı çevrede yaşam hakkının korunması için iletişim strateji ve yöntemlerinin kullanılması şeklinde açıklanabilir (Sezgin, 2011a:27). Sağlık iletişimini bireyler arası, gruplar, kurumlar ve kitle iletişim araçları aracılığıyla olmak üzere farklı boyutlarda tanımlamak da mümkündür. Sağlık iletişiminin farklı boyutlarını ortaya koymak adına şu sınıflandırmaya dikkat çekilebilir (Çınarlı, 2008:43-44):
1)       Sağlık personeli ile sağlık personeli arasındaki, sağlık personeliyle hasta arasındaki iletişim,
2)       Bireylerin sağlığa ilişkin gerekli bilgiyi aramaları ve elde ettikleri bilgiyi kullanmaları,
3)       Kişilerin klinik tavsiyeleri yerine getirmeleri,
4)       Toplumsal sağlığa yönelik iletilerin oluşturulması (yaşam biçiminin değiştirilmesi ya da geliştirilmesine yönelik kampanyalar, sağlığın korunmasına ve hastalıkların önlenmesini konu alan bilgilendirici kampanyalar),
5)       Bireysel ve toplumsal sağlık riskine ilişkin bilginin yayılması,
6)       Medya aracılığıyla verilen sağlık iletileri,
7)       Sağlık hizmeti tüketicilerinin ve sağlık hizmetini sunanların toplumsal sağlığın korunmasına yönelik eğitimi,
8)       Sağlık bilgi sistemleri: İletişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler, gelişmiş ülkelerde sağlık iletişimi alanında kullanılan teknik ve yenilikler, tele-sağlık, etkileşimli sağlık iletişimi gibi bilgi-işlem sistemlerinin sağlık bakım hizmetlerinde kullanılması.

Bulduklu (2010a:132-140) da sağlık iletişiminin 1990’lardan sonra tanımlanmaya başlamış olan, sosyal psikolojinin davranış modellerinden ve iletişimin bazı yaklaşımlarının sağlık alanına uyarlanmasıyla oluşmuş farklı yaklaşımların olduğunu ifade etmektedir. Bu farklı yaklaşımları ise retorik model, semiyotik model, fenomonolojik model, sibernetik model, sosyo-psikolojik model, sosyo-kültürel model ve eleştirel yaklaşım adı altında yedi başlıkta açıklamaktadır. Tabak (1999), Okay (2009) ve Sezgin (2011a) de çalışmalarında daha farklı yaklaşımlarla sağlık iletişim kuram ve model yaklaşımlarını kapsamlı bir şekilde sınıflandırmış ve açıklamışlardır.

Kitle iletişimi düzeyindeki sağlık iletişimi ise ulusal ve evrensel sağlık programları, sağlığı geliştirme kampanyaları ve halk sağlığı planlarında tanımlanmaktadır. Bu düzeyde sağlık iletişimi, sağlıkla ilgili kitlesel mesajların yayımlanması ve yorumlanmasını kapsar. Daha çok sosyal pazarlama ve yeniliklerin yayılması kuramlarıyla açıklanır. Bu anlamda da sağlık iletişimi, sağlığın geliştirilmesi amacıyla bireyler arasında sağlıkla ilgili oluşan etkileşim ve işlemlere iletişim kavram ve kuramlarının uygulaması şeklinde tanımlanır (Tabak, 1999:29). Özellikle sağlık sorunlarının kamuoyuna duyurulması, istenen sağlık davranışının geniş kitlelere benimsetilmesi, sağlık kampanyalarının yürütülmesi kitle iletişimiyle mümkündür.

Türkiye’de özellikle “sağlık iletişimi” konusunda çalışan akademisyenlerin ve eserlerinin sayısının diğer konu başlıklarına göre daha fazla olduğu söylenebilir. Bu alanda iletişim fakültelerinde ve özellikle halkla ilişkiler çatısı altında verilen derslerde de okutulan bazı kitaplar mevcuttur. Örneğin Tabak (1999) ve Okay’ın (2009) çalışmaları bu yöndedir. Sağlık iletişimi üzerine yazılmış makalelerde de sağlık iletişiminin farklı yönlerine işaret edilerek strateji, kampanya, eğitim, etik, halkla ilişkiler, iletişim becerileri, sorunlar ve farkındalık yaratılmasına ilişkin görüş ve değerlendirmeler sunulmuştur (Bilgili ve Özpınar, 2010; Çağırcı ve Yeğenoğlu, 2007; Koch ve Turgut 2004; Öztürk, 2009).

Bir başka önemli alan “sağlık (tıp/medikal) sosyolojisi” olarak tanımlanabilir. Bu konuda Cirhinlioğlu’nun (2010) kitabında özetle hastalık olgusu, toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal ilişkiler, hasta-hekim-hastane ilişkileri, insan bedeni, post-modernizm ve sağlık konularına yer verilerek Türkiye özelinde değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Cirhinlioğlu’nun (2010:123-126) Türkiye’de hekim-hasta ilişkileri bağlamında özetle şu tespitlerinin altı çizilebilir:
1.       Tıp mesleği orta ve alt sınıftan gelen bireylerce irca edilmekte ve bu bireyler örgütleşmelerini tam olarak profesyonel ilkeler doğrultusunda başaramamış bir meslek yapısı içerisinde çalışmaktadırlar.
2.       Özellikle devlet hastanelerine giden hastalar toplumsal/ekonomik bakımdan düşük gelir grubuna dâhildirler. (Bazıları) beslenmenin dahi sorun olduğu gelir gruplarından gelmektedirler.
3.       Hekimler icra ettikleri meslekten fazlaca memnun değillerdir. Bu mesleği başta aileleri, sonra diğer faktörlerden dolayı seçmişlerdir.
4.       Hemen hemen hiçbir hekim günlük hayatta muhatap oldukları ilişkilerden memnun değildir. Hekim-hasta-hastane ilişkilerinin yasal yoldan yeniden düzenlenmesi gerektiğine inanmaktadırlar; bunun nasıl olacağına ilişkin bir fikir birliği içinde değildirler.
5.       İhtiyacı olan kimselerin tıptan yeterli bir şekilde yararlanabildikleri söylenemez.
6.       Hekimlerin hastalarında aradıkları özelliklerden bazıları sırasıyla; soru sormaları, şehir kökenli olmaları, kendileri ile benzer dünya görüşünü paylaşıyor olmalarıdır. Hekimlerin çoğuna göre hasta sayısı ve yardımcı personel azlığı en önemli sorunlardır. Sağlık personeli hasta psikolojisi hakkında bilgili değildir. Bu da ilişkileri olumsuz etkilemektedir. İyi ve çağdaş muamele görmeyen hastaların da kendilerine olan güvenleri azalmaktadır.
7.       Hekimler ve hastalar, halkın hastaneden kaçış eğiliminin çok ciddi boyutlara eriştiğini düşünmektedirler. Maddi yetersizlikle de bağlantılı olarak halkın geleneksel tedavi yollarına gidişin artması ilginçtir.
8.       Genel olarak hastaların hekimlere ilişkin inanç ve düşüncelerinin hâlâ olumlu yanlarının olmasına rağmen bunların hızla yıkıldığı ve güvenin yerini umursamazlığın aldığı söylenebilmektedir. (...) Örneğin hastalar, hastanedeki kuyruklarda hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha fazla hasta olmaktadırlar. (...) Hastanın gözünde hekim, çok çalışmadan para kazanan; ancak hastasıyla iyi diyalog kurmaya ihtiyaç duymayacak kadar toplumsal statüsünden emin olan kimselerdir.
9.       Hastalara göre iyi bir hekimin taşıması gereken en önemli özellik hastalara ilgi göstermeleri ve güler yüzlü olmalarıdır. (...) Kendine güvenli olmaları ve bilgi verici olmalarıdır. (...) Hekim tercihlerinde tecrübeli ve iyi ün yapmış olmalarıdır.
10.    Hastalar sağlıklarını tehdit edecek derecede maddi zorluklar içindedirler. Bu nedenle hekimler tarafından daha kolay maniple edilebilmektedirler.

Cirhinlioğlu (2010:126) “hekimlerin çizdikleri hasta profili ile hastaların hekimden beklentileri uyuşmamaktadır” demektedir: “Hekimler hastaların daha eğitimli olmasını beklerken, hastalar hekimlerden daha bilgili, güler yüzlü, kendilerine güven beklemektedirler”.

Dolayısıyla sorunun “sağlık konulu yayıncılık” alanı dışında ama bu alanla da yakından ilişkili başka boyutlarının olduğu da sağlık sosyolojisi çalışmalarıyla ortaya konulmaktadır.

 “Sağlık iletişimi” konusunda ülkemizde yapılan lisansüstü araştırmalara bakıldığında öncelikle “Sağlık Kurumlarında İletişim Sorunları” başlıklı Kolankaya’nın (2002) doktora tezine ulaşılmaktadır. Çalışmada öncelikle Dr. Lütfi Kırdar Araştırma ve Eğitim Hastanesinde doktorla hastalar arasındaki iletişim sorunlarına bakmak üzere bir alan çalışması yapılmıştır. Ancak araştırmadan elde edilen bulgular kişilerarasında olan iletişim sorunlarının aslında yönetimden kaynaklandığı ve onun yansımaları olduğu kanaatine varılmıştır. Bundan sonraki adımda stratejist yönetim, yöneticiler ve rolleri üzerinde durulmuş, geliştirilmiş modeller tanıtılmıştır.

Çınarlı (2004) da doktora tezinde “Sağlığın Geliştirilmesinde Sağlık İletişimi Yöntemleri Olarak Sosyal Pazarlama, Medyada Savunuculuk ve Halkla İlişkiler Etkisi” üzerinde durmuştur.
Tekin’in (2007) “Sağlık-Hastalık ve Toplumsal Kökenleri” başlıklı doktora tezinde ise Burdur il merkezinde yaşayan bireylerin sağlık-hastalık olgusuna ilişkin bilgi, tutum ve davranışları ile toplumsal faktörlerin bu bilgi, tutum ve davranışları ne şekilde etkilediği araştırılmıştır. Tekin (2007:10-15), Burdur il merkezinde basit rastsal örneklem yöntemiyle seçtiği 382 haneden birer kişi ile görüşerek 132 sorudan oluşan anket formuyla 15.11.2006-15.02-2007 tarihleri arasında veri toplamıştır. Bulgular arasında dikkat çekici noktalar olarak “sağlık çalışanlarıyla rahat diyalog kurabilme” konusunda, ankete katılanların %83,8’i “evet”, %16,2’si “hayır” yanıtını vermektedir (Tekin, 2007:264). Görüşülenlerin %61,3’ü hekimlerin verdiği bilgileri yeterli gördüğünü, %38,7’si yeterli görmediğini; görüşülenlerin %67,3’ü hekimlerin yaptığı açıklamaları anlayabildiğini, %32,7’si anlayamadığını; görüşülenlerin %52,6’sı hemşirelerin kendilerine verdikleri bilgileri yeterli gördüğünü, %47,4’ü yeterli görmediğini ifade etmiştir (Tekin, 2007:265-267). Özetle çalışmada toplumsal faktörler başlığı altında ele alınan bazı somut değişkenlerin Burdur'da yaşayan bireylerin sağlık ve hastalığı açıklama, rahatsızlığı algılama ve yardım arama, geleneksel iyileştiriciler gitme, ilaç kullanma, tedaviye uyum ve sağlık hizmetlerini kullanım durumları üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu arada belirli kilometre taşlarını sıralamak adına Sağlık Bakanlığındaki kimi çalışmalara da değinilebilir. Sağlık Bakanlığın 2010-2014 Stratejik Planı çerçevesinde “Sağlığa yönelik risklerden toplumu korumak” stratejik amacı doğrultusunda, birey sağlığının korunması ve sağlık düzeyinin yükseltilmesi için, vatandaşların kendi sağlıkları üzerinde kontrol yeteneklerini artırmak ve sağlıklarını etkileyebilecek konularda karar süreçlerine aktif katılımlarını sağlamak alt hedefleri belirlenmiştir. Bu amaca yönelik olarak da Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı olarak Sağlığın Teşviki ve geliştirilmesi Daire Başkanlığı kurulmuştur. Bu alanda çalışanlara yönelik önemli bir başvuru kaynağı olarak da Dünya Sağlık Örgütü’nün “Milestones in Health Promotion (2009)” kitabı, 2011 yılında Türkçe’ye çevrilerek yayımlanmıştır. Kitapta Kanada’nın Ottowa, Avustralya’nın Adelaide, İsveç’in Sundsvall, Endonezya’nın Jakarta, Meksika’nın Mexico City, Tayland’ın Bangkok şehirlerinde yapılan uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi Konferansları hakkında bilgi verilmektedir[6].

Öte yandan Sağlık Bakanlığı tarafından 11-13 Nisan 2011 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen “Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve İletişimi Sempozyumu” önemli toplantılardan biri sayılabilir. Toplantıda dünyanın farklı ülkelerinde uygulanan sağlığı geliştirme programları, sağlık sektöründe sosyal pazarlama, hasta iletişimi, küreselleşme, sağlık okuryazarlığı, medyada savunuculuk ve medyada sağlığın sunumu gibi konularda yerli ve yabancı akademisyenler tarafından sunuşlar yapılmıştır[7].

Aslında her ne kadar “sağlığın geliştirilmesi” kavramı içerisinde değerlendirilebilecek uygulamaları Sağlık Bakanlığının kurulduğu dönemden başlayarak örneklendirmek mümkünse de kavramın günümüzdeki karşılığının da bir yansıması ve kurumsal bir kimlik kazandırılması için 2 Kasım 2011’deki Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi beklemek gerekmiştir.  Bakan Recep Akdağ döneminde gerçekleştirilen Sağlık Bakanlığında yeniden yapılanma çalışmaları doğrultusunda, söz konusu kararname ile bakanlık ve bağlı kuruluşlarının teşkilat, görev yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenerek “Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü” kurulmuştur. Kararnamede genel müdürlüğün görevleri 10. Maddede şöyle sıralanmıştır[8]:

-   a) Toplumun ve bireyin sağlığı ile ilgili bilgi, farkındalık ve kontrol yeteneklerini artırmak ve bu konuda sorumluluk almalarını ve karar süreçlerine katılımlarını teşvik etmek.
-   b) Sağlığı doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörlerin ve sosyal belirleyicilerin iyileştirilmesine yardım edecek düzenlemeler yaparak birey sağlığının korunması ve sağlık düzeyinin yükseltilmesine yönelik davranış değişikliği oluşturmak ve sürdürmek.
-   c) Sağlığın teşviki ve geliştirilmesine yönelik bilimsel çalışmalar yapmak veya yaptırmak, eğitim kurumları ve basın yayın organları aracılığı ile toplumu bilgilendirmek, kampanyalar yapmak veya yaptırmak.
-   ç) Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması, önlenmesi ve teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin daha verimli kullanılabilmesi için uyarıcı, bilgilendirici ve eğitici mahiyette programlar hazırlamak veya hazırlatmak.
-   d) Bakanlığın basın ve halkla ilişkilerini ve bilgi edinme hizmetlerini yürütmek.

Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü çatısı altında Sağlık İletişimi Dairesi, Sağlığın Teşviki Dairesi, Halkla İlişkiler Dairesi ve Yönetim Destek Hizmetleri Dairesi oluşturulmuştur[9].

-   (Sağlık İletişimi Dairesi) Bireylerde ve toplumda sağlığın geliştirilmesi, sağlıkla ilgili davranış değişikliği oluşturmak için tüm sağlık iletişimi uygulama ve faaliyetlerini planlama, yürütme ve koordinasyonunun sağlanmasından sorumludur. Bu amaç doğrultusunda kamuoyunun ve medyanın doğru bilgilendirilmesi için bilgi akışının yönlendirilmesi, kişisel, kurumsal ve kitlesel iletişimde kullanılacak her tür materyalin üretilmesi ve dağıtılması, ulusal ve uluslararası tüm kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılması, kongre, sempozyum ve toplantılar düzenlenmesi, kâtibinin yapılması ve bir ağ oluşturarak uluslararası ağlarla bağlantı kurulması faaliyetlerinin yönetilmesinden sorumludur[10].
-   (Sağlığın Teşviki Dairesi) Toplumun ve bireylerin sağlığının geliştirilmesi, sağlığı ile ilgili farkındalık, bilgi ve kontrol yeteneklerinin arttırılması ve doğru sağlık bilgisine ulaşımının sağlanması amacıyla sağlık okuryazarlığı düzeyinin geliştirilmesi için eğitim, araştırma faaliyetleri ve bilimsel çalışmaların yönetilmesi; sağlıklı davranışları teşvik edecek ulusal, bölgesel, yerel ve uluslararası düzeylerde politikalar geliştirilmesinin, uygulanmasının ve önlemler alınmasının savunulması ve desteklenmesi faaliyetlerinin yürütülmesinden sorumludur[11].
-   (Halkla İlişkiler Dairesi) Sağlık Bakanlığı ile vatandaş ve sağlık çalışanları arasındaki kurumsal iletişim sürecinin yönetilmesinden sorumludur. Bu amaçla hizmet veren birimler (…) şunlardır[12]: Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM[13]), Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER), [Sağlık Bakanlığı ile sağlık çalışanları arasındaki iletişimi güçlendirmeyi amaçlayan interaktif bir web portalı olan] Sağlıkta Buluşma Noktası (SBN[14]), Bilgi Edinme, Soru Önergeleri.
-   (Yönetim Destek Hizmetleri Dairesi) Genel Müdürlüğün insan kaynaklarının planlanması, performans sisteminin kurulması, kurum bütçesinin yapılması, kurum hizmetlerinin gerektirdiği satın alma, kiralama, bakım ve onarım hizmetlerinin yürütülmesi, bilgi sistemleri alt yapısının kurulması ve yönetilmesi, iç kontrol ve denetim, hukuki işlemlerin yürütülmesi,  evrak-dokümantasyon ve arşiv uygulamalarının yönetilmesinden sorumludur[15].

Genel Müdürlüğün yürüttüğü en önemli faaliyetlerden biri; bireylerde ve toplumda sağlığın geliştirilmesi, sağlıkla ilgili davranış değişikliğinin oluşturulması için düzenlenen sağlık iletişimi kampanyalarıdır. Bu amaçla başlatılan “Tütün ve Sigarayla Mücadele Kampanyası”, “Obezite Mücadele Hareketi Kampanyası”, “Kene spotları”, “Aşıyla Hastalıkları Aşıyoruz”, “Sevgi En İyi İlaçtır”, “Okul Sütü Kampanyası” ve “Alo 182” başlıklı sağlık iletişimi kampanyaları da halen devam etmektedir[16]. Ayrıca genel müdürlüğün İnternet sitesine bakıldığında “Aşı Kampanyası”, “El Yıkama Kampanyası”, “H1N1 Pandemi Bilgilendirme Kampanyası”, “Aile Hekimliği Tanıtım Kampanyası” ve “Evde Sağlık Hizmetleri Tanıtım Kampanyası” tamamlanan kampanyalar arasında gösterilmektedir[17].
Öte yandan yukarıda kimi boyutlarıyla ifade edilmeye çalışılan sağlık sistemi yönelik düzenlemelerin farklı biçimlerde eleştirildiğinin de altı çizilmelidir. Kimi noktalarda küresel sağlık politikalarına dönük eleştirilerle ve hükümet politikalarına yönelik eleştirilerle de birleşen bu yorumlar, genel olarak “sağlığın ticarileşmesi”, “piyasalaşma”, “sağlık emek sürecindeki dönüşüm”, “sağlık bilinci”, “sağlık hakkı”, “sağlık hareketi” gibi konu başlıkları çerçevesinde dikkati çekmektedir (Belek, 2012; Ulutaş, 2011; Sönmez, 2011; Sütlaş, 2011a).





[1] “Sağlık Hakkı Nedir?“ (T.y.). 18 Ağustos 2009 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglikkutuphanesi.com/Hasta_Haklar%C4%B1/Sa%C4%9Fl%C4%B1k_Hakk%C4%B1_Nedir_s__(Uluslararas%C4%B1_Belgelerde_Sa%C4%9Fl%C4%B1k_Hakk%C4%B1)_i1485.htm ; Ayrıca bkz. Bulduklu, 2010a:60-63.
[2] “Dünya Sağlık Örgütü” (T.y.). 18 Ağustos 2009 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Sa%C4%9Fl%C4%B1k_%C3%96rg%C3%BCt%C3%BC

[3] “Halkların Sağlık Hareketi, Sağlık için Halkların Fermanı”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.phmovement.org/sites/www.phmovement.org/files/phm-pch-turkish.pdf
[4] “Halkların Sağlık Hareketi, Sağlık için Halkların Fermanı”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.phmovement.org/sites/www.phmovement.org/files/phm-pch-turkish.pdf. Ayrıca dünyadaki “sağlık krizine” işaret edilen “ferman”da, dünyada yaşanan ekonomik değişimlere dikkat çekilerek, yoksulluk ve açlığın büyüdüğüne, dünyanın doğal kaynaklarının alarm derecesinde tüketildiğine değinilmekte ve dünya kaynaklarının “kendi kişisel çıkarlarını maksimize etmek isteyen bir avuz insanın elinde yoğunlaştığı” belirtilerek “Neoliberal siyasi ve ekonomik politikalar küçük bir grup güçlü hükümet ve Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlar tarafından üretiliyor. Bu politikaların ulus üstü şirketlerin kuralsız faalitleriyle birlikte, hem Kuzey hem de Güney’deki halkların yaşamları, geçimleri, sağlıkları ve refahı üzerinde yıkıcı etkileri yaşanmaktadır” denilmekte; kumu hizmetlerinin insanların ihtiyaçlarını karşılamadığı ve özelleştirmenin sağlık hizmetinin ulaşılabilirliğinin altını oyduğu ve eşitliğin zorunlu ilkelerini tasfiye ettiği vurgulanmaktadır. İlkeler arasında yer alan şu ifade de önemlidir: “Sağlık temel olarak politik, ekonomik, toplumsal ve fiziksel çevre tarafından belirlenir ve eşitlik ve sürdürülebilirlik kalkınmayla birlikte yerel, ulusal ve uluslararası politika üretiminin temel önceliklerinden biri olmalıdır”.

[5] “12.Ulusal Halk Sağlığı Kongresi Sonuç Bildirgesi” (2008). 18 Ağustos 2009 tarihinde şu  adreste erişilmiştir: http://www.hasuder.org/basinacimlama/12.kongre_sonuc_bild.pdf            
[6] “Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesine Yönelik Dönüm Noktaları”, (2011). 10 Şubat 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/sa%C4%9Fl%C4%B1g%C4%B1n%20te%C5%9Fviki.pdf
[7] “Uluslararası Sağlığın Geliştirilmesi ve İletişim Sempozyumu Kitabı” (T.y.). 24 Ocak 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15912/uluslararasi-sagligin-gelistirilmesi-ve-iletisim-sempoz-.html
[8] “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri 
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”, Resmi Gazete, 2 Kasım 2011’deki yazıya şu adreste erişilmiştir: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102m1.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/11/20111102m1.htm
[9] “Teşkilat Yapısı” (T.y.). 24 Ocak 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15714/teskilat-yapisi.html
[10] “Sağlık İletişimi Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15843/saglik-iletisimi-daire-baskanligi.html
[11] “Sağlığın Teşviki Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15862/sagligin-tesviki-daire-baskanligi.html
[12] “Halkla İlişkiler Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15863/halkla-iliskiler-daire-baskanligi.html
[13] “SABİM”, (T.y.). 10 Şubat 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-385/sabim.html
[14] “Sağlıkta buluşma noktası”, (T.y.). 10 Şubat 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.sbn.gov.tr/
[15] “Yönetim Destek Hizmetleri Dairesi”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15864/yonetim-destek-hizmetleri-daire-baskanligi.html
[16] “Devam Eden Kampanyalar”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15717/devam-eden-kampanyalar.html
[17] “Tamamlanan Kampanyalar”, (T.y.). 27 Mart 2013 tarihinde şu adreste erişilmiştir: http://www.saglik.gov.tr/SGGM/belge/1-15716/tamamlanan-kampanyalar.html