SONUÇ VE TARTIŞMA: HEPSİNİ BİR ARAYA GETİRİRKEN…- VI

Sonuç

Bu çalışmada oldukça kapsamlı bir nitelikte sağlık konulu yayıncılığın ülkemizde bugün ulaştığı noktaya ilişkin betimleyici ve açıklayıcı nitelikte bulgular ortaya konulmuştur. Sağlık konulu yayıncılıkta mevcut durumun anlaşılması, eksiklerin ve yanlışların görülmesi, nelerin yapılabileceğine ilişkin görüş, ilke ve uyarıların tanımlanması adına da çalışma tüm bu unsurları içinde barındıran önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirilmektedir. Aslında bugün için bu çalışmayla birlikte alanı tanımlamak adına söylenmedik bir sözün neredeyse kalmadığı belirtilebilir.

1990’lı yıllardan itibaren bir uzmanlık alanı olarak adından söz edilmeye başlanan sağlık konulu yayıncılıkta bugün gelinen noktada eleştirilen pek çok nokta bulunmaktadır. Her ne kadar bu sorunlara ilişkin algılar farklı kesimler tarafından farklı boyut ve önem derecisinde dile getirilmekte olsa da genel olarak alana ilişkin sorunların şu başlıklarda özetlendiğini söylemek mümkündür.

1)       Medyanın bilgi kaynaklarının güvenilirliği,
2)       Bilgilerin doğruluğu ve geçerliliği,
3)       Kullanılan ifade, dil ve anlatım yapısı,
4)       Kullanılan görsel malzemelerin durumu,
5)       Kişisel ve kurumsal çıkar ilişkileri,
6)       Küresel, ideolojik, siyasi ve ekonomik etkiler,
7)       Uygulanan sağlık politikaları ve sağlık sistemi,
8)       Resmi ve ticari kurumların yapısal özellikleri,
9)       Ticari boyut, ilişki ve kaygılar,
10)   İnsanlar üzerinde bırakılan olumsuz etkiler,
11)   Medya ve sağlık alanındaki etik ilke ve kurallara uygunsuzluk,
12)   Medya ve sağlık alanındaki hukuksal düzenlemelere uygunsuzluk,
13)   Medya ve sağlık alanındaki yetersiz özdenetim ve denetim mekanizmalarındaki sorunlar,
14)   Sorumlu ya da sorumlu olması beklenen birimler arasındaki yetki ve sorumluluk tartışması,
15)   Birimler arasındaki iletişim, işbirliği ve harekete geçme eksiklikleri,
16)   Sağlık konulu yayıncılık alanı özelinde uzmanlaşmaya dönük eğitim eksikliği,
17)   Sağlık haberciliğinin yeterince tecrübe ve eğitim sahibi olmayan muhabirlere yaptırılması ve bununla da ilişkili olarak sağlık konulu yayıncılık alanında uzlaşmanın önündeki engeller, bununla da bağlantılı olarak medya sektörünün genel durumu, işleyiş ve iş gücü yapısı,
18)   Toplumun sağlık bilinci ve sağlık okuryazarlığı anlamındaki yetersizliği,
19)   Akademik alandaki ilgi, bilim insanı, araştırma, bilgi birikimi, ders, kitap ve ders malzemesi eksikliği,
20)   Genel anlamda sağlık iletişimi çerçevesinde yaşanan sorunlar,
21)    “Ne yapılması gerektiği” noktasında dikkati çeken fikir ayrılıkları ve mevcut fikirlerin de yaşama geçirilmesinde karşılaşılan sorunlar.

Yine de neler yapılması gerektiğine, ideal bir sağlık yayıncılığının nasıl olması gerektiğine ilişkin belli başlı ya da ortak kimi noktalara da bakılabilir. Bu noktalar şu şekilde özetlenebilir:
1)       İçerik, konu ve bilgiler halkı bilgilendirici, yol gösterici, öğretici olmalı,
2)       Bilimsel kanıt ve görüşlere yer verilmeli,
3)       Koruyucu (önleyici) hekimliğe ağırlık verilmeli, öncelikle buna ilişkin bilgiler aktarılmalı,
4)       Hastalık ve kişi özelinde konuşulmamalı,
5)       Konunun uzmanı olan kişilerden bilgi alınmalı,
6)       Yayın dili halkın anlayacağı şekilde olmalı,
7)       Umut tacirliği yapılmamalı ve “mucize tedavi” haberleri yazılmamalı,
8)       Kullanılan görsel malzemeler özenle seçilmeli,
9)       Pazarlama ya da reklam amaçlı, maddi kaygı ya da kişisel çıkar ilişkisine dayanmayan, kamu yararını öncelik alan içerikler yayımlanmalı,
10)   Etik ilkelere uygun davranılmalı; kesinlikle tarafsız olunmalı, karşıt görüşlere yer verilmeli, sorumlu davranılmalı.

Literatürde sağlık konulu yayıncılığa yönelik gerek medya ve gerekse sağlık alanında pek çok etik ilke, kural, uyarıya ya da hukuksal düzenlemeye rastlanmaktadır. Bunların önemli bir kısmı gerek literatür taraması bölümünde, gerekse raporun eklerinde sunulmaktadır. Mevcut yapısıyla bunların uygulamaya geçirilmesinde de kimi sıkıntıların yaşandığı görülmektedir.

Gelinen noktada “ne yapılabilir?” sorusu tekrar sorulduğunda; gerek Sağlık Bakanlığı bünyesindeki “Sağlık İletişimi Platformu” girişiminin ve gerekse proje kapsamında gerçekleştirilen çalıştay sonrası ortaya çıkan “ortak bir birimin oluşturulmasına” ilişkin çabaların karşılaştığı sorunlar da dikkate alındığında, çözümün asıl olarak yine medyada sorumluluk sahibi kişilerin bu alana ilişkin ellerini bir kez daha taşın altına sokmalarından geçtiği düşünülmektedir.

AHCJ yöneticilerinin ABD’deki sağlık gazeteciliği deneyiminden hareketle dile getirdikleri öneri de budur: “Gazeteci, gazeteciye destek olmalıdır.” Reklam ve sponsorluk bağlantıları, resmi ya da özel diğer kurumlarla doğrudan organizasyon işbirlikleri ya da ortaklıklar ise sakıncalı bulunmaktadır. Bu anlamda gazetecilerin küçük küçük gruplar halinde bir araya gelerek daha iyi haber yazma konusunda tecrübelerini birbirlerine aktarmaları ve zamanla yazılan daha iyi haberlerin kötü haberleri iteceği ve diğerlerinin de daha iyi hale gelmeye çabalayacakları ifade edilmektedir.

Bu başarılabilir mi?

Şüphesiz bu çalışmada ortaya çıkan bulgular konunun taraflarına ulaştırılacaktır. Böylece tarafların kendilerini değerlendirmelerini sağlayacak önemli orandaki veri kendilerine sağlanmış olacaktır.

İletişim fakültelerinin de sağlık konulu yayıncılık alanında dersler vermesine ilişkin ilk adımların bu alanda yüksek lisans ve doktora çalışması yapan akademisyenlerce atıldığı ve proje kapsamında da sağlık muhabiri yetiştirilmesine yönelik Anadolu Üniversitesi bünyesinde yeni bir dersin 2012-2013 öğretim yılında açıldığı söylenebilir. Bütün bunların bugün için bir milat kabul edilmesi ve belki de bir kaç yıl sonra gelinen noktada nelerin gerçekleşip nelerin gerçekleşmediğinin ya da hangi noktalarda aksamalar görüldüğünün belirlenmesi ve buna göre de geleceğe dönük düzenlemelere gidilmesi anlamlı olacaktır.

Türkiye’de sağlık muhabirliği gerek muhabir sayısı anlamında gerekse sayısı üçü bulan dernekleşme çabalarıyla henüz “yolun başında” görülmektedir. Günümüze dek devam ettirilememiş olsa da TTB ve TGC ile ESAM-DER’in birlikte düzenlemiş olduğu “Sağlık Bilinci ve Medya” toplantıları bugün için sağlık konulu yayıncılığın gelişiminin gözler önüne serildiği ve bu alanda uzmanlaşmaya yönelik atılmış oldukça önemli etkinlikler olarak görülmektedir.

Şüphesiz en genel anlamda medya içeriklerinin de önemli bir parçası olduğu “sağlıkta bilinçlenme”; toplumsal ve bireysel anlamda daha sağlıklı, mutlu ve uzun yaşamı ve idari anlamda ise sağlık hizmetlerinde iş yükü ve maliyetlerin azalmasını, bütçe kaynaklarının daha etkin bir şekilde kullanılmasını beraberinde getirecektir. Asıl olan top yekûn sağlıkta bilinçlenmenin sağlanmasıdır. Medya ise bu bilinçlenme hareketinde bir anlamda da “şah damarı” temsil etmektedir. Bu projenin ise şah damarda yaşanan belli başlı sorunları tanımlamak ve neler yapılabileceğine ilişkin yine belli başlı noktaları tanımlamak adına önem taşıdığı düşünülmektedir.